Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '09

 
Kategori
Güncel
 

Burası neresi annem?... / Genetiği değiştirilen akıl ve aklı evveller...

Burası neresi annem?... / Genetiği değiştirilen akıl ve aklı evveller...
 

''Bindik bir alemete!...''


Uzunca bir pazar yazısı olacak, bu yazı!... Kendine, ailesine, çevresine ve ülkesine önem veren insanlarla paylaşmak istediğim; uzun bir pazar yazısı ki, içeriği hepimizi çok mu çok, ilgilendiren!...

Metin Münir, 22.ekim.2009 tarihli, Milliyet'de , gene çok anlamlı bir yazı yayınladı ki, bu kez aklı sorgulayan!...

Yazının girişinde şöyle bir bölüm vardı:

''Açık akıl nedir?
Açık akıl, yeni düşüncelere ve bilgilere açık olan akıldır. Esnektir. Eskiyi atıp yerine yeniyi koyabilir. Haksız olabilirim der. Bütün olasılıklara yer açar. Sloganlara, izm’lere, ezbere, kalıp ve klişelere yabancıdır. Sıradışı ve acayip şeyleri yadırgamaz. Aklı açık olan kişi sürekli yenilenir ve gençleşir. ''

Katılmamanın kendimce mümkün olmadığı bu sözlerden ''yenilenmek ve gençleşmek'' le ilgili son cümle subjektif olarak ben de farklı çağrışımlar yaratıp, ayrıca farklı duygular uyandırdı demesem yalan olur!...Hele ki, gelecek bilimci Ray Kurzweil' in , ''Ölümsüzlük Zirvesi'' nde yaptığı konuşmaları anımsayınca...

Yaşam zıtların birliği işte!... Bir taraftan bilimsel düşünce ve teknolojiyle bunlar üretilirken, birileri de bir taraftan parasal çıkarları için, insanlığın ve gezegenin geleceğiyle ilgili çok önemli bir şeyleri yok etmeye çalışıyor!...

'Teknolojik Evrim' den söz edilen günümüzde, ülkemizde insanlığın ilerlemesine Cynaobacteria 'nın zerresi kadar bir katkı sunamayan insanların politika yaptığı ve yaşamımıza bir şekilde yön verdiği bu modern zamanlarda, hayıflanmamanın da mümkün olabilemeyaceğini anımsayarak, insan karamsal düşüncelere kapılıyor...

Türkiye'de mevcut Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, halkımıza sormadan, ilgili ve bilgili kişi ve kuruluşlardan hiçbir şekilde yeterince bilgi ve görüş almadan, yasaya da gerek duymadan, gerekli ve önemli istişarelerde hiçbir zaman bulunmadan , kısa bir zamanda hızlıca, bir şekilde çıkardığı GDO yönetmeliğiyle, zaten bu güne kadar doğru düzgün denetleme marifetini gösteremediği GDO'lu ürünlerin ülkeye girişini resmen serbestleştiriyor!... Bu tohumlar hem yenilecek hem de denetimsizce ekilecek!... Ülke tarımında bu kez resmi olarak, bir soy kırım da başlatılmış oluyor!... Aslan muhalefetimiz de, küçük tepkiler dışında, tehlikeyi idrak edemediği için, şimdilik uyuyor!...

Sakın ha, ''Vay canına !...'' demeyin; ''Burası Türkiye annem!...'' derim, yoksa ben!... Beyaz camda mütemadiyen diyorlar, başınızın etini yiyorlar ya, işte ondan...

Evet burası Türkiye ve hızla, dış dinamikçe bu coğrafyada değiştirilen mülkiyet ilişkileri, bu amansız süreçte bürokratik yönetim kademelerinde yeniden yapılanan ahlak ve zihniyet, küçük gündelik çıkar hesaplarıyla, Tanzimat'tan bu yana siyasetle içiçe, evrile evrile bu günlere geliyor...

Dün akşam kirletilmiş bir Bodrum mavisini aşağılarda bırakıp, Ege'nin bereketli ovalarının üstünden hızla yağmurlu ve fırtınalı bir İstanbul'a hızla akarken, bu kez sarsıntılı gökyüzünde, Vatan'dan, Necati Doğru' nun , haykıran(!) ve normal bir ülke koşullarında günceli uzun bir zaman işgal etmesi gereken bir sorunsalı irdeleyen yazısıydı beni önce karşılayan!...

Ülkenin sağlık politikalarını ve de ekonomik gidişatını etkiliyecek düzeylere gelen, günümüz modern yaşam koşularında, halkımızdan milyonlarca kişinin hastane kapılarında bir şekilde süründürüldüğü günlerdeyiz... Ve kanımca bu durumun, en büyük nedenlerinden biri, eğitim zaafiyetimiz, kötü, bilinçiz, dengesiz, sağlıksız beslenme ve sağlıksız çevre koşullarıdır...

