Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '10

 
Kategori
Blog
 

Bunları, biliyor muydunuz? (4)

Bunları, biliyor muydunuz? (4)
 

& Taciz mağdurlarından birinin aynı pilavı ısıta ısıta önümüze koymasından gına getirdiğimizi,

&Aynı mağdure’nin bizden yardım isteyerek blog’da spam yolu ile tacizci nasıl önlenir? diye sorduğunda, ilk aklıma gelenin blog’da e-mail yolu ile tacizin olabileceğini düşünerek, kendisine önleyici tedbirleri hararetle tavsiye ettiğimi, hiçbir zaman için, ve asla, “alev olmayan yerde, duman tütmez!” diye düşünmediğimi,

& Aynı şahıstan aldığım mesajla şoke olduğumu, sualini yanlış anlayabileceğimi düşünmeyerek bu iyiliğime karşılık bana “ Allahım ya, milletin aklı neresinden çalışıyor, anlamıyorum” diyerek utanmazlık örneği verdiğini,

& Ancak; “Şaşkın ördeklerin tehlike halinde, neresinden dalacaklarının” bilindiğini, bununla teselli olduğumuzu,

& Ettiği bu densiz lâflarla, emeğimin boşa gittiğini, “herhalde yanlış anlaşılmış olabilir” diye hiç düşünmeden, içindekileri kusan, bir “histeri halinde şaşkınlığı ve telâşı” oynayan bu şahsı, kınadığımızı,

& Ha telefonla, ha MSN ile, ha blog yolu ile, ha E-posta yolu ile tacizlerin, hep aynı kapıya çıktığını, esas gayenin, tacize tedbir almak olduğunu, bu şahsın, tavsiyelerime, şükran duyması gerektiği,

& Ve yine blogcu’yu bozanın “konu kapanmıştır, bu konudaki bu son yazımdır. Yorum yazmayın. Mesele bitmiştir” deyip, deyip, yeniden sayfa açması, ertesi gün de aynı şeyleri tekrar etmesi olduğu,

& Daha ertesi gün de, sahur vakti “Mesajlarımı silin” diye haber saldığı, bize de bu telâşın altında ne var? diye düşünmek düştüğünü ve “sen kiminle dans ettiğini sanıyorsun?!” diye de sormadan edemeyeceğimizi,

& Son olarak da: ” Perhizleri ne bozar? Lahana turşusu. Oruçları ne bozar? Boğazdan geçenler bozar. Blogcu’yu ne bozar? Suçluluk duygusu değil, suçluluk telâşı bozar dediğimizi,

& Bu sıralar bir kısım arkadaşlarımızın, “yorumlarımız siliniyor durduk yerde. Arkadaşlara mahcup oluyoruz.” feryatlarının, bloglarda yükseldiğini, durumun, idaremizce bilinip bilinmediğini, haliyle bilemeyeceğimizi,

& Blogda badana, boya işleri, tadilatların olduğunu, bu sebeple uçan ve kaçanların, gemiye azıya alıp uzaklara gidebileceğini, yorumdur, morumdur, mesajdır falandır, festekizdir bütün bunların başımıza gelebileceğini,

& Blogcu dediğin sabırlı olmalıdan yola çıkarak, bütün güzelliklerin bayrama yetiştirileceğine inandığımızı, bir de bakmışız bayram sabahı, ne kadar uçan ve kaçan varsa, bloglarda yerine osssat konacağını,

& Sizlere, sabreden derviş’in, sıkıntıdan gebermiş olduğundan dem vuranları unutmayıp, biraz da müsbet düşünüp, bunu, “gebermemiş” olarak algılamamız lâzım geldiğini,

& Blogda, hala daha, bu önemli tadilattan bihaber olan blogcularımızın olduğunu, sevgili idaremizin bunu duyurmak için yırtındığını, şimdilik uçan, kaçan, takla atan, yan yatan, çamura batan her tür yazı, resim, çizgilerden dolayı “Ya sabır” çekmesini bilmemiz gerektiğini de, öğrenmemiz lâzım geldiğini,

