Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Kasım '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bulutlu bir pazar sabahı

Bulutlu bir pazar sabahı
 

Bildiğiniz üzere blog bir günlük. Yaşadığımız olayları, duyguları gelecek için not düşüyoruz. Notlar ne yazık ki genel de tekrar niteliğinde oluyor. Yerimizde sayıyoruz. Hatta geriye gidiyoruz. Gelecekte çocuklarımızın, torunlarımızın bu satırları okuma fırsatı bulurlarsa ne düşüneceklerini tahmin etmek güç değil.

Sizi bilmem ama ben, geçmişimden aldığım notlara baktığımda toplum olarak neler çektiğimizi görüyor üzülüyorum. Geçmişe nesil nesil gittiğimde büyük zorluklara, açmazlara, üzüntülere gittiğimi görüyorum. Bu topraklarda yaşamak gün geçtikçe kötüye gidiyor, Mustafa Kemal Atatürk'e rağmen.

Yaşanan çağa yakışır, ekonomik özgürlüğünü kazan bir toplum olmak için tam bağımsız olmak, demokrasiyi hazmetmek gerekmiyor mu? Bilimi, felsefeyi kavrayıp sanayileşmek gerekmiyor mu? Dini toplumsal değil, bireysel yaşamak gerekmiyor mu? Cevapları biliyor, uygulamaya geçiremiyoruz. Toplum olarak imkansızlıklardan dolayı iyi eğitilememiş, cahil kalmışız. Atatürk'ün eğitime neden bu kadar önem verdiğini hala anlayamayanlar var. 

İyi eğitilmek, bir takım olanaklarla olur. Tabana yayılmış ekonomik rahatlık ve devlet politikası gerektiriyor. 

Şimdi gelelim son bir hafta içinde yaşananlara. Her biri farklı ( Dış Politika, İç Politika ve Adalet ) alanlar gibi görünse de bir birine bağlı olaylar yaşadık. Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanması bizim trajedik durumumuzu gösteriyor. İstihbarat bilgilerin sızdırılması suçtur, ama işin içinde ülke menfaatleri varsa düşünmek gerekir. Çünkü ortada bugün Rusya krizine varan yaşananlar var. Rus uçağının düşürülmesi ile o tırların bağlantısı var mı, yok mu? bilmek lazım. Başta ABD ve Avrupa ülkelerinde de bu tür gazetecilik örneklerine rastlamıyor değiliz.

Ortadoğu üzerinde oyunlar, 2. Dünya savaşından bu yana devam etmekte. Bu oyunları kimlerin tasarladığını herkes biliyor. Son 5 - 6 yıldır, arap baharı adı altında oynanan oyunu seyrediyoruz. Bu işin sonuçları bakın Paris'e kadar uzandı.

Türkiye ise tecrübesiz tutumu, politikalarıyla nedense hep kaybeden tarafta kalıyor. Bu işten karlı çıkacağız diye diye bir tane komşu kalmadı. Ekonomik açıdan zor günler bizi bekliyor. İhracaatımız diplere vuracak gibi. Toplum olarak fakirleşecek, işsiz kalacağız. 

Toplum olarak ne çektiksek duygusallığımızdan çektik. Bizim dindarlığımızı, milletçiliğimizi kullandılar. Duygularımızı okşadılar. Bize bizim gibi düşünen başkanlar yetiştirdiler. Geldiğimiz nokta ortada. Son seçimlerde istikrara oy verdiğini zanneden halkımız şimdi şaşkınlığı yaşamaya başlıyor.

Çünkü havada uçuşan kurşunlar kendisine de isabet edebilir, ihracat ve turizm dibe vurunca işsiz kalabilir. Şaşkın bir durumda olayları anlamaya çalışan bir toplumuz. Bu nokta da üzülerek medya algısının altını çizmek isterim. Çünkü halkımızın büyük bir bölümü "özel algılı medya" sayesinde hayaller aleminde, gelişenleri farkedemiyor.

Tahir Elçi'nin öldürülmesi olayını sadece Güneydoğu bölgemizin durumu diye düşünürsek yanılırız. Barış ve aydınlanmaya, dostça yaşamaya sıkılan bir kurşun olarak görüyorum. Tetik kim tarafından çekildi, düşünmek lazım. Olay hangi grubun, düşüncenin işine yarıyor? Öldürülme biçimi bana garip geldi. Çözemedim. 

Sonuç olarak bu iş böyle devam ederse nereye varır?

Oyunu okuduğumuz kadarı ile, güney sınırımızın ötesinde bir federe karakol görevi gören hükümet (veya devlet de diyebiliriz) kurulacak. Ve petrol ile beslenecek. Rusya ve İran'ın konumu sıkıntılı. Dolayısıyla epey bir kan kaybı söz konusu. Tarafımını belli edemeyen Türkiye ekonomik olarak zayıflayacak. Ayrımlaştırma politikalarının sonucu iç kavgalar artacak, bölünmeye doğru bir yolculuk ufukta.

 
Toplam blog
: 487
: 1730
Kayıt tarihi
: 01.04.07
 
 

1965 İstanbul doğumluyum. İTÜ Elektrik mühendisliğinden mezun oldum. Özel sektörde Kalite Bölümünde..