Sağlıksız beslenmemizde, genetiğiyle oynanmış ürünler ve içine binbir çeşit katkı eklenerek raf ömrü uzatılmış ve plastikle ambalajlanmış binlerce sözümona gıda maddesi(!) insanımızla buluşurken ve de sağlık ve tarım bakanlılarının bu konularda gıkı her neden ve hikmetse çıkmaz iken(!), şimdi de bu ülke halkının başına daha tehlikeli bir şekilde resmen, GDO belası sarılıyor!...

Yani, genetiğiyle oynanmış tohumlar!... Ve bu tohumlar ki, en başta biyolojik çeşitliliğe ve aynı zamanda tarımsal biyoçeşitliliğe ve de doğal dengeye, daha bu işin başında zarar veren!... Ve ''Gen Kaçışı'' yla , milyonlarca yıl içinde yaratılmış bitkisel ürünleri yok edip, tek tip haline getiren!... Çünkü, kuşlar, böcekler, arılar ve rüzgar, GDO'lu polenlerin çevredeki tarlalara ve çiftliklere ulaşmasını sağlıyor!... O ülkenin geleneksel ürünleri de bu şekilde, ''Gen kaçışı''yla, genetik değişime uğruyorlar!... Yüzbinlerce yılda yaratılan bu bitkiler, on yıl içinde, yok olup gidiyorlar!... Bu da istilanın ve soy kırımın bir başka türü olarak karşımıza çıkıyor!... Dünyanın milyonlarca yıllık bir süreç sonunda bu günlere getirdiği bitki türleri , yeni dünya düzenini yönetenlerce hunharca katledilmiş oluyor ki, daha çok ürün almak adına... Halbuki şu anda, bu dünyada üretilen tüm ürünler, eşit ve adaletli bir şekilde insanlığa dağıtılsa, herkese fazlasıyla yeter!...

Genetiğiyle oynanmış bu tohumlar, modern tarımla yaygınlaşan ve egemen olan bu ürünlerin polenleri doğal yollardan diğer doğal ürünlerle buluşup, onlarında kendileri gibi ''Frankeştayn Ürün'' olmalarına neden oluyor ki, ben o ürünlere biraz daha ileri giderek, ''zombiler''(!) diyorum!... Farklı canlıları da, kendine benzeten... Bizim ülkemiz 13.000 bitki türüyle, her şeye rağmen bir cennet ve biz bu cenneti bir biyogüvenlik ve tohum yasalarıyla koruma altına alıp, kendimizi bu beladan korumamız gerekirken, dışardan tohum ithalatı yapma aymazlığımızı bu yönetmelikle daha da ileriye götürüyoruz.!.. Vah sana ülkem, vah sana...

Ve ne yazık ki, örneğin; Amerika ve Arjantin'den ağırlıklı olarak gelen genetiğiyle oynanmış GDO'lu mısır ve soyadan üretilen; yağlar, tatlandırıcı glikoz, nişastalar, fruktoz ve sakkaroz içeren gıdalar ve maalesef günlük olarak bol miktarda ve bilinçsizce tüketilen, örneğin; paketlenmiş o acayip reklam destekli çerezlerde, bisküvi, kraker, gofret, çikolatalı, şekerli, yumuşak şekerli, tuzlu ürünler, hazır çorba ve paketlenmiş bu tür ürünler ve bu yemlerle beslenen tavuk ve diğer hayvanların tüketiminde bu GDO, maalesef ve maalesef gizlice karşımıza çıkıyor!... Ve maalesef her yıl ülkemize sadece soya ve mısır olarak, toplam 4.000.000 ton ürün, elini kolunu sallaya sallaya giriyor!... Ne olduğu belirsiz milyonlarca paketlenmiş, çeşitli gıdasal ürünler de cabası!...

Ve bu konuda ciddi bir yasal düzenleme de olmayınca, ilgili bakanlıklar da ya bakıyor, ya da karanlık bir süreç sonunda çıkartılan yönetmeliklerle yaşamlarımızı böylesine yönlendiriyor!... Ve sonunda bu olumsuz durum, çevre ve de çok önemli sağlık ve beslenme sorunları olarak karşımıza , yeni yeni belalarla çıkıyor!...

Necati Doğru bu çok etkileyici yazısında, hep doğruları yazmış ki, eline, diline, emeğine sağlık!...Ve özetle şunları söylüyor:

''Bu GDO'lu ürünlere, Frankeştayn ürün diyorlar!... Yiyeni yavaşça öldürüyor!... Çaktırmadan salaklaştırıyor!... Belli etmeden aklını alıyor!...

