Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '09

 
Kategori
Çocuk Psikolojisi
 

Bu yazıyı bütün ebeveynler kesinlikle okumalı

Bu yazıyı bütün ebeveynler kesinlikle okumalı
 

Bu yazıyı duyarlı her insanın, her ebeveynin muhakkak okuması gerektiğine inanıyorum. Eğer sizde çocuklarınızın, ailenizin ve ülkenizin daha sağlıklı olması konusunda bir isteğiniz yada sıkıntınız varsa 3 dakikanızı ayırıp bu yazıyı okumanızı tavsiye ediyorum. Bu yazıyı 'Beyaz zambaklar ülkesinde' adlı eserden alıp kendim yazdım. Yani her hangi bir yerden copy paste yapmış değilim. gerçi öyle bile olsa bu yazıyı her şekilde yaymak bence çok onurlu bir şeydir. Bu yazıyı ben e mail olarak listemde bulunan herkese gönderdim ve onlardan da listelerinde bulunan herkese göndermelerini istedim. İnanıyorum ki bu yazı bir gün milyonlara ulaşacak ve bende olduğu gibi pek çok insanın yaşamlarında, çocuklarına bakışlarında çok güzel değişiklikler yaratacaktır. Eğer sizde bu yazıyı sevdiklerinize ve herkese göndermek isterseniz bana yazacağınız yorum, mesaj ya da mailde e mail adresinizi gönderirseniz yazıyı size email olarak gönderirim.Tabiki mail adresinizi de yayınlamam. Hadi bakalım gelelim yazıya...

Snelman ve arkadaşları Finlandiya’yı uyandırmak için bütün ümitlerini tek bir şeye bağlamışlardı. Gençleri bilinçli şekilde eğitmek. Snelman için gençlik meselesi hem çok sevdiği hem de yürek burkan bir uğraş idi..

Bazen Snelman gözlerinin içine baka baka gençleri azarlar, fakat büyükleri onların hayırsızlığından ve ahlak bozukluğundan söz etmeye başlayınca her zaman gençleri savunur ve şöyle derdi:

Gençleri suçlamayın ; suçu kendinizde arayın. Siz gençleri nasıl eğitirseniz onlarda öyle yetişir. Gençlere verdiğiniz terbiye nedir? Anneler ev işleriyle meşguller; mutfakla, alışverişle, temizlikle, yıkamayla. Babalar ise memurluk, ticaret, dükkan veya fabrika işleriyle meşgul olurlar. Geceleri geç vakte kadar zamanlarını kahvehanelerde ve kulüplerde oturarak ve kağıt oynayarak geçirirler. Fakat çocuklarıyla hiç ilgilenmezler; çünkü buna vakitleri yoktur. Çocuklarla vakit geçirmek zor ve yorucu bir iştir.

Bu tip anne ve babalar çocuklarıyla hiç konuşmazlar, onların yaşayışları ile ilgilenmezler. Vakitleri olduğu zaman çocukları biraz severler; onlara şeker, oyuncak verirler, sonra ise: hadi çocuklar, gidin! Kendiniz oynayın! Bunun manası şudur: Gözümün önünden gidin . Ne istiyorsanız onu yapın. Yeter ki bizi rahat bırakın.

Çocuğun aklı kalbi , ruhu, işlenmemiş bir tarla gibi kalır. Buraya hiçbir iyi şey ekili değildir. Anne ve babalar ara sıra çocuklara iyilikten, gerçekten, sevgiden bahsetseler bile, bunu donuk, sıkıcı, yabancı kelimelerle söylerler. Çocuk ruhunu ilgilendirecek şeyler yapmak istemezler ve bunu yapmazlar da. Onların hassas kalplerini ısıtmazlar.

Açıkçası, çocuklar ebeveynlerinin yanındayken, sanki bir sürü yabancı teyze ve amcalarla birlikte kendi evlerinde yetim gibir büyürler. Bazı ailelerde çocuklar iyi beslenir; iyi giydirilir; beden sağlığı bakımından iyi bakılır ; fakat çocuk ruhunun temizliği, tokluğu ve süsü ihmal edilir. Gerçekten bu şartlar altında büyüyen çocukların çok fena yetişmelerine şaşmamak lazım.

Acaba çocuklar her şeyi duymaya ve anlamaya başladıkları çağa gelince, aileleri ve çevrelerinde neler görüyorlar?

Şehirlerin ve köylerin sokaklarında ve caddelerinde, evlerin bahçelerinde bir sürü çöp ve toz olduğunda , temizliğe önem verilmediği için herkes öfkeleniyor. Ama Buralarda halk sağlığının içler acısı olduğu, insanların hastalandığı veya öldüğü gerçeği kimseyi şaşırtmıyor.

Şimdi ise, ebeveynler, düşünün ve açıkça, samimi olarak söyleyin: Çocuklarımızın yetiştiği karakterlerinin biçimlendiği aile ortamı zihinsel ve ahlaki olarak sağlıklı mı?,

Çocuklara derler ki; Yalan söyleme, kandırma! Bu iyi bir davranış değildir. Günahtır. Tanrı bunu sevmez, seni cezalandırır. Kendileri ise yalan söylerler, kandırırlar. Birbirlerini aldatırlar. Başkalarını aldatırlar. Şöyle derler: kimseyi incitmeyin. Nezaketli ve terbiyeli olun. Ancak kendileri kurallara uymazlar.

