- Kategori
- Anılar
Bülbül Dede'nin bağı
Kayıp ve suçlu (5)
Sait Faik’in Medarı Maişet Motoru (Birtakım İnsanlar), öyküsünü bilirsiniz; yanlış anımsamıyorsam bu öyküsünde, öykünün kahramanı verimsiz taşlık dağ eteği araziyi, emeğini hamur, terini su yaparak ve yoğurarak toprağı bahçeye dönüştürmüş; en güzel domatesleri ve nektarı elde etmiş ve yanılmıyorsam paylaşmaktan da geri durmamıştır.
Okulumuzun doğu cephesine bakan arka bahçesinin hemen bitiminde bir bağ vardı; üzüm bağı, sahibi de Dede Nasrettin misali Bülbül Dede’ydi. Okulumuz dağ yamacının düzlükle öpüştüğü, düzlüğe dönüştüğü noktada kurulmuştu; köyün ovasına yüksekten bakardı. Bu nedenle olsa gerek Bülbül Dede’nin bağı dışında çevrede bahçe yoktu; kıraç, susuz alanı çoktu; Bülbül Dede’nin bağı hariç, etraf deve dikenleriyle doluydu.
İlkbaharla birlikte Bülbül Dede’nin Bağı kışkırtıcı güzelliğine bürünür; üzüm zamanı ise Adem’in yasak elmasına dönüşürdü…
Bülbül Dede o yaşlı haliyle verdiği emeklerine karşın bağından istediği verimi alamaz; koruk bile bulamazdı; çünkü biz "çalardık". O yaşlı haliyle ne zaman gelir, nasıl göremezdik bilmiyorum, bastonundan payımıza düşeni alırdık. Ama yine de…
Biliyorduk Bülbül Dede, binbir emekle, umutla büyüttüğün bağından alamazdın üzüm; koruk bile bulamazdın. Senin şansızlığın; bizim şansımızdı aslında…
Bilinir, hani bir öykü vardır, kasabanın sonradan görmüşü, ensesi kalın, sırtı pek, göbeği yağ bağlamış mirasyedi zâtını kıskanır; kasabanın çelimsiz yoksulunu kullanır, ensesine vuracağı her şaplak için beş para vereceğini söylermiş; beş para bu! Bir tarafta ensesi kalın mirasyedi, bir tarafta her şaplağa beş para… Vurmuş kaçmış enseye şaplağı; almış 5 parayı yoksul ve çelimsiz; güldürmüş şamata sever kasaba halkını; gel gör ki ikinci gün yine 5 para uğruna, korkusuna inat; kasaba halkı seyretmeye, sonradan görme patlatmaya hazırken kahkahayı; yarım kalmış enseye şaplak teatrali; sırtı pek, ensesi kalın, beklenmeyen çeviklikle yarım teşebbüs halindeyken yakalamış gırtlağından yoksul çelimsizi; kükremiş "neden ulan!"; korkudan titreyerek ve kekeleyerek çelimsiz yoksul; "yapma ağam, ama ben yaparım; sende bu ense, onda 5 para oldukça" demiş ya; biz de Bülbül Dede, inan ki biz de…
Doymak için "çalmak" zorundaydık, çocuktuk ve yedi on bir yaşlarındaydık…
Affet beni Bülbül Dede, öldürmediğim içimdeki çocuğa inan; ben çok az üzümünü çaldım, bir keresinde zaten sen yakaladın; bastonundan payımı aldım; ama bil ki ben çok az çaldım; çünkü korkardım…
Uzun yıllar geçti; sana borcumu ödeyecek duruma geldim; sen yoktun; sordum; ama yoktun…
Hakkını helal et n’olursun.