Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ocak '15

 
Kategori
Eğitim
 

Bugünün kahramanı : Hakkari'de okula devam eden öğrenciler

Bugünün kahramanı : Hakkari'de okula devam eden öğrenciler
 

ahaber.com


Hava kötü, soğuk… Dışarı çıkayım.. Arabama atlayıp, dağlara doğru ağzımda Red Kit’in şarkıları …!!
 
Kolay mı?
 
Arabanın içine girdim. El frenini bıraktım. Vitesi boşa aldım. Kontağı çevirdim… Hiç yapmazdı, acaip, acı çekiyormuş gibi ıhg..ıhg.. sesleri çıkardı ve sustu. 
 
“Almadı..!” dedim.. Hadi bir kez daha.
 
Gavurun arabası, belli ki gezmeyi istemiyor; “yerim rahat..” diyor. 
 
Yapacak bir şey yok. Akü gitmiş… Aküyü en son ne zaman değiştirmiştim. Beş yıl önce, Kıbrıs’tan gelince… O zaman da beni tanımamıştı… sesini çıkarmamıştı…
 
Neyse…Israr etmenin anlamı yok. Eve girdim İnternet’ten Akü’cülerin telefonlarını saptadım. Birincisi aradım. Abi bütün arabalar yoldalar; adamlarımı, Bursa’ya; Balıkesir yoluna akü değiştirmeye yolladım… Millet yollarda sapır sapır dükülmüşler… Dedi. Fakat yardım etmek istedi. 
 
“Size bir telefon vereceğim.Bu arkadaş size yardımcı olabilir..” Dedi. Güzel… Yine telefon. Yeni bir ses. Kendimi tanıttım. Karşıdaki de “Ben Şeref,” dedi…Memnun oldum… Derdimi anlattım.
 
“Hocam, bana adresini ve telefon numaranı ver, ben bir akü alır getiririm..” dedi.
 
Eh yarım saat geçti geçmedi. Bir telefon…
 
“Hocam, kapının önündeyim ..”Dedi Şeref Bey…
 
Arabanın yanına gittik. Kaportayı açtı. Aletleriyle ölçtü biçti. 
 
“ Akü ölmüş, hocam, değiştirmemiz lazım” dedi. 
 
Parasını filan konuştuk, anlaştık. Bence makul bir ücret söyledi. Tamam… Şeref Bey işe koyuldu. Önce benim aküyü çıkardı. Geçici bir akü bağladı. 
 
“Ne yazık ki, getirdiğim akü uymadı, Sanayiye kadar gidip yenisini getireceğim..” dedi. Bu eski taktığım akünün durması gerek. Siz de bir zahmet beni arabanın içinde bekleyin..”dedi. Bekledim. Neyse arabanın radyosu çalışıyordu.  Ve tam havaya uygun Joan Baez şarkılarını dinlemeye başladım .. Çok geçmedi, Şeref Bey ,hemen döndü geldi…Yeni aküyü bağlarken biraz lafladık.
 
“Bir tek kızım var..”dedi..”Onu hepimiz çok seviyoruz… Ama o öğretmen olmak istedi, okudu nihayet,  kura çekti; Erzurum’un bir köyüne gitti. Önceleri sık sık gelmek istiyordu… Şimdilerde ise neredeyse bizi unuttu gitti…” gibi…
 
Biraz kırgın, biraz özlemle kızını anlattı bana. “Ben de öğretmenim,” deyince kanı ısınmıştı galiba. 
 
“Nasıl, dedim, son haberler. Bari oralara, köye alışabildi mi?” 
 
“Fazlasıyla alıştı..” dedi. “Öylesine alıştı ki, kazandığı bütün parayı, öğrencilerine harcıyor..”
Falan öğrencinin kazağı eksik.. Ora kazak alıyor… Birisinin kabanı yok..Ona kaban… Hemen hemen bütün çocukların ayakkabılarını düzdü…” Böyle çok mutlu oluyor. Biz de bir şey demiyoruz. 
 
Gözlerim yaşardı Şeref Efendinin öğretmen kızının yaptığı fedakarlıkları düşününce…
 
Bu noktada size bir başka öykü anlatmak istiyorum…
 
………………….
 
“Hakkari’nin Yüksekova İlçesi’nde aynı okula giden 4 kardeşin yürek burkan dramı, okul müdürü ve öğretmenleri tarafından fark edildi. Kardeşlerin birlikte okula gelmediğini gören ve bunun nedenini araştırmak için yola çıkan öğretmenler, gerçeği 38 yaşındaki anne Amina Sevgi’den öğrendi. Anne Sevgi, "Çocuklarımın ayakkabıları ve montları yok. O yüzden aynı gün okula gelemiyorlar" deyince, okul müdürü ve öğretmenler, kendi imkanlarıyla 4 kardeş için kışlık mont ve bot aldı.
 
