Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Temmuz '11

 
Kategori
Siyaset
 

Bunun adı makas...

Bunun adı makas...
 

Bugüne kadar hep “Bunun adı odun…” kafası ile gittik. Anlaşılan alışkanlık haline gelmiş ki “Bunun adı makas…” kafası ile devam etmek niyetindeyiz. 

Atatürk, kurtuluş mücadelesi vermek için Samsun’a giderken güvendiği tek şey milletinin sağduyu sahibi olmasıydı. İhtiyaç olan şey, o sağduyuyu “Millet” ve “Vatan” kavramları ile birleştirip, yeniden bir ülke yaratmak idi. 

Bu düşünce ve duygularla başlattığı kurtuluş savaşında da “Milleti” hiç devre dışı bırakmadı. Yine bu nedenledir ki Amasya, Erzurum ve Sivas kongrelerini yaparak Ankara’ya geldi… 

Biliyordu ki “Millete rağmen” ve milleti dışlayarak bir yere varmak mümkün değildir. TBMM’ni açması, bütün kararları o meclisin almasını sağlaması da bundandır. 

O günlerin koşullarını “Hiç” sayarak yine o günleri, bugün yargılamaya kalkanların yargıları ve düşünceleri hep sığ kalmıştır, ama onlar yaptıkları sığlığı anlayabilmiş değillerdir. 

Elbette “Cumhuriyet” ve “Demokrasi” çok partili, özgür düşünceli parlamenter bir yönetim şeklidir. Milli irade ne kadar doğru bir şekilde TBMM çatısı altında oluşursa, başarı o oranda artacaktır. 

Elbette olmazsa olmazlardan biri de, millet iradesinin demokratik düzen içinde TBMM çatısı altında oluşurken, ifade özgürlüğünün “Millet adına” yapılması ve herkes tarafından da bunun kabul görerek hazımlı olunması gerekir. 

Atatürk’ten sonra 1946 yılında çok partili sisteme geçen Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak sistemi ne kadar başarılı uyguladığımıza bakmamız gerekir. 

Sınırların ortadan kalktığı, iletişim olanakların alabildiğince çoğaldığı bir süreçteki demokrasilerde, tek başına düşüncelerin özgürce ifade edilmesi ile yetinemiyor. Bunun bir şekilde başka şeylerle de desteklenmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Başta ekonomik koşullar olmak üzere, insanların bir şekilde “Mutlu” olmaları için gereksinimlerinin karşılanması da gerekiyor. 

Bu pencereden baktığımızda kısaca, etrafımızdaki ülkelerin neden yangın yerine döndüğünü görmekte zorlanmamamız gerekir. Çünkü insanlar bir şekilde mutlu değiller. Mutlu olmamalarının bir nedeni de hiç kuşku yok ki yönetenlerin haktan kopuk olmalarıdır. 

Dönün geriye doğru, görebildiğiniz kadar geçmişi görmeye çalışın… 

Bugüne kadar bizi yönetenler bize sormuşlar… 

- Bunun adı ne… 

Hani “Odunu koysam seçtiririm” mantığı ile… Biz de bakmışız ki bize gösterilen odun, cevap vermişiz… 

- Oduuuun!... 

Gerisi bilinen cevap elbette… 

Ertuğrul Özkök, bugün köşesinde “Hain bir soru” olarak soruyor: DTK ilan ettiği özerklik kararını uygulamaya kalkarsa, buna kim mani olacak? Nasıl mani olacak? Bugün Türkiye’de buna mani olabilecek bir güç var mı? 

Sonra da birkaç alternatifli cevap veriyor… 

Birisi “sıkıysa… “diye başlıyor. 

Vallaha sıkıyor mu sıkmıyor mu orasını zaman gösterecek elbette. Sayın Özkök’ün de ifade ettiği gibi, bugün “İktidar” olan parti, milli iradenin yüzde ellisinin oyunu arkasına almış, yani “Sıkması” gereken durumda… 

Ne var ki seçim meydanlarındaki “Kurusıkı” atmalar ile bu “Sıkma” başka şeyler… 

Yani “O zaman olsam asardım” diyebilen, bugün milli iradenin yüzde 50 oyunu arkasına aldıysa, alabildi ise “Asardım” lafının da büyük etkisi var. O zaman “Hadi as…” derler adama, elbette “Sıkıyorsa” asarsın… 

İşin “sıkma” bölümü zaten “Kışkırtıcı” bir laf, onun için üzerinde durulacak, ciddiye alınacak bir laf da değil. Çünkü devlet “Sıkarak sıktırarak” yönetilecek bir şey değil. Devlet yönetme, akıl ile birlikte ağzından çıkan lafın nereye ve ne şekilde varacağı, vardığı yerde ne etki yapacağı ile ilgili. 

Diyarbakır BDP milletvekili Emine Ayna, iktidara “ayna” tutuyor. İlan ettikleri “Demokratik Özerklik”in tartışılma ihtimali olmadığını, Kürtler’in “Artık senden talep etmiyorum. Ben yapıyorum. Sana düşen; beni tanımaktır” dediğini, ancak bunun Ankara ile ipleri koparma anlamı taşımadığını belirtiyor… 

Kürtler “Ben senin iznini beklemeyeceğim. İznini de istemiyorum, bu benim hakkımdır, kullanıyorum. Yapılan budur. Demokratik özerklik ilanı ile bu benim hakkımdır. Ben hakkımı kullanıyorum diyor” muş… 

Sonra da uluslararsı bir “Ayna” tutuyor… 

“Başta AK Parti hükümeti olmak üzere tüm bölgesel ve uluslararası güçlere çağrımızdır: Evrensel bir hak olan ulusların kendi kaderini tayin etme hakkını Kürtler için de demokratik özerklik statüsünde halkımızın iradesini tanımaya davet ediyoruz.” 

Belirtmeliyim ki kaybedecek bir şeyi olmayanın ama kazandığı zaman gereğinden ve hakkında fazla kazancı olacakların en belirgin özellikleri “Sıkıyorsa…” sorusuna “Sıkıyor…” tavrı takınmaları ve o yolda ısrarcı olmalarıdır. 

“Ben senin iznini beklemeyeceğim. İznini de istemiyorum, bu benim hakkımdır, kullanıyorum. Yapılan budur. Demokratik özerklik ilanı ile bu benim hakkımdır. Ben hakkımı kullanıyorum…” 

Bu söylemin yorumu bana göre şöyle… 

- Bunun adı ne? 

- Makaaaas… 

- Bunu sana k..dum… 

- E… Olmadı ki! 

- Vallaha bilmem, olduysa da olmadıysa da… 

Bakalım bi, milli iradenin yüzde ellisini arkasına alan, meydanlarda desteksiz ve sonu nereye varacağını düşünmeden sıkan iktidar partisi ve onun genel başkanı ve başbakan, “Makas”a anlamlı bir yanıt verebilecek mi? 

19 TEMMUZ 2011
İBRAHİM PEKBAY 

Bu blog Milliyet.com.tr sitesinden 140 kez görüntülenmiştir

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..