Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Eylül '07

 
Kategori
Blog
 

Buna hiç gerek yok, sayfalarımızı hayatın bütün renklerine açalım

Buna hiç gerek yok, sayfalarımızı hayatın bütün renklerine açalım
 

Cinsel içerikli yazıları ya da kadın sömürüsünü protesto etmek için sayfalarını karartan sevgili arkadaşlar, gelin artık bu kampanyaya son verin. Siyah matem rengidir; çok şükür şimdilik yas tutmamızı gerektirecek bir şey yok. İsteyen istediğini yazsın. Site yönetimi uygun gördükten sonra bizim cinsel/erotik/pornografik ya da müstehcen içerikli blog yazılıyor diye bazı konulardaki yazıları engellemeye kalkışmamız bence doğru değil. Bu tür yazıları sevmeyebiliriz, okumayabiliriz, burada bu yazıların niçin yazılmaması gerektiğine dair görüşümüzü yorumla, blogla açıklayabiliriz ama bundan ötesi bizi kısır çekişmelere sürükler. Farkında bile olmadan sansürcü bir anlayışın pençesine düşebiliriz. Gerçi burada sansür, kısıtlama, engelleme yok mu? Elbette var; ama hepimiz buraya girerken bu şartları bilerek üye olduk. Dünyanın ve Türkiye’nin gerçeklerinden az çok haberdarız. Ancak bu ayrı ve geniş bir konu.

Birileri bazı konular, başlıklar, resimler daha fazla okuyucu çekiyor, daha çok tıklanıyor diye kendini sırf bu yüzden bu konularda yazmaya adamışsa bırakalım onun sakıncalarını da kendisi düşünsün. Bu tavır bize ters geliyorsa bizim yapacağımız bunun tam karşıtı, alternatif bir çizgide yazmak olmalı. Kadın ya da cinsellik sömürüsü yapılıyorsa biz bunu hiç yapmayarak tavır gösterebiliriz -ki zaten öyle yapıyoruz. Bakın ben şu ana hiç cinsel ya da erotik içerikli blog yazmadım, (bundan sonra yazabilirim ama, bilginiz olsun, hatta hemen bir sonraki blogda olabilir!) bu türden blogların neden çok ilgi gördüğünü anlatmaya çalışan bir yazı dışında hiç çıplak kadın resmi kullanmadım ama okunma oranım hiç de fena değil. Ki, şimdikinden çok daha düşük olsaydı da tavrım değişmezdi.

Bu siyah bantlı protestoya katılan arkadaşların çoğunu gerçek hayattan da tanıyorum. Hiçbiriniz oturduğu pencere kenarında akşama kadar geleni geçeni dikizleyip onun bunun dedikodusunu yaparak mahallenin namus bekçiliğine soyunan erken emekliler, aksi, kıskanç, geçimsiz kimseler değilsiniz. Tam aksine açık ve özgür düşünceli, demokratik zihniyette, pırıl pırıl insanlarsınız. Size böyle küçük sorunlarla uğraşmak değil, okuyanı içine çekecek, ona esin verecek, beyninin birkaç milyon hücresini daha harekete geçirecek yazılar üretmek yaraşır. Bırakalım herkes istediğini yazsın; her konunun bir takipçisi vardır. Topal atın da kör alıcısı olurmuş. Burada ancak ırkçı, kişilik haklarına zarar veren ya da çalıntı yazılara itiraz edebiliriz. İnternet ortamında pornografi ne kadar engellenebilir, engellenmesi gerekir mi, çocukları bu tür içerikten nasıl uzak tutabiliriz, uzak tutmamız gerekir mi, hangi resim erotik, hangisi müstehcen, hangisi estetik ve sanatsaldır? Bunlar halen bütün dünyada tartışılıp konuşulan ama kesin bir yanıtı verilemeyen sorular.

