- Kategori
- Deneme
Bulutlar sarın beni bu gece üşüyorum
sen ve benli yollardı
Bulutlar sarın beni bu gece üşüyorum. Ay olmak istedim bu kez Ay’ı daha iyi anlayabilmek için, seni daha iyi anlayabilmek için… Ay’a baktım , biliyordum o Ay’a sende bakmıştın, biliyorum bu çok klasik fakat o Ay’a bakanı bir daha görmeyecektim.
” Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen oysa ne çok sevdim ikinizi de birden.” Yılmaz Odabaşı’nın yazıp Ahmet Kaya’nın söylediği gibi.
Ben evimdeydim, eski evim gibi kokmuyordu rutubet , nem ne de yalnızdım. Sımsıcak bir ailem vardı yanımda yada sıcaklığı içlerinde yüzlerinde kutup soğuğu. Sende evindeydin ama evinde seni son sardığım dağınık eksik, dağınık evde değildin. Koştum pencereden Ay’dan kaçar gibi tuvalete sigaramı fırlatıp sokak ortasına. Yanıp sönen televizyon ışıklarından yalnız gezen kediden havlayan köpekten sarhoş yoldaşlardan kaçmak için. Duvarlar o kadar döndü ki etrafımda ne girdiğim yerden çıkabildim ne de çıkışı bile bildim ömrü hayatımın sınırlarında. Gidişinin fikrine hala alışamadım. Alıştım acıya hasrete imkansıza… Bir yol hikayesiyle başlayıp bir yol hasretiyle gene bu hayal erteleniyordu. İşte başındayız başladığımız yerlerdeyiz. Ne sen farklısın gözümde ne de ayrılık, yol farklı. Rahibe, peder değilim ama biliyorum bekleyişim Tanrı’ya değil sana, aşkına… Kaybettiğim aşklarıma. Şimdi bitiriyorum şişenin dibini görüp uyumak için.
Bulutlar sarın beni bu gece üşüyorum
Ay yine buzul kayalar gibi baktı bana
Yıldızlar kaçmayın artık bende uçuyorum
Bir gece vakti İstanbul’dan geçiyorum
Ellerim ellerine değdikçe üşüyorum
Zil zurna içtim kendimden geçiyorum
Bulutlar sarın beni bu gece üşüyorum
Bu şiir yakıldı artık neden düşünüyorum
Sormayın bu gece neden gidiyorum
Seviyorum diye kendimden geçiyorum