Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Nisan '17

 
Kategori
Öykü
 

Budala

Budala
 

https://www.youtube.com/watch?v=z7rxl5KsPjs

‘’Oh Ruth! Çok ıslandım. Dışarıda sağanak bir yağmur var. Tanrı bu sabah çok kederli olmalı. Sana fırından elmalı pie aldım. Bak sıcacık! Ah dur! Şu yastığı düzeltelim. Böyle daha iyi oldu tatlım. Perdeyi açayım da yağmuru izle.

Ruth, damlaların yere düşerken çıkardığı sesi duyuyor musun? Hayır, keder değil bu. Tanrı çıldırmış olmalı. Tam bir delilik. Onu kızdıran şey ne acaba? Hahahahaaa! Benim gördüğümü O da gördüğüne göre şu fırıncının karısının dükkândaki çırakla tutkulu öpüşüne sinirlenmiş olmalı. Bu sabah buraya yürürken nefis bir hava Lyme Körfezinin hafif esintisini şapkamdan içeri sokmaya çalışsa da, yağmurun yağmayacağına bahse girebilirdim. Rıhtımı geçip fırına yaklaştıkça elmanın içinde erimiş tarçın kokusu Küçük Ruth’umun beni acıkarak beklediğini hatırlattı. Sonra birkaç kararsız yağmur damlası şapkama düştü. Tam fırının kapısına gelince durdum. Cebime attığım bozuklukları aradım. İçeriden bir ses geldi. Galiba bir un çuvalı yere düştü. Ben kapıyı itip dükkâna girdiğim sırada kapının çıngırağı o sesin yanında fark edilmedi bile. İçeri girip bekledim Ruth. Kimse yoktu. Sadece bir kadının iç çekişini duydum. Yavaşça karanlık kilere doğru ilerledim. Her yer un kokuyordu ve aşk! Haahaaahaaaaa! Onları gördüm. Şu fırıncının karısı ve küçük çırağını. Pembe suratlı, şişman kadın çuvallara yaslanmış üzerindeki minik karaltıyla öpüşüyordu. Durup onları izledim Ruth. Beni fark etmediler. O kadını iyi tanırım. Bir kavanozun içine hapsedilmiş gibi yaşar. Bütün gün kimseyle konuşmaz. Ne yana dönse başını cam bir kavanoza çarpacakmış gibi küçük ve korkak hareketlerle ekmekleri paketler. Çekingen bir el müşteriye ekmeyi uzatır. Öpüşürken hiç de öyle değildi. Cam kırılmıştı. Orada gerçek bir kadın vardı. Sınırları çizilmemiş gerçek bir kadın. İnsanların bu hallerini görmek hoşuma gidiyor Ruth! Yaşadıklarını hissediyorum. Geri dönüp elmalı pie’yı aldım. Oraya birinin girdiğini anlamasınlar diye de parayı bırakmadım. Ah Ruth! Bana öyle bakma, onları korkutmak istemedim. Kim olduğumu, onları görüp görmediğimi düşüneceklerdi. Bu sadece kadının hapsolduğu camı daha da kalınlaştırırdı. Bunları anlamayacak kadar küçük ve tecrübesizsin Ruth. Attan düşüp şu yatağa mahkûm olmasaydın benim saçmalıklarımı dinlemek zorunda kalmayacaktın. Ama seninle konuşmak bana iyi geliyor. Keşke sen de beni dinlemenin nasıl olduğunu anlatabilseydin. Biliyor musun Ruth? Çok eskiden bir adam tanımıştım. Oldukça gençtim. Bana sürekli ne yapmam gerektiğini anlatır dururdu. Galiba âşık olabilmek için bir kadın yaratmak istiyordu. Onun kahramanı olmak hoşuma gitmişti. Fakat başka bir şeye dönüşüyordum. Son derece itaatkâr, hep özür dileyen bir budalaya! Ve işin kötüsü adam bir budalaya âşık olabilecek kadar ahmaktı. Hahaahaaaa! Sonra başka bir adam tanıdım. Tıpkı şu fırıncı gibiydi. Sadece ekmekleri uzatmak için bir eşlikçi arıyordu. Bütün gün konuşmadan durabilir ya da hiç susmadan konuşabilirdi. Benim katılmamı da beklemiyordu üstelik. Ben umurunda bile değildim. Alice’nin Cheshire Kedisiyle yaptığı konuşmalar gibi konuşurdu benimle. Hatırlıyor musun?

