Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Haziran '07

 
Kategori
Özel Günler
 

Bugün benim doğum günüm

Bugün benim doğum günüm
 

Bugün benim doğum günüm olabilir! "Nasıl yani?" diyeceksiniz belki; şöyle: aslında doğum günüm belli değil. Beş kardeşiz, beşimizin de doğum günü 1 Ocak 19.. yani gerçek doğum günlerimiz bilinmediği için nüfus cüzdanı çıkarılırken görevli memurun bize tayin ettiği doğum günlerimiz var. Bizde pek doğum günü kutlama adeti yok, ama eğer olsaydı beş kardeşin doğum günü de aynı olacağından zamandan ve masraflardan epey bir tasarrufumuz olurdu! Aslında doğum yılım da belli değil. Bu da işime geliyor. Yaşıma bir esneklik sağlıyor. Kendimi yaşlı hissettiğim zaman daha genç göstermek için iki yaş küçük, öyle bir kaygım olmadığı zaman da iki yaş daha büyük söylüyorum. Ve her iki durumda da yalan söylememiş oluyorum!

Benim ve yaşıtlarımın doğduğu yıllarda, bizim oralarda bir çocuğun dünyaya gelmesi o kadar da önemli ve olağanüstü bir olay değildi. Hemen her kadın hayatı boyunca en az beş-altı çocuk yapar, bunların ortalama biri ya da ikisi ölür, hayatta kalmayı başaranlar da kendi kendine büyürdü. Bir çocuğun dünyaya gelmesi eğer ailede çocuksuzluk sorunu falan yoksa evin kümesindeki tavukların bol yumurta yapmasından, kuraklıktan, ya da o yıl mahsulün bereketli olup olmamasından çok da önemli bir şey değildi. Mesela benim doğumumla benden önceki kardeşim belki de bakımsızlıktan ve zamanında doktora götürülemediğinden iki buçuk yaşında göçüp gitmiş bu acımasız dünyadan...

Doğum yılım dediğim gibi, duruma göre değişebilir; doğum günümü de yaşım yirmiyi falan epey geçtikten sonra kendim belirledim, böylesi herkese nasip olmaz! Aslına bakarsanız benim seçimim nüfus memurunun bana uygun gördüğü doğum gününden çok daha sağlam bir mantığa dayanıyor. Annemi sorguladım:
- “Anne ben ne zaman doğdum?”
- “Yavrum ne biliyim şimdi, aklımda mı kaldı benim!”
- “Yav nasıl hatırlamazsın anne? İnsan ineğinin buzağıladığı günü bile bir tarafa not eder!”
- “Sen buzağı mısın? Ayrıca, ‘not’ ne?”
- “Anne not! Not! yani ‘şu gün bir oğlum oldu, adını Celal koyduk’ diye bir şey karalar insan bir tarafa”
- “Tabii tabii çok okuma bilirim de!..”
- “Tamam pardon, ama mevsimini, ayını hatırlamaya çalış hiç değilse!”
- “Dur bakiiim; herhalde bahardı, yok yok o sen değil kardeşindi. Sen harman zamanı doğdun.”
- “Hah çok güzel, bari adımı da 'harman' koysaydınız. Peki hangi günlerde oluyor bu harman? Günleri belli mi?”
- “İşte, mercimek buğday biçildikten on – on beş gün sonra harman olur. O da artık mahsulün bereketine göre, on gün falan sürer.”
- “Tamam da anne ayı, ayın belli bir haftası falan yok mu bu harman kaldırma zamanının?”
- “Havalar iyice kızar işte. Yoksa zaten harman olmaz. İşte o ayda...”
- “Çok sağol anne. Gerçekten çok yardımcı oldun!”

