Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Kasım '06

 
Kategori
Haber
 

Bülent Ecevit

Bülent Ecevit
 

Tuhaftır, daha dün ne olduysa, " Bülent Ecevit nasıldır acaba, yeniden hayata dönebilir mi? " diye geçti aklımdan bir an. Bu sabah ölüm haberini aldım.

Dünyayı tanımaya başladığım yıllarda adı ve lakabı dağlara taşlara yazılan bir umuttu. Güvercin hafifliğinde, şair kırılganlığında, gökyüzü genişliğinde mavi ve esmer bir umut...

Umut etmeyi bilirdik ama o daha da sevdirdi bize. " Ak günler " gelecekti; " ne ezilen ne ezen " olacak, " insanca hakça bir düzen " kurulacaktı. Bir ütopyaydı ama düşünmesi bile güzel bir ütopya... Bereketi umut ederken gazsız, lambasız, ekmeksiz, elektriksiz kaldık. Ekmeğimizin arasına sürecek margarin bile bulamadık. Çok üşüdük ama yine de elimizi kendi ciğerlerimizden çıkardığımız sıcak nefesle ısıtır gibi sarıldık umuda.

Ama olmadı... İzin vermediler. Gözümüz ufuklarda mavi gökyüzünden süzülen beyaz güvercinin getireceği müjdeleri beklerken bir de baktık ki bir kan bir selinde sürükleniyoruz. Hükümetler, koalisyonlar kurdu olmadı. Solun " s "sine bile tahammülü olmayanların provakasyonlarına karşı koyamadı. Başbakan olmasına rağmen onların oyunlarını açığa çıkaramadı. Silah tarrakaları arasında kaybolup gitti sesi. Sonra darbe, sürgün, siyasi yasaklı derken bu kez başka ufuklara yelken açtı o.

Biz umudumuzu yitirmemiştik ama o kendine başka yol seçti. Yine güvercin, yine şair, yine maviydi ancak önceleri peşine takılıp adını dağlara, duvarlara kazıyanlardan kaçar olmuştu ısrarla. Çoğul bir mavilikten iki kişilik bir yalnızlığa geçmişti o. Kendi çocuğunu reddeden bir baba gibiydi artık. Reddedilmiş çocuklar başka kapılara gitmek zorunda kaldı boyunları bükük.

Yıllar geçtikçe direkte asılı unutulmuş bir bayrak gibi zamanın rüzgârında soldu mavisi. Kendine sorsanız belki hiç değişmemişti ama ona bir pusula gibi bakıp yönünü belirlemeye çalışanlar bu pusulanın bazen batı yerine doğuyu, güney yerine kuzeybatıyı gösterdiğini görüyorlardı şaşkınlıkla. Artık umut damakları burkan ekşi bir tat; güvercin eti bile yenmeyen yararsız bir kuş; mavi ise sıradan, soğuk bir renkti. Ayrıldı yolumuz. Yine de uzaktan da olsa izleyip politikalarında zaman zaman belki bir pırıltı daha yakalarım diye baktığım olmuştur. Olmadı ne yazık ki...

Zamanında hayalini milyonların umudu haline getirebilmişti. Dürüsttü, güvenilirdi. Sözü iyi söyler, iyi dinletirdi. Hırsızlardan yakasını bir türlü sıyıramayan siyaset dünyamızda altın küpüne batırsan üstüne bir zerre bulaştırmayan tokgözlü bir ermişti o... Ama umutla randevumuz siyasi anlamda hiçbir zaman gerçekleşmedi. Ne "ak günler" gelebildi ne de “"nsanca hakça düzen" kurulabildi. Bugün o sloganların üretildiği yılların bile gerisindeyiz şimdi.

Her zaman herkesten farklıydı. Solu ulusallaştıracağım diye bilinen bütün evrensel özelliklerinden kopartırken de öyle davrandı. Demokratik Sol Parti adını verdiği partisinin ne solla, ne demokrasiyle ne de partilikle alakası vardı. Bu yüzden de siyaset dünyamızda sayısız örneği bulunan benzerleri gibi bir köşede kalmaktan kurtulamadı.

Hayatını siyasete adadı. Bakan, Başbakan, muhalefet lideri oldu. İndi çıktı, düştü kalktı; bazen sola bazen sağa savruldu. Bir zamanlar temelden eleştirdiği düzenin bir parçası haline geldi. Ama bunları yaparken hep insan kaldı. Bütün zaafları ve bütün erdemleriyle insan. Gücü yetse herşeyi iyiye doğru değiştirebilir miydi, bilmiyorum. Ama öyle bir niyeti olduğu izlenimi verirdi insana.

Bence siyasetle gereğinden çok fazla uğraştı. "Siyasetin dışında kalırsam ülke elden gidecek diye korkuyorum" demişti yanılmıyorsam bir söyleşisinde. En büyük yanılgısı da buydu sanırım. Bu yüzden eşi Rahşan Hanım’la birlikte kurduğu partisini kimselere emanet etmeye kıyamadı. O yaşında dayanılmaz seçim gezilerine, mitinglere katlanmak zorunda kaldı. Çoğu kez kendi ideallerine ters düştü. "Umut"ken umut kırıcı oldu.

"Keşke biraz daha farklı yaşayabilseydi" demekten kendini alamıyor insan. Ömrünün tamamını siyasetin nankör değirmeninde öğütmek yerine bir sahil kasabasında bahçeli evinde kedileriyle, dostlarıyla, şiirleriyle zaman geçirebilseydi. Sanırım Perihan Mağden benzer bir dilekte bulunmuştu bir yazısında.

Son yıllarda izlediği siyasi çizgisiyle uzaktan yakından bir alakam kalmamış tam aksine iyice karşı saflara geçmiştik. Bir zamanların umudun timsali "Karaoğlan"ı o umutları gömen bir siyasi kişilik haline gelmişti benim gibi düşünen çoğu insana göre. Ama yine de zamanla uzaklaşılan bir akrabayı, eski bir dostu, hem sevdiğin hem de çok dayağını yediğin için karmaşık hisler beslediğin bir ilkokul öğretmenini görür gibi olurdun onu gördükçe. Ölüm haberini duyduğum zaman içimin acıması sanırım bundan.

Uzun bir hayat yaşadı; ölümü de uzun oldu. Yoruldu. Orada da gökyüzü mavi midir bilemem; eğer öyleyse umarım artık onun altında dinlenebilir; bitiremediği bir şiirindeki eksik imgeyi araya araya; ılık bir güvercin sağanağında...

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..