Alice: Buradan gitmek için bana hangi yolu izlemem gerektiğini söyler misin?

Cheshire Kedisi: Nereye gitmen konusunda iyi bir anlaşamaya bağlı bu.

Alice: Neresi olduğunun önemi yok!

Cheshire Kedisi: O zaman hangi yol olduğunun da bir önemi yok.

Alice: Sonunda herhangi bir yere varsın da.

Cheshire Kedisi: Elbette varacaksın. Eğer yeterince uzun yürürsen…

Öteki adamın tersine tüm seçenekleri bana bırakıyordu. Ondan çok şey öğrenebilirdim. Ama çırağın yaşatacağı heyecandan yoksundu. Bir sevgili için fazla sıkıcıydı. Tam da kafamda fırıncının karısı gibi cam bir fanusla dolaşmak istemezdim.  Kendime bunu yapamazdım Ruth.  Kimse buna değmez. Gözlerin gülüyor Ruth. Ne güzel! Haaahaaaa!  Anlaşılan o ki; istenilen her şey bir insanda toplanamıyordu. Zekâ, anlayış, heyecan, zevk… Ya fırıncının karısı gibi ihtiyaç duyduklarım kadar sevgilim olacaktı, hahahaaaaa!  Ya da en çok ihtiyaç duyduğum, beni ötekilerden daha çok besleyecek birkaç özelliği bulunan birini sevecektim. Ya da tüm bunları kendimde toplayacaktım. Böylece nereye gidersem gideyim yalnız kalmayacak; zevklerimi, heyecanlarımı, beni var etmesini istediğim tüm özelliklerimi beraberimde götürecektim. Ben bu sonuncuyu tercih ettim. Böylece zaaflarımın kurbanı olmadım, ya da suskunlaşıp kaskatı kesmedim. Hep özgür, hep artarak devam ettim Ruth. Bunu yapmasaydım yaşadıkça benden geriye pek bir şey kalmayacaktı.

Immmmm küçük Ruth!  Çok gevezelik ettim.  Dr. Manson birazdan seni muayeneye gelir. Annen de seni hazırlamak için yukarı çıkar. ‘’

‘’Ruth! Günaydın tatlım. Uyandın mı? Önce şu perdeleri açalım. Dışarıda harika bir güneş var. Lisa bugün kahvaltıda sana güzel bir omlet yaptı. Dur şu yastığı sırtına koyalım, tamam. Dr. AndrewManson beni aradı. Kahvaltıdan sonra gelecek. Her şey iyi olacak Ruth. Sadece düşerken çok korktuğun için konuşamadığını söylüyor. Kısa bir tedaviden sonra eskisi gibi hareket edebileceksin. Neden ağlıyorsun Ruth? Sevinmedin mi? Hadi ama burnun kızardı. Dr. Manson’dan önce baban birkaç dakika odana uğrayacak seni ağlar görürse üzülür. Ve bana çok kızar. Şu atı sana almış olmamı affetmedi zaten. Ben de çok üzgünüm, belki ondan da çok. Ama beni suçlaması dayanılır gibi değil. Defalarca özür diledim. Bazen kendimi tam bir budala gibi hissediyorum Ruth. Tamam, kapı çalıyor. Baban olmalı, Dr. Manson’a güven Ruth. Ben ona güveniyorum.’’

 

 
Toplam blog
: 110
: 1076
Kayıt tarihi
: 26.05.14
 
 

Dünyanın kirletemediği bir lotus... ..