Doğum günümü mevsim olarak belirleyince, ayını kesinleştirmek için gördüğüm köylülerime sordum, bizim köyde eskiden harmanlar ne zaman kalkarmış diye. Onlar da altıncı ayın ortaları falan dediler. Buldum işte! Geriye sadece gününü tespit etmek kalmıştı ki benim için işin en kolay tarafı da orasıydı. Bir kere Haziran ortaları olduğu hemen hemen kesin gibiydi. Çünkü İkizler Burcundan başka bir burçtan olma olasılığım yoktu. Haziranın 12'si, 15’i ya da 18’i olmalıydı. Çünkü hayatımı belirleyen tüm sayılar 3 ya da 3’ün katlarından oluşan rakamlardır (Milliyet Blog’a giriş tarihim bile 30.06.2006) 12'si ve 15’i harman için birazcık erkendi. O zaman geriye 18 Haziran günü kalıyordu. Benim için sakıncası yoktu, bundan böyle doğum günümün 18 Haziran olmasına karar verdim. Böylece nüfus memurunun bana attığı beş ay on sekiz günlük kazığı da çıkarmış oldum!

Doğduktan epey bir süre sonra da isim koymuşlar. Garip bir isim koyma mekanizması vardır bizim o taraflarda. İlla ki çocuğun dedesi, babası, amcası, dayısı gibi yakınlarından birinin adı olacak. Bu yüzden sülalelerde bitip tükenmez bir isim tekrarı vardır. Neyse ki dedemin adı abime, o günlerde bir kaza sonucu yitirdiğimiz dayımın adı da öteki abime (ölen kardeşim) gittiği için benim şansım biraz daha fazlaymış. Babama kalsa askerdeki komutanının adını koyacakmış; “Yaşar”! Neyse ondan da ninem sayesinde kurtulmuşum. Ninem bir gün tarlada çalışırken bir kadının oğluna “celaaal”, “celaaal” diye seslendiğini duymuş, "celal" adının müzikalitesi çok hoşuna gitmiş. Bize gelince de benim adım belli olmuş. Adımı kendim seçmedim. Zaten bana bırakılsa çok zorlanırdım. Belki de yılda bir isim değiştirirdim. Genelde memnunum ama nasıl telaffuz ediyorsam bir yerlere adımı söylerken sürekli, “Peki Ceylan bey”, “Ceylan Çelik’ değil mi?” şeklinde sorularla karşılaşıyorum. Bu “A” seslisi “L” sessiziyle aynı kelimede bir araya geldiği zaman benim için telaffuz sorunu ortaya çıkıyor hep.

Benim doğumumun dünyaya nasıl bir etkisi oldu bilmiyorum. Çevreme ne kazandırdım, ne kaybettirdim? Nasıl biriyim? Sanırım en zor şey insanın kendini tanımlaması. Ben bunu hiçbir zaman beceremedim. Zaten bu yüzden olsa gerek sayfamdaki “Hakkımda” bölümünü bir türlü istediğim gibi düzenleyemedim. Hatta Milliyet Blog’a ilk başvurum bu yüzden reddedildi. Demek ki onda da bir hikmet varmış, zaten ilk başvurum kabul edilse giriş tarihim hayatımın rakamlarına uymayacaktı! Hayatımın geride kalan bölümünde kimseye bilerek hiçbir şekilde zarar vermemeye çalıştım. Kavga ettiklerimle yeri geldiğinde barıştım. Kimseye kin tutmadım. Kimsenin arkasından iş çevirmeye kalkmadım. İmalı konuşmayı sevmedim. Kime ne söyleyeceksem en doğrudan biçimde söylemeye gayret ettim. Birine zarar vermektense kendime zarar vermeyi yeğledim. Çağrılmadığım yere görünmedim, çağrıldığım yere erinmedim. Bulunduğum yerlerde kendimi fazlalık olarak hissettiğimde bir an bile durmadım.

Hayatın külfetlerine çok erken katlanmak zorunda kaldım. Saçlarım erken beyazladı, babamı erken kaybettim, çalışmaya çok küçük yaşta başladım. Nimetlerine ise ya geç ya da çok geç kavuşabildim, hatta çoğuna hiç erişemedim. Ama bunları pek dert de etmedim. Herkesin önündeki yaşamın büyük ölçüde daha dünyaya geldiği, zaman, koşul, yer ve ailede belirlendiğine inanırım. Dünyaya Koç ailesinin bireyi olarak gelsem şimdi burada daha farklı şeyler yazacaktım. Güç bir hayat yaşadım, çok zorlandım. Ama o zorlukların içinden çekip çıkardığım küçük mutlulukları büyütmeyi sevdim. Memnunum...

....
Foto: http://bluebison.net/sketchbook/2006/0506/bison_birthday.jpg
 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..