Ağır kış şartlarını yaşandığı Yüksekova İlçesi’nin 5 kilometre uzağındaki Vezirli Köyü’nde yürek burkan dramı, Mehmetçik İlköğretim ve Orta Okulu’nun müdür ve öğretmenleri ortaya çıkardı. Aynı okulda okuyan 1’inci sınıf öğrencisi 7 yaşındaki Kevser, 5’inci sınıf öğrencisi 11 yaşındaki Ümit, 7’nci sınıf öğrencisi 13 yaşındaki Nursel ve 8’inci sınıfa giden 14 yaşındaki Übeyt Sevgi’nin aynı gün okula gelmediklerini ve zaman zaman da geç geldiklerini okul idarecileri ve öğretmenleri fark etti. Okul Müdürü Aydın Evin, kardeşlere bunun nedenini sordu. Fakat bir yanıt alamadı. Müdür Evin, rehber öğretmen ile birlikte Sevgi kardeşlerin evine giderek ailesiyle görüştü. Gerçeği burada öğrenen Evin, öğrencilerinin ayakkabıları olmadığı için sırayla okula geldiklerini öğrendi. Bunun üzerine harekete geçen öğretmenler öğrencilere bot ve mont alarak bu sorunlarına çözüm bulmaya çalıştı.
 
Aynı ayakkabıyı paylaşıyorlar:
 
Sevgi kardeşlerden 7’nci sınıf öğrencisi 13 yaşındaki Nursel Sevgi, ağabeyi Übeyt’le aynı ayakkabıyı paylaşmak zorunda kaldıklarını belirterek bu nedenle aynı gün okula gidemediklerini söyledi. Diğer kardeşlerinin de aynı durumu paylaştıklarını ifade eden Nursel, bu durumun okul idaresi tarafından farkedildiğini ve kendilerine bot alındığını anlattı. Nursel, "Öğretmenlerime çok teşekkür ediyorum. Ben de okuyup öğretmen olup zor şartlarda okuyan öğrencilere yardım etmek istiyorum" diye konuştu.
 
Annenin çeyiz sandığı ders çalışma masası oldu:
 
Kardeşlerden 8’inci sınıf öğrencisi Übeyt Sevgi ise okumayı çok sevdiğini söyledi. Çalışma masaları olmadığı için annesinin çeyiz sandığı üzerinde ders çalıştıklarını belirten Übeyt, "Bu zor şartlarda okumaya çalışıyoruz. Okul dışında hep evde kalıyordum. Dışarıya çıkacak bir ayakkabım olmadığı için çıkamıyordum" dedi.
 
Onlardaki azim beni ayakta tutuyor::
 
Çobanlık yaparak ailesinin geçimini sağlayan 6 çocuk babası Zübeyt Sevgi, 4 çocuğunun okula gittiğini, kazandığı parayla sadece yeme içme masraflarını karşılayabildiğini söyledi. Baba Sevgi, "Çocuklarıma bir çift ayakkabı bile alamamanın üzüntüsünü yaşıyorum. Fakat çocuklarım hiç şikayet bile etmeden okula gidiyorlar. Onlardaki azim beni ayakta tutuyor. Tek istediğim çocuklarımın diğer çocuklar gibi okuyup bir yerlere gelmesidir" diye konuştu.
 (Cumhuriyet, 10.1.2015)
 
Görüyorsunuz, Türkiye Cumhuriyetinde kimler lafla uğraşıyorlar, kimler çocukları, insanları kurtarmak için dağda bayırda kendilerini parçalıyorlar.
 
Hikayeler son zamanlarda hep fedakar öğretmenler üzerine… Çünkü onlar cephedeler. Onlar insanlarımızın ne halde olduklarını görüyorlar. Çocuklarımızın , zalim koşullar karşısında nasıl , ziyan sebil olduğunu görüyorlar. 
 
Kendilerini parçalıyorlar, o insanlar bir şeyler yapabilmek için… Bu karda kışta çocuklarının sırtlarını ısıtmak; ayaklarına bir pabuç alabilmek için..
 
Bunları yapabilmek devlet için çok mu zor…
Ama devlet, “çocuk doğurun …” diyor… Daha çok doğrun…” Ondan sonra da … “Salıverdim bayıra, Allah kayıra…” O çocuklar nasıl büyü, nasıl okur…
 
Çocuklara aslında kimse acımıyor. Okumuşlar, okumamışlar; kimsenin umurunda değil. Hiç canlarını sıkmıyorlar. Devlet de sıkmıyor. Çünkü bu devlete işçi, amele, maraba da lazım. Herkes okursa, kim çift çubuk peşinde koşacak. Öyle değil mi?
 
Vatan , genç öğretmenlerimize emanet. Onlar ne yapacaklarını biliyorlar. Yeter ki , işlerine karışmasınlar; kafalarını bozmasınlar. 
 
Onlar çoçukları da seviyorlar , bu vatanı da…
 
Gerisi … Ötesini bilemiyorum. Çünkü boşuna…!
 
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..