Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ocak '16

 
Kategori
Dünya
 

Bu vebal kimin?

Bu vebal kimin?
 

Bu vebal kimin


Arap coğrafyasında başını ABD ve İngiltere’nin çektiği zalimler koalisyonu, Körfez savaşı sonrasında Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin’i devirmek ve Irak halkına sözde demokrasi getirmek için başlattıkları Irak’ın özerklik ile bölünmesine ve yaklaşık iki milyon insanın hayatını kaybetmesine neden olan işgalin ardından. Arap coğrafyasında tayin ettikleri ve destekledikleri diktatörleri devirmek için düğmeye bastılar.

Arap baharı ve Suriye;

Bu emperyalist güçlerin taşeronları vasıtasıyla adına “Arap baharı” denilen, Arap ülkelerinde iç karışıklıklar ve ayaklanmalar başlattılar. 2010’da Tunus’ta işsiz bir üniversite mezununun kendini yakmasıyla başlayan eylemler, 23 yıldır ülkeyi yöneten Zeynel Abidin Bin Ali’nin 14 Ocak 2011’de başkanlığı bırakıp ülkeden kaçmasıyla sonuçlandı. Sonra Mısır’da 25 Ocak 2011’de başlayan gösteriler 11 Şubat 2011’de devlet başkanı Hüsnü Mübarek’i istifa ettirdi.  İstifa etmesi Mübarek’i kurtarmaya yetmedi ve tutuklandı. Ardından Libya’da protestolar başladı ve Muammer Kaddafi’nin öldürülmesiyle sona erdi.

Arap Baharı” olarak adlandırılan süreçte Ortadoğu’da domino taşı gibi devrilen diktatörler Suriye’deki muhalifleri heyecanlandırdı. Türkiye’den gelen destek sözlerine de güvenerek Esad karşıtları 15 Mart 2011’de Suriye muhalefeti Baas Partisi rejimini devirmek ve kendi ifadeleriyle "Özgür Suriye Devletini" kurmak için silahlı isyana başladılar. “Üç-beş haftaya gider” denilen Beşer Esad, aradan beş yıl geçmesine rağmen halen koltuğunda ve ülkesini terk eden milyonlarca Suriyeli de vatanına dönemedi.

Suriye’de başlayan iç savaş gün geçtikçe şiddetini arttırmaya sivil halkın can ve mal kaybına sebep olmaya başlayınca Suriyeliler çareyi komşu ülkelere, özelliklede Türkiye’ye sığınmakta buldular. Suriye’de muhaliflere destek veren ABD ve koalisyon güçleri Rusya, İran ve Çin’in Esad’e sahip çıkması ile geri adım atarken ortaya sürdükleri ve karadan muhaliflere destek vermesi dahi gündeme gelen Türkiye bir anda muhaliflerin yanında yer alan ve göze batan bir ülke konumuna gelmişti.

Suriyeli sığınmacılar Türkiye’de;

Müttefikimiz ABD’nin gazına gelen Türkiye Hükümet yetkilileri dünkü kardeşi Esad’in gidişi için ‘”sayılı günleri” var demişti ve buna kendini o kadar inandırmıştı ki, Gazetecilerin Hatay’daki çadır kentlerde Suriyeli sığınmacıların Türkiye’de ne kadar kalacağına dair sorularına, Dışişleri yetkilileri, “Kısa süre sonra vatanlarına dönecekler.” diye cevap veriyorlardı. Üstelik soru sorarken “mülteci” kelimesini kullanan gazetecileri özellikle uyarıp, “Onlar mülteci değil, misafir.” diyorlardı. Çünkü “mülteci” denildiği zaman sığınmacılar temel bazı haklara sahip oluyor ve hükümet bunu karşılamak zorunda kalıyordu. Ancak “misafir” kelimesi hiçbir hukuksal statüyle örtüşmüyordu. Bu nedenle hükümet yetkilileri tarafından daha çok hukuki karşılığı ve sorumluluğu olmayan “misafir” “Suriyeli” ve “sığınmacı” gibi tabirler tercih ediliyordu.