& Türkiye’nin en güzel ve görkemli tek blog sitesi olan MB’un yazılımının tamamlanıp, zirve yapıp gönüllerde taht kurmasının yakın olduğunu, bayramda şekerlerimizi yerken, maziyi düşünüp de bu günlere kavuşmamıza bakıp “ne günlerdi onlar” diye iç geçireceğimizin, muhakkak olduğunu,

& Cevap kutularının numaratörü dönmüyor mu? Ne kadar hacimlidir diye yazdığınızdan emin mi olmak istiyorsunuz? Numaratöre bakıp bakıp kahroluyor musunuz? Hepsine çare bulunacağını garanti eylediğimi,

& Sakın ola ki; dönmeyen, aklına estikçe dönen numaratörünüz, neresinden yağlanır diye, ananızın, ablanızın veya kendinizin dikiş makinesinin yağını kapıp, aranmağa başlamayın. Cereyana kapılırsınız vallahülazim ( Ne demekse!)

& En iyisi mi, numaratörü bir fincan olarak düşünürsek, dolu dolu iki buçuk fincanlık yazı kapasitesiyle yazınızın kesilme tehlikesinin olmayacağını,

& Şimdi siz bana; “sen editör müsün? Nerden biliyorsun? Yoksa aramızda gizli editör müsün? Allahasen işin mi yok, bu martavalları git başkasına oku diyor ve diyecek gibiyseniz, hiç gücenmem, merak etmeyin, güceniklik yapmayacağımı,

& Meselâ yorum veya mesaj yazmağa kalktığınızda kutunuz yamuk mu açılıyor? Yahut Arnavut tüfeğinin sapı gibi eğri mi açıldı? Kolayı var. Çareler tükenmez dediğimizi,

& Bu takdirde mausunuzun ucunu, “Arkadaşına gönder”’in ucuna koyup, bir de, derinden lâhavle çekip bir defa enter’lediniz mi, derhal o yamukluk ve kesiklik düzelecektir,

& Ama bu sefer, “Gönder” butonu, Kanal7 nin malları gibi akibete uğrayıp, ekranda gözükmeyecektir. Bu takdirde, lâhavle’nin ikincisini çekiniz dediğimiz,

& Eee, bizim sayfa nasıl dolacak? Böyle şeyleri yaza yaza, böyle dolacak elbet dediğimizi ve kurşun ata ata biter türküsünü de çağırdıktan sonra devamla,

& O çeşme reklâmındaki gibi kutuyu “Çarpı” işaretiyle kapatıp, bir daha açacaksınız. Taaa ki yamulmamış çerçevenin gönder butonu çıkıncaya kadar aç kapa ve devamlı aç-kapa yapmağa devam edeceksiniz,

& Göreceksiniz ki, o gönder butonu yeni doğan Ay gibi, incecik kırmızımsı kaşını nihayet size, gösterecektir. Şükretmesini de bilmelisiniz. (Tabi ne geliyorsa başınıza “Şükürsüzlükten “ geliyor) Aman heyecana kapılmayın, diyeceğim o ki, “ Kız Ay’ın on dördü, saçlarını kim ördü” şarkısını hatırlayıp, “ Gökte Ay Hilal gibi / Dili ballı gibi / Dudak, Şam baklavası / Kaş sürmeli geyik gözü gibi” türküsünü söyleyerek farenizi ( İşlem yaparken, evin kedisini uzaklaştırınız) o sürmenin incecik kenarına koyup tıkladınız mı, yorumunuzun, kaybolmadan varacağı yere ulaşır dediğimizi, sevinçten de “ “Sürmeli, sürmeli Raziyem” i söylemenizi, tavsiye ettiğimizi,

BİLİYOR MUYDUNUZ?

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..