Cinsellik hayatımızın temel bir gerçeği. Üreticiler nasıl fiziksel açlığımızı giderme ihtiyacımıza göre et, ekmek, makarna, sebze, mevye üretiyorsa bir kısım girişimciler de cinsel açlığımızı giderme yolunda kendilerince bir şeyler üretip biz tüketicilere sunuyor. Bu türden ürünler bazen bir genelev olarak çıkıyor karşımıza, bazen bir porno video sitesi, bazen çoksatar bir kitap, bazen bir sinema filmi ve işte bazen de bir blog yazısı… İçeriği denetleyip hangisinin kamuya açık iletişim ortamlarında yayınlanacağına karar veren genel yasalar ve kurumların kendi yayın ilkeleri var. Bunları gerektiğinde engelleyecek, gerektiğinde yaptırım uygulayacak merciler var. Bırakalım onlar düşünsün. Ha biz yine düşüncemizi söyleyelim elbette, orası ayrı.

Ben şahsen cinsel içerikli yazılar okumayı, ikrah edici olanlar dışında erotik resimlere bakmayı severim. Sevmem diyene de pek inanmam. Özelikle sinemada ve edebiyatta, insanın en temel arzularından biri olan cinselliğin iyi işlenmiş anlatımlarını izlemekten ve okumaktan keyif alırım. Ama bu tür yazıları da Milliyet Blog’da aramam. Bana göre Yaşar Kemal’in hiç de erotik bir kitap olarak tanımlanamayacak büyük eseri “İnce Memed”deki bir sahne cinsel anlamda en tahrik edici tasvirlerden biridir: Romanın kahramanı İnce Memed sevgilisini kaçırır. Kızın babası yanına yörenin en mahir iz sürücüsünü alıp peşlerine düşer. İzci, Memed ve sevgilisinin hemen hemen attığı her adımı takip ederek bir mağaraya ulaşır. Mağaranın zeminindeki topraktaki yan yana duran iki büyük ize bakıp, “İşte burada birlikte olmuşlar, bunlar kızın kalçalarının izi” der. Yaşar Kemal bu betimlemeyi kitaba erotik bir özellik katsın diye yapmamıştır. Bir olayı anlatmak için bu ayrıntıyı vermek istemiştir. İşte cinselliğin sanatsal biçimde anlatımına en iyi örnek budur. Çok gerçekçi bir betimleme olduğu için bu sahne bizi en marjinal porno görüntüden daha fazla etkiler. Benzer bir anlatıma "Postacı Kapıyı İki Kere Çalar" filminde mutfakta geçen sevişme sahnesinde rastlarız. Bu sahnede sevişen oyuncuları çıplak görmeyiz ama o görüntüleri biz zihnimizde tamamlayarak tam bir sevişme görüntüsü elde ederiz. İşte bizi cinsel anlamda asıl tahrik eden, hayatın olağan akışı içinde her an rastlanabilecek olan bu türden erotizmdir. Bir erkek olarak plajda üstsüz güneşlenen kadından etkilenmeyiz ama günlük hayatta küçücük bir göğüs dekoltesi tahrik olmamıza yetebilir. Yazılması ustalık gerektiren, okunması keyif veren bu nitelikteki erotizmdir. Bunun da kimseye zararı yoktur. Ötekisi ve sırf cinselliği sömürme amaçlı olanı ise artık tahrik olmak/tahrik etmek için işi birbirlerinin dışkılarını yemeye, çiş yaparken seyretmeye, üçlü - dörtlü penetrasyona kadar vardıran kaba saba pornografidir. Çok hit kaygısı bu konuda yazmaya hevesli olanları eninde sonunda bu tür şeyleri anlatmaya da zorlayabilir ama Milliyet Blog’un yayın ilkeleri işi hiçbir zaman bu noktaya vardırmayacağına göre cinsel içerikli yazı ve resimlere kafa yorup yakalarımıza siyah kurdela takmamıza hiç gerek yok. Hem bu tartışmayı uzattıkça karşı çıktığımız konunun ve hit alma kaygısıyla bu konuda yazmayı tercih edenlerin reklamını yapmış oluyoruz asıl.

Yazanın içinden geliyorsa, içine siniyorsa, o başlıkları/resimleri gören okur hemen üstüne atlıyorsa, o yazıyı okuduktan sonra kendini daha iyi hissediyorsa bize de onları birbiriyle baş başa bırakmak düşer.

Bitirirken tekrarlamak istiyorum: yasta değiliz; lütfen sayfalarımızı hayatın bütün renklerine açalım artık.

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..