Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ağustos '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bugün benim doğumgünüm

Bugün benim doğumgünüm
 

Bugün benim doğumgünüm. Yaş oldu, yazıyla otuz üç. İki sene sonra bugün, Dante gibi ortasında mı oluruz ömrün tabi ki bilemem, şair gibi yolu yarılar mıyız kestiremem ama bildiğim bir şey var ki; o da, bu yaşların, insanların hayat muhasebesi yapmaya başladığı, neydim, ne oldum, ne olacağım sorularını, artık ipleri yavaş yavaş ellerinden kaçırdıklarını da hissederek, kendilerine sordukları yaşlar olduğu gerçeği.Ergenlik dönemiyle başlayıp yirmilerin ortalarına kadar devam eden dünyayı kurtardığımız, ona nizam verdiğimiz dönem, yirmilerin sonlarına doğru ilk yumuşatıcı darbeleri almaya başlıyor ve otuzlarla birlikte, dünya bize “otur, oturduğun yerde bakalım, boyundan büyük lokma yutma” demeye başlıyor. Otuzların ilk yarısı, boyumuzun ölçüsünü iyiden iyiye almaya başladığımız yıllar oluyor.

Olaylara, kişilere, problemlere daha ılımlı tepkiler vermeye, biraz da boşvermeye başlıyoruz. İş hayatımızda birçok tercih yapılmış ve yol çizilmiş olduğu için genelde, birinci önceliğimiz mevcut durumumuzu korumak, yavaş yavaş da olsa ilerlemeye çalışmak oluyor.

Yaş ilerledikçe, evlilik, çocuk sahibi olma gibi omuzlara binen sorumlulukların artması, bizleri bazı riskleri alma noktasında adım atarken daha çok düşünmeye itiyor. Üniversiteden mezun olup da iş hayatına yeni atıldığımız dönemlerdeki rahatlık ve özgürlüğümüze öykünüyoruz çoğu zaman. Önümüze çıkan bazı kariyer fırsatlarını ve iş tekliflerini, işte bu rizikoları göze alamadığımız için değerlendirememenin sıkıntılarını yaşıyoruz.

Daha az kıskanç, daha az öfkeli olmaya başlarken daha çok düşünmeye, daha çok hesap-kitap yapmaya uğraşıyoruz.

Ne gençliğin tatlı heyecanlarını, ne yaşlılığın tatsız buhranlarını yaşıyor tipik bir orta yolcu oluyoruz, orta yolcu. Bir tatlı huzur almaya gidiyor Kalamış’tan, sazlar çalınırken Çamlıca’nın bahçelerinde, iki tek atmak en büyük zevkimiz oluyor.
Ama bir gerçek var ki, insan her yaşın güzelliğinin farkına varabildiği sürece mutluluğu yakalayabiliyor. Bunun için de öncelikle mutlu olmayı gerçekten istemesi daha sonra da bazı tılsımlı sözcükleri, içini doldura doldura, kana kana yaşaması gerekiyor. Bunlar ne mi? Öncelikle aşk. İnsanın mutlaka hayatında aşkla bağlandığı birşeyler, birileri olması gerekiyor. Vefa, dostluk, sevgi, gönül sesi dinlemek, gönül teli titretmek. İşte bunlar da efsunlu karışımın diğer malzemeleri.
Yukarıda saydığım ve insan olmanın gereği olan tılsımlı kavramları tek tek açmak isterim ama sanıyorum bunlar için kitaplar yazmak gerekir. Beşeriyet tarihi boyunca da bu konularla ilgili yazılmış ciltler dolusu kitap, yazı-çizi bulunmaktadır. Ancak dünyamızın ne derecede sevgisiz olduğu, savaşlara ve kan dökmeye ne kadar meraklı olduğumuzu da düşünecek olursak, insanlığın bu muhteşem paradoksu içinde, yitip gitmemek inanın işten bile değildir.

İşte böyle dostlar. Bir doğumgünümün, hayatım boyunca otuz üçüncü kez bir daha kutlamamın mümkün olmadığı bir yaşdönümümün bana yaşattığı duygular ve kavram kargaşalarının sadece bir bölümü bunlardan ibaret.

Ha bir de unutmadan bir şey daha belirtmek istiyorum. Sabahtan beri beni hatırlayıp tebriklerini ileten yakınlarımın, dostlarımın haricinde belki on beş farklı yerden de kısa mesaj ve mail aldım. Bir şekilde bilgilerimin ulaştığı birçok kurum/kuruluş tebrik iletisi göndermekte. Bu tabi sadece bana özgü bir durum değil, otomatiğe bağlanmış ahde vefa örneklerinin en teknolojik sürümü diyebiliriz belki de şöyle afili bir anlatımla. Dil cambazıyız ya hesapta.

Bu durumu da tarihe bir dipnot olarak düştükten sonra, paradokslarıma, aforizmalarıma, muhasebe ve muhakeme çabalarıma geri dönüyor, sizlere de esenlikler diliyorum.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..