Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mayıs '07

     
    Kategori
    Aşk - Evlilik
     

    Bulantı

    Bulantı
     

    Aşk ve yalnızlık... İlk bakışta yan yana getirilmesi olanaksız, birbirlerini kesinlikle dışlayan duygu çağrışımlı iki kavram. Biri kendini dışarıya açmayı, birisine adamayı, ödün vermeyi, katlanmayı sağlarken; diğeri, kendini içe kapatmayı, ödün vermemeyi, kalabalıklara katlanamamayı, her şeyden soyutlanmayı ima eder. Bu anlamda bunların aynı duygu kümesi içerisinde bulunması, kesişmesi pek olanaklı gelmez bizlere. Çünkü biri ikili bir ortaklaşma durumuna göre çizerken rotasını; diğeri kendi içine dönmeyi, soyutlanmanın karanlık odalarında yitip gitmeyi gerektirir. Aşk ne kadar duygulu, yoğun, heyecanlı, talepkar, etkileşime açık bir gönderge alanı yaratıyorsa; yalnızlık da bir o kadar umutsuzluğu, tükenmişliği, tepkisizliği, acıyı, parçalanmayı, kapatılmayı vesaireleri çoğaltır.

    Peki, durum gerçekten de yukarıda yazıldığı gibi midir? Ya da bu anlam yolu üzerinde daha sapa, daha farklı, daha put kırıcı değişik patikalar açılamaz mı?Âşıkken yalnızlığını çoğaltan, ruhunu acının mayasıyla dolduran, daha da yalnızlaşan; ya da yalnızken aşkını büyüten, derinleştiren, o duygunun yoğun alanında kendini çoğaltan bir kişilik çoğulluğu yaşanamaz mı?

    Doğrusu bazen bu ikili yanyanalığı, bu kişilik çoğulluğunu, bu acı-mutlu ikilemine sıkışan patikaya kapılıp gidebiliyor insan. Aşkın sürtünmesiz duygusal uzamında akarken mutluluğun sonsuz evrenine; yalnızlığın pürtüklü acı galaksisinde aniden bir kara deliğe kapılıp kaybolabiliyor kişi. Bu, bazen kanatsa da insanın ruhunu, kendini o kara deliğin tekinsiz boşluğunda özgürlüğü elinden alınmış mülteci bir köle gibi hissetse de insan, yine de orada olmaktan mutsuz olmuyor. Çünkü acı mutluluğun mayası. Ruhun acı yüzeyinde çiçeklenir mutluluğun tohumları. Mutluluk sürekli bir ilke olarak talep edilir herkes tarafından. Ama ancak acıyla yüzleştiğimizde, onun gerçeğini kabullendiğimizde, onun da ruhu yontan, biçimlendiren, dönüştüren bir etkime boyutunun olduğunu gördüğümüzde mutluluğun olanaklılık temellerini güçlendirebiliriz.

    Aşkın sürgün uzamı, katı bir yalnızlıktır aslında. Çünkü toplumsal ilişkilere yönelip kendini çoğaltan bir kalabalık duygusu, yerini sadece bir bireye yani aşık olunan kişiye duyulan bir duygu sıkışmasına ve zamanla da aşık olunan kişi üzerinden ulaşılan içsel bir yalnızlık serüvenine bırakır. Aşık olunan kişi bu anlamda aslında aşık olanı yalnızlığının limanına götüren mistik bir gemidir sanki. Yalnızlık limanına demirleyen aşık artık buradan görür aşkın yalnız halini ve aşkı artık bu yalnızlık kipi üzerinden yaşamaya, yaşatmaya başlar. Çünkü bu anlamda aşk yalnızlığa ulaştıran mistik bir duygu çığlığıdır. Zamanla bu çığlık diner, yalnızlığın dingin limanına ulaşırsınız.

    Ama genel olarak düşündüğümüzde yukarıda anlatılanın tersi de mümkündür. Bu nedenle aşk ve yalnızlığı birbirinden ayrı tutmak, birini diğerine tercih ettiğini iddia etmek yanılsamadan başka bir şey değildir. Çünkü aşk yalnızlıktır ve yalızlık da aşktır. Aşkın belirgin alanında bir yalnızlık kipi olduğu gibi; yalnızlığın da en belirgin olduğu alanda bir aşk kipi vardır. Aşk ve yalnızlık adeta insan duygusallığının kesişim kümesini oluştururlar.

     
    Toplam blog
    : 1
    : 411
    Kayıt tarihi
    : 19.05.07
     
     

    Öğretmenim, aynı zamanda sosyolojide yüksek lisans yapıyorum. Bu aralar projeler ve sivil toplumla k..