Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '06

 
Kategori
Sosyoloji
 

Bunca vatansever varken

Bunca vatansever varken
 

TEMA Vakfı yıllardır erozyon dolayısıyla kaybettiğimiz topraklar için dikkat çekmeye ve sesini duyurmaya çalışıyor. Vakfın saptamalarına göre her yıl Kıbrıs adasının yüzeyini kaplayacak miktardaki verimli toprak erozyon nedeniyle akarsularımızdan denize dökülüyor. Onu denizden kepçeyle kovayla geri çıkarmanın imkânı olmadığına göre de yok olup giriyor kısacası.

Toprağımızı başkalarına kaptırmamak için savunma harcamalarına milyarlarca dolarlık bütçe ayırıyoruz. Bir karış toprak için gerekirse binlerce vatan evladını feda etmeyi göze alıyoruz. İyi, güzel, hoş... Hoş ama öte yandan vatan toprağı gidiyor; TEMA Vakfından başka kimsenin umurunda değil.

Derelerimiz arıtılmadan suya bırakılan sanayi atıkları yüzünden zehir akıyor. Bir yandan da kuruyor. Yeraltı suları aşırı ve bilinçsiz kullanım yüzünden hem tükeniyor hem de yine atıklar nedeniyle kirleniyor. Denizlerimizde canlı yaşam her geçen gün fakirleşiyor. Özetle, nereye baksan kir; nereye baksan zehir; hangi tarafa yüzünü çevirsen tükenmişlik...

Yurdumuzdaki doğal yaşamı bu şekilde kendi ellerimizle, bilerek ya da bilinçsizce tüketirken öte yandan toplumsal ve siyasal alanda vatan sevme edebiyatı, yurtseverlik ya da milliyetçilik günden güne yükseliyor. Artık milliyetçliğin temsilcisi MHP bile milliyetçilik yarışında geri kalıyor.

Bugünlerde kime sorsanız milliyetçi; hangi parti liderine baksanız en matah ideoloji milliyetçilik. Sokakta “ben milliyetçiyim!” diye bağırsanız, çevreden "ben senden daha milliyetçiyim!" karşılığını alırsınız. Milliyetçiyim demek "Allah bir" demekle aynı anlama getirildi neredeyse. Bu gidişle milliyetçiliğe karşı çıkmak, olumsuz yanları ağır basan bir ideoloji olduğunu söylemek ağır cezalık bir suç olacak… Oysa tarihte, özellikle de aşırı milliyetçiliğin hiçbir yerde hayırlı sonuçlara yol açmadığı bilinir. En yakın örneği Yugoslavya’da trajik sonuçlara yol açan Sırp milliyetçiliğidir. Ama dünyadaki hangi milliyetçiye sorsanız, "hayır, bizimki onunkine benzemez" diyecektir. Neyse, öyle diyenlerin anlamak ve anlatmak istedikleri biçimde milliyetçiliğin en basit ve masum tanımıyla "vatanını, milletini sevmek" olduğunu kabul edelim.

Ancak vatan silme milliyetçiyle, vatanseverle böylesine dolmuşken bir yandan da vatan topraklarının erozyon yoluyla gerçek anlamda elden gitmesine, suların kirlenmesine bir türlü akıl erdiremiyorum. Vatanımızı bu kadar seviyorsak bunlara niye seyirci kalıyoruz acaba? Bizim vatan sevme biçimimizde mi bir terslik var, yoksa vatan derken başka bir şeyi mi kast ediyoruz?

Ben milliyetçilik bayraktarlığı yapanların bugüne kadar erozyon falan gibi sorunlara değindiğini hiç duymadım. Gönül ister ve bekler ki, siyasi yurtseverliği kimseye bırakmayanlar bir gün ellerine bir fidan alıp diksinler. Vatan toprağı erozyonla da elden gidiyor diye çırpınıp çare arasınlar. Yabancılara mülk satışına, "vatan toprakları yabancılara satılıyor" diye karşı çıkıp feryat edenler o toprakları en iyi biçimde korumak ve değerlendirmek için ellerinden geleni yapsınlar. Ama hayır; vatan sevme edebiyatı ve rantı onlara, vatan toprağını gerçekten korumak için çırpınma görevi ise sadece TEMA Vakfı ile bir avuç gönüllüye ait...

Erozyon yaşamsal bir mesele ama keşke tek sorunumuz bu olsa... Rezalette, skandalda, rüşvette, gelir dağılımı eşitsizliğinde, kadına dayakta, suçta, işsizlikte dünya rekorlarına imza atıyoruz aynı çevrelerden bu konuda tıs yok. Doksanlı yıllarda sözde bankacılık yoluyla ya da ihale yolsuzluğuyla bu yoksul ülkenin 50-60 milyar doları birilerinin cebine aktarıldı. Bunlara ilişkin tek bir ses bile duymadık bu çevrelerden. Böylesi olumusuzluklarla milletimizin itibarı zedeleniyor diye bir çıkışa rastlamadık nedense. Bu kadar seveni varken nasıl da bu rezaletleri yaşayabiliyor acaba bu vatan?

Teknoloji üretemiyoruz. Biliminsanı yetiştiremiyoruz. Hasbelkader yetişenleri de elimizden kaçırıyoruz. Okullarımızda Türk Thomas Edison’ları, Albert Einstein’ları, Bill Gates’leri yetiştirmek yerine bol bol Polat Alemdar’lar yetiştiriyoruz. Kimse rahatsız olmuyor.

Zaten Edisonlara, Gateslere falan ne gerek var diye mi düşünülüyor acaba? Hem cepte Finlandiya yapımı telefon, masada Çin yapımı bilgisayar, ağızda Amerikan malı sigara, belde Avusturya yapımı Glock tabanca, altta Alman malı Mercedes’lerle güzel güzel vatanseverlik yapmak varken kim uğraşacak toprakla, ağaç dikmekle, teknolojiyle, logaritmayla, kuantum fiziğiyle canım…

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..