Bugün gelinen noktada yaklaşık beş yıldır Türkiye’de resmi kayıtlara göre iki buçuk milyonun üzerinde Suriyeli sığınmacı var. Bunlardan ekonomik gücü olan on bin civarında Suriyeli Türkiye’de kendi işini kurdu, bir kısmı çeşitli işlerde ucuz işçi olarak çalışırken geri kalanlar ise ya çadır kentlerde yâ da Türkiye’nin çeşitli illerine dağılmış vaziyette sokaklarda yaşıyor.

Suriye’de, yokluk, açlık ve ölüm kol geziyor;

Esad, muhalifler, Hizbullah ve IŞİD derken üstüne birde Rusya olaya dahil oldu. Rusya IŞİD’i vuruyorum bahanesiyle girdiği Suriye’de sivil halkın yaşadığı yerleri bombardımana tutuyor. Şimdi hem ülkesini terk eden hem de, çatışma bölgesinde kalan Suriyeliler yokluk, açlık ve ölümle mücadele ediyor.

Suriye’de iç savaştan kaçarak canını kurtaranların büyük çoğunluğu Türkiye’de yaşam mücadelesi verirken daha iyi bir yaşam düşüncesiyle Avrupa’ya gitmeye çalışanlar insan tacirleri vasıtasıyla kaçak yollardan lastik botlar, küçük tekelerde adeta balık istifi Ege ve Akdeniz’in azgın ve soğuk sularında can veriyorlar.   Bodrum’da kıyıya vuran Aylan bebek ile Suriyeli sığınmacıların farkına varan Avrupalılar vicdana! gelerek bir kısım sığınmacıya kapılarını açsalar da kısa bir süre sonra sığınmacıları kabul etmemeye başladılar.

Ülkelerini terk eden Suriyeliler başta Türkiye olmak üzere gittikleri yerlerde bir şekilde hayatlarını sürdürürken ülkelerinde çatışma atında kalanlar onlar kadar şanslı değiller. Tam altı aydır Suriye-Lübnan sınırındaki Medaya kasabası Suriye ordusu ve Hizbullah militanlarının kuşatması altında bulunuyor. Medaya'da 40 bin kişi açlıkla mücadele ediyor. Hayatta kalmak için yaprak ve çimen yiyorlar. Son günlerde 160 çocuk hayatını kaybetmiş, her gün sekiz-on civarında çocuk ölüyor, parası olana dahi yiyecek yok, marketlerin rafları boşalmış Esad yönetimi bölgeye ne gıda girişine nede yardıma izin veriyor. Yerden otları toplayarak karınlarını doyuranlar otların bitmesiyle şimdi yağmur yağmasını ve otların yeniden yeşermesini bekliyorlar.

Saraylarında oturan, kuş sütü eksik sofralarda üç öğün karnını doyuran ve saraylarına davet ettikleri misafirlerine yemekler ikram eden. Suriye’de beş yıla yakın bir süredir devam eden iç savaşın müsebbibi ABD-İngiltere koalisyon güçleri ve Türkiye bu yokluk, açlık ve ölümlerin vebalinin altından nasıl kalkacaklar?

Bu yaşanan trajedinin vebali kimin?

İç savaştan önce Suriye halkı bugünkü durumundan daha kötü bir durumda mıydı?

Esad, bugünkünden daha mı acımasızdı?

Üç günde diktatörü devirecek, Özgürlük getirecek zalimler topluluğu, bugün yaşananların vebalini nasıl kaldıracaksınız?

İki bucuk milyondan fazla Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye bugüne kadar sekiz buçuk milyar dolar harcamış. Bu vatanlarından olan, yokluk, açlık ve ölümle pençeleşen insanların vebalinden sizleri kurtarır mı?

 

İbrahim Halil SİPAHİ

20.01.2016/adana

Twitter.com/ihalilsipahi

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 100
: 1366
Kayıt tarihi
: 12.08.14
 
 

Adana'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Adana'da Yüksek öğrenimini Konya Selçuk Üniversitesi Eğiti..