Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '11

 
Kategori
Siyaset
 

Buna bir cevap verecek var mı? Biliyorum ki yok…

Buna bir cevap verecek var mı? Biliyorum ki yok…
 

Askerlerin, yazarların, doktorların, gazetecilerin sabahın köründe evlerinde yapılan aramalardan sonra gözaltına alınıp sorgulandığı ve sonra da “Kaçma ve delilleri karatma” gerekçesi ile Silivri Ceza ve Tutuk Evi’ne doldurulduğu… Hani “Ergenekon” ve “Balyoz” adıyla anılan davalar var ya, hani ne zaman biteceği belli olmayan. İşte o davaların her aşaması, her türlü basının sayfalarında ve ekranlarında, yasalar olarak olmaması gerekirken didik didik edilen… Hemen her aşamasını en ayrıntılarına kadar bildiğimiz

Tutuklu sanıkların her aşamada “Yasa dışı uygulamalar yapılıyor” diye hâkim ve savcıları şikayet edilen…

Hatta… Tahliye talebinde bulunan sanıklar hakkında, “Tahliye” yönünde oy kullandığı için görevinden alınan mahkeme başkanı var ya hani… Milletvekili seçildikleri halde yine “Kaçma ve delilleri karatma” gerekçesiyle tahliye edilmeyenler…

Biz bunları takip ederken…

Diğer taraftan da Almanya’da başlayıp Türkiye’ye doğru uzanan ve hemen “Yayın yasağı” konularak ne durumda olduğunu bir türlü bilemediğimiz Deniz Feneri davası…

İşte bu davada ilginç bir gelişme oldu…

Davayı yürüten savcılar HSYK kararı ile görevden alındı.

Deniz Feneri e.V. soruşturmasını yürütürken, sanıkların şikâyeti üzerine haklarında soruşturma başlatılan ve görevlerinden alınan savcılar Adalet Bakanlığı müfettişlerine yazılı savunma verdiler.

Ve bu savcılardan biri olan Mehmet Tamöz, Savunmasında: “Mesleğini kimseye yaranmak için yapmadığını, yaranmak yerine limon satmayı tercih edeceğini” belirtti.

Kafa karıştıran olaylar bunlar…

Bir tarafta açıkça yasalar çiğnenirken itirazlara kulak tıkama eylemi, diğer tarafta bir itirazda görevden alma eylemi…
Neden?

Almanya’da görülen Deniz Feneri e.V. davasında, yetkililer, hem de suçlarını “İkrar” ederek ceza aldılar. Almanya, Türkiye’ye “Bu işin ucu sizde kardeşim, bakın” dediği halde sallana sallana dava açıldı. Yayın yasağı da konuldu…

Başbakan Yardımcısı Bülent Arın, bu davanın sanıklarından Zahit Akman için “Kefil” olmadığını, görevinden isitfa etmesi gerektiği halde, tutuklanana kadar görevinde kaldı… Hatta hiç kimse davanın başında sorgulanmadı, tutuklanmadı, aradan aylar geçtikten sonra olan oldu, tutuklandılar. Acaba sanıkları bu süre içinde “delilleri” tam karatamadıkları için mi yakayı ele verdiler ki?

Elbette biz bunların iç yüzünü bilemiyoruz…

Şimdilik bildiğimiz “Mesleğini kimseye yaranmak için yapmadığını, yaranmak yerine limon satmayı tercih edeceğini” söyleyen görevden alınan savcının, bu ifadesi ile “N’oluyor yahu?...” diye sorabiliyoruz…

Onu da açık seçik soramıyoruz, sadece kafamızdan sorabiliyoruz.

Çünkü…

Bu türden sorulara cevap vermesi beklenen kişi, hiç de oralı olmuyor…

Hani “Size ne kardeşim” der gibi…

Bu yetkili ve diğer yetililer, her söylemlerinde “Yargıya intikal etti” bahanesi ile işin içinde sıyrılrıken, bu kez n’oldu da yargıya müdahale etme gereği ortaya çıktı?

Bekleyeceğiz ve öğreneceğiz ki savcılar ne gibi bir “Suç işlediler” de görevlerinden alındılar…

Siz böyle sanıyorsunuz değil mi?

Hah… Hah… Haaaaa…

Güleyim bari… Daha çok beklersiniz, ömrünüz de belki yetmez. Çünkü bu davanın sonucunun bir yerlere doğru gidiyordu ki, önündeki engeller kaldırıldı. Artık “Öğrenebilme” gibi bir lüksünüz ve hatta şansınız bile yok…

Geçmiş olsun…

28 AĞUSTOS 2011
İBRAHİM PEKBAY

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..