Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Aralık '09

 
Kategori
Güncel
 

Bulanık suda balık avlamak!

Bulanık suda balık avlamak!
 

İnternetten


Çocukluğum Kaçkar Dağları'nın eteklerindeki Karadeniz'e doğru uzanan derin vadilerden birinde kurulu bir dağ köyünde geçti. Bu vadilerin her birinde, dağlardaki eriyen karlardan ve dağ yamaçlarından akan bir çok (bizim ırmak dediğimiz) sularla beslenerek oluşan dereler, vadilerin dip noktalarında bir yılan gibi kıvrıla kıvrıla süzülerek Karadeniz'e doğru akarlar. Ve bu derelerin içerisinde dünyanın en güzel ve en lezzetli alabalığı olan kırmızı benekli alabalıklar yaşar. Biz onları daha çok sert yağmur yağıp da dere bulandığı zaman torlarla* avlardık. Bazen canımız alabalık yemek isterdi ama bir türlü yağmur yağmazdı; o zaman da yamaçlardan akan ırmaklardan birininin kenarlarındaki toprakları kazmalarla kazarak ırmağa karıştırırdık (Hayrettin Karaca duymasın!). Koyu kahverengi çamur kıvamında akan ırmak dereyle buluşunca koca dereyi de bulandırırdı ve biz de rahat rahat alabalıkları avlardık.

Demem o ki; bulanık suda balık avlamanın ne demek olduğunu çok iyi bilirim. Yağmur Allahın takdiri, yapacak bir şey yok, yağardı ve dere bulanırdı. Ama ya bizim dereyi suni olarak bulandırmamız! Yağmur yağmadığı halde, yağmur yağmış gibi dere bulanırdı. Çünkü bizim canlarımız bulanık suda alabalık avlamak isterdi.

Sosyal olaylar da doğa olaylarına benziyor. Bireysel anlamda çekişmeler, kavgalar, dövüşler insanın doğasından gelen bir şey. Bunun toplumsal anlamda yansıması da toplu gösteriler, çatışmalar ve savaşlardır. Bunun için toplumda belli bir gerilimin olması gerekiyor. Çatışmalardan çıkar beklentisi içinde olan bazıları da bu gerilimi kendileri yaratmaya çalışıyorlar. Yani suyu kendileri bulandırıyorlar!

Anketler ortada; daha bugün yayımlandı, ki önceki anketleri de teyit ediyor, Kürtlerin ezici çoğunluğu Türk vatandaşı olmaktan çok memnunlar, hemen hemen Türkler kadar, Araplar kadar Kürtler de TC vatandaşı olarak kalmak istiyorlar. Dahası Batı illerinde yaşamak istiyorlar. Ama Dıyarbakır, Hakkarı, Van, Muş, hatta Beyoğlu ve İzmir sokaklarında gördüğümüz manzara bambaşka. Bu manzaraya göre Kürtler Türk bayraklarını yakıyorlar, Türk bayrağı gördükleri dükkanlara ve otomobillere saldırıyorlar. Sanki bütün Kürtler Türk vatandaşlığını istememenin de ötesinde, bundan nefret ediyorlar!

Anketler bu görüntüleri doğrulamadığına göre demek ki birileri bu görüntünün oluşmasını özellikle istiyorlar ve gereken bulandırma hareketini organize ediyorlar.

Ama Türkiye'yi karıştırmak için bu yeterli değildir. Çünkü Türkiye'nin güçlü güvenlik güçleri bunun üstesinden gelmeye kadirdirler. Karşı tarafın da oluşması gerekir. Dahası olayı bir Türk - Kürt çatışması havasına dönüştürmek gerekir. Bu durumda bütün Kürt nüfusun desteğini almak da söz konusu olabilir. Bir Türk - Kürt maçında Kürtler herhalde Türkleri desteklemezler diye hesap ediliyordur!

Bizler bu filmi 1970'li yıllarda da seyretmiştik. Sadece aktörler değişmiş! O zamanlarda da solcular sokak gösterilerine başlamışlar, güya Türkiye'ye komünizmi getireceklerdi. O zamanın güvenlik güçleri de onlarla başa çıkacak güçteydi ama onların karşısına, devleti koruma adına, özel kamplarda yetiştirilmiş sivil komandolar çıkarıldı ve bir iç savaş ortamı oluşturuldu. İç güvenlikten sorumlu polis bile karşılıklı kamplarda yerlerini almışlardı. Bir, askeri bölmeyi başaramadılar ve millet olarak direkten döndük. Ama o zamanki seçim sonuçlarından anlıyoruz ki; o kadar cinayetlerin, sokak çatışmalarının yaşandığı o dönemde bile sağduyulu halkımızı bölmeyi başaramamışlardı; çocukları sokaklarda çatışırken, ölürken, o çocukların anneleri babaları daha sıkı bir şekilde merkez partilerine oy veriyorlardı. 12 Eylül'ü sahiplenmeleri de bu nedenleydi.

Aynı oyunun değişik versiyonunu izliyoruz. Birilerinin Türk - Kürt savaşı istedikleri çok açık. Önceleri APO'nun yeri dar, dediler, şimdi de DTP kapatıldı, diyorlar. Ne güzel bahaneler! Olabildiğince çok sokakların savaş alanına çevrilmiş gibi gösterilmesidir esas amaç! Bu sahnelerin de içeriye ve dışarıya iyi bir şekilde yansıtılması gerekiyor. Sağolsun (!) medyamız da bu görevi hakkıyla yerine getiriyor! Hem de meccanen! Paralı olsa herhalde buna kimsenin gücü yetmezdi!

Birinci sahne başarıyla çekiliyor. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bu yeterli değildir. İkinci sahnede Türk- Kürt çatışması sahnesi çekilmelidir. Beyoğlu'ndaki PKK sempatizanı göstericilere silahla saldıranlardan biri konuştu: 500 lira verdiler bir de kurusıkı tapanca, siz de verin istediğinizi yapayım!

Son olarak Muş'un Bulanık ilçesinde yaşananlar tam bir soru işaretidir. Malum gösteriler yapılıyor. Hemen hemen bütün kepenkler kapalı. Bir manifatura dükkanı açık, açık olduğu için bu dükkana saldırılıyor. Dükkan içerisinde ruhsatlı kaleşnikofuyla hazır bekleyen biri de dışarı çıkıyor ve kalabalığa doğru yaylım ateşi açıyor, iki kişiyi öldürüyor ve sekiz kişiyi de yaralıyor.

Bana hiç spontane bir olay gibi gelmiyor. Oyunun ikinci sahnesinden bir enstantane gibi!!!

Birileri suni olarak dereyi bulandırmaya çalışıyor. Bulanık deredeki balıklar panikleyerek sağa sola kaçışırlarken, göremedikleri torların içine düşüyorlar. Yine balıkları torlara düşürmeye çalışanlar var galiba!

Sağduyulu halkımızın çoğunluğunun bu oyunlara gelmeyeceğini, hatta bu oyunları bozacağını düşünüyorum. Bu kadar gerilimlere, bu kadar bedava propagandaya rağmen anketler bunu gösteriyor.

*Tor: yaklaşık 2.5-3 m. boyunda, 5 cm çapında düzgün ağaç parçasının tutulan kısımdan sonraki tarafına, bir tarafı torbalı kurşunlu ağ bağlanarak oluşturulan derelerde balık avlama aracı.

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..