Çocuklar hilenin çabuk farkına varırlar. Önce şaşırırlar. Çk fazla güvendikleri anne ve babalarının kendilerine kötü, çirkin, günah olarak gösterdikleri şeyleri nasıl olup da bizzat yaptıklarını anlayamazlar. Sonunda ebeveynlerinin söyledikleri ve yaptıkları, şeyler arasında bağlantı olmadığına kanaat getirirler. Dolayısıyla çocuklar ebeveynlerine saygı duymamaya başlarlar. Neyin iyi, neyin kötü olduğu hakkındaki söylediklerini dinlemez olurlar. İyilik kötülükle ilgili nasihatleri sıkıcı, gereksiz görünür.

Ebeveynler sık sık çocuklarının küçük oldukları halde onları dinlemediklerinden, inatçı ve terbiyesiz olduklarından şikayet ederler. Peki çocuklarımızın terbiyesini ilk önce kim bozuyor? Kim onlara konuşmalarımızı dikkate almamayı öğretiyor? Bizler, anne ve babalar.

Çocuklardan sevgi ve saygı görmeyi beklemeyin, sizleri dinlemezler. Tehditle, küfürle, cezayla bunu elde edemezsiniz. Öyle davranın ki çocuklar size saygı duysun, üstünlüklerinizden dolayı size saygı duysunlar.

Hz Musa koyunlarını otlattığı yerde bir çalının yandığını gördü, fakat çalı yanıyor yanıyor, bir türlü tükenmiyordu. Olanlar Musa’nın ilgisini çekti. Çalıya yaklaştı ve bir ses duydu:

_ Musa ayağındaki ayakkabıları çıkar. Durduğun yer kutsal topraktır.

Eğer insanlar veya halklar büyük bir şey yapmayı düşünüyorlarsa, bu sürede de onlara örnek olacak derin bir mana vardır. Burada anlatılmak istenen şudur: Büyük, temiz ve aydınlık işe kirli el ve ayaklarla başlama. Temiz iş temiz eller ister. Büyük işe ciddi hazırlanarak başlamak lazım. Çocuğu olan her aile, yanan bir çalıdır. Bizler ise ne biçim kirli kıyafetlerle bu çalılara yaklaşıyoruz. Eğer ebeveynler-hem anne hem de baba- evin içinde paspal, yarı çıplak, kirli çamaşırlarla dolaşıyorlarsa, onlar konuşmalarında da davranışlarında da, çocuklarla dolu olan ilişkilerinde de kirlidirler.

Ebeveynlerin çocuklar önündeki kavgalarından bahsetmiyorum bile. Böyle durumlarda anne ve baba sıkça birbirine zarar verme eğilimindedirler ve bunları çocuklara yansıtırlar.

_ Bakın çocuklar , nasıl bir babanız var!

_nasıl bir anneniz olduğunu görün!

Bu tartışma sürür gider; yeni kabalıklar, yeni küfürler! Örneğin, evdeki huzurlu konuşmayı ele alın. Dedikodular. Sıkıcı konuşmalar. Şikayetler.

İşte çocuklar, onbeş yirmi yıl boyunca böyle bataklık bir çevrede çalkalanır dururlar. Sonra yetişkinler çocuklarının neden göklerde uçmadığına, kanatsız kaldığına şaşırırlar.

Peki müsaadenizle, anne ve babalar size şunu soralım, böyle terbiyeyle çocuklarınızın nasıl kanatları olabilirdi ki? Ya siz ta en başından onların kanatlarını kırmışsanız?

Çocuklar büyüyüp, genç kız ve delikanlı oldukları zaman, onlara gelecek hayatları ve işleri ile ilgili sorular sormaya başlıyorsunuz. Nereye ve nasıl yerleşecekler? Mühendis mi, memur mu, tüccar mı, doktor mu, avukat mı olacaklar? Kazançlı iş, kazançlı meslek demektir.

Çıkar, çıkar ve çıkar. Çocuklarınıza en iyi düzeni yaratmak istiyorsunuz. Yumuşak, sıcak yer ayarlamak istiyorsunuz. Bu şekilde çocuklarınıza olan sevgi borcunuzu yerinize getirmiş olduğunuzu düşünüyorsunuz.

Bununla ilgili lev Tolstoy çok güzel şeyler söylemiş: ‘‘hayattaki düzensizliğin’ sebebi herkesin iyi bir düzene sahip olmak istemesidir, ama kimse hayatı ‘düzenlemek’ istemiyor.’’Herkes yaşamdan almak istiyor, kimse ona bir şeyler vermeyi düşünmüyor. Hayata bencil, soyguncu, sömürücü, parazit, olarak adım atıyorlar. Hayatın anlamını bu parazitlikle görüyorlar.