Darvin'in doğa araştırmaları yaptığı Galapagos Adaları'ndan çok daha fazla endemik bitki ülkemizde var!... Avrupa, Afrika, Ortadoğu, Kafkasya ülkelerinden, ülkeler bazında çok daha fazla... Ve dünyadaki endemik bitkilerin %20'si Türkiye'de!... Nisan ayında Amerikan tohum devlerinden Monsanto'nun tüm masraflarını karşıladığı(!), Amerika gezisine katılan 3 AKP, 1 CHP ve 1 MHP'den oluşan, TBMM Tarım Komisyonu üyeleri gezdiler, yediler, içtiler ve toplantılarda bilgilenip döndüler... Ve ardından aniden ekim ayında bir yönetmelik çıkartılıp GDO ürünlerin ülkeye girişi serbest bırakıldı!... Bu şekilde ulusal endemik bitkilerimizin ve diğer bitkilerimizin korunması yerine, bol, ucuz kolay temin edilen bu tohum ve ürünlere olan bağımlılığımız iyicene arttı!... Türkiye tarımı hançer yedi. İnsanın sağlığı bıçaklandı!... Bunun demokratik yollardan, hesabını sormak lazım...''

Evet Necati Doğru, doğru, gerçek ve acı şeyler söylüyor... Salaklaşıp, aklımızı verip, bir yerde aklımızın genetiğini de kaybediyoruz...Büyük Birader' in istediği gibi , tek tip insana doğru yol alıyoruz!...

Türkiye tohumculuğunu, tohumculuk alt yapısın çökerterek yok edenlere de, ilerki zamanlarda bir şeyler söylemek ve onlardan bir beyan, bir bilanço istemek gerekecek...

Doğanın ve insanın doğal dengesini bozan, yararlı böcekleri hemen öldüren, doğanın yasalarını ipotek altına alıp sonra yok eden, insanı bu tohumlar ve tarım ilaçları marifetiyle allerjik sorunlarla karşı karşıya getiren ve insanları yavaş yavaş zehirleyip öldüren, ya da sakat bırakan, gelecek kuşakların sorunlu olarak dünyaya gelmesine neden olan, bitkisel dengeleri bozup, giderilmesi zor tarımsal sorunlar yaratan, Bt toksiniyle insana onarımı zor zararlar veren, GDO'lu yemlerle beslenen hayvanların ve ondan yararlanan insanların karşılaştığı sağlık sorunları, gen çeşitliliğinin azaltılmasıyla insanlığın sınırlı ve tek tip gıdayla beslenmek zorunda kalmasına neden olan bu GDO'lu ürünlere karşı , bilinçli bir şekilde direnç ve de tepki göstermek gerekiyor!...

Domuz gribi'nin kapıları çaldığı bu günlerde, bu GDO'lu ürünler yüzünden, ''Bilim insanları ayrıca iki tür potansiyel tehlikeye dikkati çekiyor; durgun virüsleri yeniden harekete geçmesi ve virüsler arasında yeni bulaşıcı diziler oluşturabilecek kombinasyonlar!...''

''Çenteyi çözmeden'', bir savaştan bir savaşa koşan(!) bir ülkenin aziz, yüce evlatlarının torunları olarak, böylesi belalı bir başka süreç, ahmakça ve de aymazca ortaya çıkartılırken, utanmaktan öteye, sizce yapılacak bir şeyler var mıdır?...

Evet mi, diyorsunuz; o zaman bu ülkede yaşayan milyonlarca yurtsever insan gibi, ben de sizin yanınızdayım!...

Gene Metin Münir'in yazısının son bölümüyle sonlayalım yazımızı.

''Aklı açık olan kişi bilir ki üretim süreci konusunda mavi tulumlu bir işçi beyaz yakalı bir mühendis kadar katkı koyabilir. Ve herkesin konuşabileceği bir forum kurar.
Bütün yenilikleri açık akıllı insanlar buldu çünkü gözleri var olan ama kimsenin görmediği şeyleri gördü.
Açık aklın yolu kitap, müzik, hoşgörü, espri, tebessüm, deney, saçmalıklar, eksantriklikler ve hiç yaşlanmayan hayatlarla döşelidir.
Açık akıllı bir kâinatta yaşıyoruz çünkü orada her şey mümkündür.
Açık akıllı ülkeler ileri, bizimki gibi kapalılar geridir.
Açık akıl alçakgönüllüdür.
Açık aklın bürokrasisi yoktur.
Açık akıl emekli olmaz.
Sahip olmaya değer tek akıl açık akıldır.''

1.kasım.2009 / Tarabya

 
Toplam blog
: 392
: 4592
Kayıt tarihi
: 12.03.07
 
 

İstanbul doğumluyum. Sağlıklı beslenme, yüzme, doğada yürüyüş ve çevre özel ilgi alanlarım. Şiiri ve..