Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Aralık '06

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Bu yazı zararlı kimyasallar içerir!

Bu yazı zararlı kimyasallar içerir!
 

Köprü trafiğinde dur-kalk giderken radyoda dinlediğim sabah programı arasında bir kozmetik ürün lanse ediliyordu. Söz arasında bu kozmetik ürünün tanıtımı için al gülüm – ver gülüm paslaşmaları yapılıyordu ki söylenen şu söz benim için programın sonu oldu: ''bu üründe kimyasallar yoktur!''.

Her ürünün hedef kitlesi vardır ve reklamlardaki söylem ve sloganlar bu hedef kitlenin duyarlılıklarına ve kültür düzeyine göre tasarlanır ama bu ''kimyasallık, doğallık, sunilik'' argümanı geniş bir yelpazedeki ürünlerde ''sömürü'' aracı olarak öylesine kullanılıyor ki tüketiciler olarak bu konuda mutlaka bilinçlenmek durumundayız.

Bu argüman, Batı toplumlarında daha da yoğun olarak kullanılıyor çünkü o toplumlarda bu konudaki duyarlılıklar daha da fazla. Bu duyarlılık ilk bakışta batıda bilinçlenme düzeyinin daha yüksek olması şeklinde açıklanabilir ama nedeni ne olursa olsun sonuçta duyarlılığın yüksek olması o toplumlarda sömürülmeye daha uygun bir ortam hazırlıyor. Zaten kozmetik ürünlerinin hedef kitlesinin bilinç düzeyleri arasında toplumdan topluma çok büyük farklılıklar da yok. Kozmetik ürünlere günlük bütçe ayırabilen kesimler söz konusu olunca Türkler ile Amerikalılar veya Avrupalılar hemen hemen benzer kültür ve eğitim düzeyinde.

İş beslenme konusuna gelince doğal olarak hassasiyetler artıyor, hassasiyetlerle orantılı olarak pazar ve potansiyel de genişliyor. Bu da ''kimyasallar'' konusunu hiç bitmez bir altın madeni haline getiriyor. Kullanılan kimyasallar anlamında değil, kullanılmadığı iddia edilen kimyasallar anlamında.

''Bu üründe kimyasal madde yoktur, çünkü kullanılan maddelerin hepsi doğal maddelerdir'' iddiası en hafif deyimle bilgisizce bir iddiadır. Aslında ve daha önemlisi bu iddianın müşteriyi aldatmaya yönelik olmasıdır. Bütün maddeler kimyasaldır ve bir kimyasal formülü vardır. Hava, su, vitaminler, asbestos, arsenik; her şey kimyasaldır. Bilinen en kanserojen şey ise madde olmadığı için kimyasal değildir: radyasyon.

Bilinçli tüketiciler olarak kendimizi daha fazla ''saf'' yerine koydurmamalıyız. Unutmayalım ki doğal olan her şey faydalı olmadığı gibi yapay olan her şey de zararlı değildir. Zehirli mantarlar ve kobra zehiri tamamen doğal ve hatta organik maddelerdir. Şarap üzümün mayalanmasıyla ve içindeki şekerin alkole dönüşmesiyle oluşur. Sütün ekşimesi, hamurun kabarması hep benzer dönüşümlerdir ve kimyasal olaylardır. Böyle bir oluşuma dışarıdan madde katılmasının sağlıklı olması ile hiçbir ilgisi yoktur. Boza ve yoğurt nasıl kimyasal değişim sonucu oluşan sıhhatli besinler ise, zehirli mantar, kobra zehiri ve doğada bulunan binlerce cins ot insan sağlığına zararlı ve ölümcüldür.

Her yeni ilaç faydasını ve zararlı yan etkileri olmadığını kanıtlamak için yıllar süren testlere tabi tutulur. Kozmetik ürünler ilaç değildir. O nedenle kozmetiklerde kullanılan maddelere ilaçlarda olduğu gibi sıkı sağlık denetimi uygulanmaz. Kozmetiklerin yararlı olup olmadığı da objektif ölçütlere göre test edilmez. Bu ürünlerdeki göz boyamalar o kadar çığrından çıkmıştır ki ürün reklamlarında kağıt gibi pürüzsüz cildi olan, herkesin sahip olmak istediği gür ve canlı saçlara sahip güzel insanlar kullanılmakta ve bu güzelliklerin o ürün sayesinde sağlandığı mesajı empoze edilmektedir.

Bu göz boyayıcı kampanyalar sonucunda, gerçekten faydalı ürünlerle ''tebeşir tozu'' veya ''arap sabunu'' arasındaki fark anlaşılamamakta, tropik bitkilerden elde edilmiş maddelerin kanıtlanmamış faydaları topluma empoze edilmektedir. Kozmetik reklamlarının güvenilirliği ancak kozmetik sektörünün kendi içinde örgütlenerek objektif ölçüt ve kriterler ortaya koyması ile sağlanabilir ama bugün bu noktadan çok uzaktayız.