Ve hayatın bu ‘’bilgeliğini’’ ailedeki yaşamları boyunca çocuklara aşılıyorlar. Kim aşılıyor? Ebeveynler! Çocuklar ve gençler bencil olarak yetişiyorlar, sadece kendilerini seviyorlar.; bunlar küçük ve fakir gönüllü insanlardır. Tembeller. Disiplinsizler. Umursamazlar.

Sonuçta hiç kimseye ve hiçbir şeye karşı ne sevgileri, ne de saygıları var; Ne vatana, ne insanlara ne emeğe, ne büyük fikirlere, ne ebeveynlere, ne de kendilerine.

_ Ne ekerseniz onu biçersiniz.

_ Ne pişirirseniz onu yersiniz.

Çocuğun aklını ve kalbini, içinde ısırgan ve yabani ot biten terk edilmiş tarla haline getiriyorsunuz.

Anneler ve babalar, çocukları daha fazla bu durumda bırakmayın: Akıllarının ve kalplerinin mantıksız ve sevgisiz gelişmesine mani olun. Bu ahlak dışıdır, caniliktir. Bu sadece sizin manevi, şahsi ailevi sorununuz değil. Bu toplum, millet ve devlet sorunudur.

İstediğiniz gibi mükemmel anayasalar hazırlayın , seçimler konusunda istediğiniz kadar haklar tanıyın, en liberal kanunları yazın, sosyalizmin veya komünizmin mucizevi gücüne inanın, ama binlerce çocuğunuz hayata küçük, önemsiz insanlar olarak hayata adım atarlarsa, parlamentolar ve bütün hukuk düzeni mevcut olduğu halde ; umumi ve sosyal hayat, yine sönük ve paslı olacaktır.Bu nesilden gelen memurlar özensiz, bakanlar ise siyaset cambazı olurlar. Milletvekilleri çıkar peşinde koşarlar. Okullar yeni nesillerin beynini ve kalbini yıkayan kurumlar olarak kalır. Basın, güzelliğine paha biçen sokak kadınlarına benzer.

Halk kitleleri herkese tepeden bakan ve\veya anlamadıkları şeylere karşı içlerinde kin ve nefret besleyen aç veya tok sürülere benzerler.

Sizin gelecekteki yeni ülkeniz sizden bunu beklemiyor. Yeni Suomi, içine yeni şaraplar dökeceğimiz yeni tulumlar haline gelmelidir. Bilge ve dürüst devletçiliğin şarabı. Halk kitlelerinin kuvvetli yaratıcı aklının, vicdanının ve iradesinin şarabı, tokluğun, genel refahının, şahsi ve halk yaşamının düzene oturtulması şarabı.

Anneler ve babalar, yeni bağcılar olmak istiyor musunuz? Ailelerinizin üzüm bağlarını farklı şekilde değerlendirmek ve oralarda yeni ürünler yetiştirmek istiyor musunuz?

Snelman ve arkadaşları tüm köylerde buna benzer konuşmalar yapıyorlardı. Bu nutukları dinleyen anne ve babalar, çocukların ve gençlerin eğitilmesi, meselelerini gerçekten ciddi olarak düşünmeye başlamışlar ve çocuklarına karşı ne kadar büyük sorumlulukları olduğunun farkına varmışlardı. Anne ve babalar dernekler kurup bir araya gelerek , çocuklarının eğitimlerindeki boşlukları tartışıyorlar ve tecrübelerini paylaşıyorlardı. Eğitim konusunda başarılı oldukları halde, önde gelen pedagogları ve psikologları da toplantılarına davet ediyorlardı. Tanınmış eğitimciler ve psikologlar ise bütün ülkeyi dolaşarak hayatta kazanılan tecrübelere ve bilimsel sonuçlara göre, çocukların nasıl yetiştirilmesi gerektiği hakkında konferanslar veriyorlardı.

Onlar çocuk ruhunun eksikliklerinden ve hassasiyetinden, bunların nasıl düzeltileceğinden bahsediyorlardı. Tarım mühendislerinin halka, en iyi patatesi, bezelyeyi, nasıl yetiştireceklerini öğretmesi gibi, yetenekli pedagoglar da anne ve babalara akıllı ve ülkeye layık evlatların nasıl yetiştirileceğini öğretiyorlardı.

Bu çalışmalar neticesinde, Fin aile yapısı hem eğitim, hem de ahlak bakımından yeniden oluşmaya başlıyordu.

Atılacak küçük bir adım bile güzel ülkemizde yeni bir başlangıçın ilk adımı olabilir. Hadi bizde kendi hayatımızda o küçük adımı atalım ve gözümüzün kökü çocuklara başkalarının çocukları gibi davranmaktan vazgeçelim. Bundan sonra hadi git içerde kendi kendine oyna deyip çocuklarımızı başımızdan savarken bu yazı aklımıza gelir de belki yetiştirdiğimiz çocukların aslında bizim ve toplumumuzun bir aynası olduğunu unutmayız

 
Toplam blog
: 166
: 1969
Kayıt tarihi
: 30.09.06
 
 

Sıcak bir Ankara yazında, 1975 yılında doğmuşum. İlk gençliğim Ankarada geçti. Üniversite yılları..