**********

Yıllar önce bir arkadaşımın evinde ''organik besinler'' konusunda tartışıyorduk. Bu aile tıp ve eczacılık bilimine dahi karşı olacak kadar ''kimyasal düşmanı'' idi ve çocukları hastalandığında onları ne doktora götürüyor, ne de reçeteli ilaç veriyordu. Bunun yerine alternatif tıp, bitkisel ilaçlar vb yöntemler kullanıyorlardı. Yüzde yüz uygulayamasalar bile ''organik besin'' taraftarı olan bu arkadaşlara, eşimle ben dilimiz döndüğünce bilinçli tüketici olmanın bu olmadığını, iyi – kötüyü - faydalı ve zararlıyı kimyasallıkla veya organiklikle özdeşleştirmenin rasyonel olmadığını, sonuçta kat kat fazla para ödeyip, hiç de daha sağlıklı olmayan tarzda beslenmelerinin çok yüksek bir olasılık olduğunu ve aslında daha somut verilerle değerlendirme yapacak kapasitede olduklarını, sadece daha iyi bilgilenmeleri gerektiğini'' anlatmaya çalışıyorduk ki, açık olan TV kanalında organik besinlerle ilgili bir program gösterilmeye başlanmaz mı.

Soluk bile almadan ve izlemeye başladık.

Programcı, yapılmış bir anketin sonuçlarını eline almış, ''Organik Besin Üreticileri''nin resmi bir temsilcisi ile karşı karşıya oturmuş, mevcut tüm peşin yargıları yerle bir ediyordu.

Organik besinlerin genelde daha lezzetli olduğu yargısı tamamen sübjektiftir, böyle bir kanıt yoktur.
Organik besinlerin daha besleyici olduğu konusunda psikolojik faktörler dışında bir kanıt yoktur.
Organik besinler daha temiz değildir, aksine gübreleme hayvan dışkısıyla yapıldığından mikrop ve bakteri oranı çok daha fazladır.
Organik besinler parazitlere karşı ilaçlar içermez ama parazit içerme riski yüksektir.
Organik besinler ekili alan başına çok daha az ürün alındığı için kat kat daha pahalıdır.
Organik besinler koruyucu içermediğinden çabuk bozulur ve zamanında tüketilmediği için çöpe gitme olasılıkları çok kuvvetlidir
Bu arkadaşlar yaşam şeklini bu TV programıyla değiştirmediler ama sunulan argümanlar o kadar güçlüydü ki en azından o akşam için bu tartışmaya devam etmediler.

Makro ekonomi anlamında düşünecek olursanız organik tarım ile bu günkü Dünya nüfusunu beslemenin mümkün olmadığına kuşku yoktur.

Sonuçta, sağlıklı ve mantıklı düşünen duyarlı bir bireyin yapacağı şeyler bellidir: güvendiği kanallardan veya kendi yöntemleriyle hangi üretici, marka veya marketlerin daha güvenli olduğunu sorgulamak, alışverişini buna göre yapmak, ara sıra da test etmek. Zira paranoyak olmamanız, takip edilmediğiniz anlamına gelmez!

Tüketici olarak şunları yapmak bence abartılı olmaz:

Son kullanma tarihlerini (SKT) mutlaka kontrol edin, SKT yoksa veya geçmişse ikaz, hatta şikayet edin ve en yeni ürünü alın. Unutmayın ki raflarda eski tarihli ürünler çabuk satılsın diye en önlere koyulur.
Aradığınız ürünü göz hizasında değil üst ve alt raflarda arayın. Göz hizasındaki ürünler ya en çabuk satılması istenen veya en yüksek karlı ürünlerdir.
Kanıtlanması mümkün olmayan iddialar içeren ürünleri almayarak cezalandırın.
Meyva ve sebzeleri mutlaka bol suyla yıkayın.
Biraz daha duyarlıysanız, ara sıra aldığınız ürünlerin içinde ''zararlı katkı maddesi var mı'' diye kontrol edin. Ürünün içindeki maddeler yazılı değilse veya zararlı katkı maddeleri içeriyorsa not alın ve Tüketiciyi Koruma Derneğine bildirin. Size bir iki ipucu vereyim: İçeceklerde, tatlılarda ve kozmetiklerde kavuniçi-kırmızı renklendirici olarak kullanılan E129 maddesi (Allura red AC veya Red No.40), kobay testlerinde kanser’e yol açtığı şüphesiyle Almanya, Avusturya, Belçika, Danimarka, Fransa İsveç, İsviçre ve Norveç’te yasaklıdır. E104 maddesi ise (quinoline sarısı, Yellow No.10) ruj, saç kozmetikleri ve kolonyalarda kullanılır. Dermatit’e (deri yanması) neden olduğundan ABD ve Norveç’te yasaklıdır. Buna rağmen her iki madde de halen Avrupa Birliği’nin onaylı katkı maddeleri listesindedir. Bunlar sizi kesmediyse şu maddeyi arayın : Acetamide veya FL16.047. Kanserojen olduğu için 2006/252/EC nolu kararla Avrupa Birliğinin ''Güvenli katkı maddeleri'' listesinden çıkarıldı.

Avrupa Birliğinde yiyeceklerde kullanılabilecek katkı maddelerinin tam listesi Avrupa Besin Enformasyon Konseyi’nin (EUFIC) internet sitesinde mevcuttur.

Başka bir referans ise ABD Besin ve İlaç İdaresinin ''Besin Katkıları Durum Listesi''dir.

Kanada menşeli ''Toplum Yararına Bilim Merkezi'' sitesinde ise başlıca katkı maddeleri kategorize edilmiş kullanıldığı yerler ve zararlı olup olmadıkları açıklanmıştır.

 
Toplam blog
: 130
: 2132
Kayıt tarihi
: 28.06.06
 
 

İnsanın kendini anlatması zor, gereksiz de! Yaptığı işlere bakmak yeter, ne gerek var fazla i..