Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Nisan '13

 
Kategori
Edebiyat
 

Burhan Günel çocuk edebiyatının sosyo-psikolojik arka planı

BURHAN GÜNEL: Çocukluğun büyüklüğü

(sosyo-psikolojik arka plan)

Çocukken de büyük bir yaşamı oldu Burhan Günel’in. Öylesine karmaşık, derin, renkli ve hüzünlü yaşadı ki kıpkırmızı bir gömleğe dönüştü gençliği, olgunluğu ve yazarlığı. Yaşlanamadı. Hep çocuk kalmak istediği için bunu istemedi. Çocukluğunun en güzel renginde durmak istedi hep; kırmızıda. Ben de ona en yakın olduğum anları onun kırmızı gömleği ve kırmızı atmosferi içinde geçirdim. Burada, Antakya’da da. Kıpkırmızı. Benim de en sevdiğim renktir çünkü. Coşkudur anlattığı, hazdır, hızdır, devinimdir, bereket ve sevdadır. Devrimdir en temelindeki de.

Çocukluğunu itiraf ediyor Burhan Günel: ”Çocukları çok sevdim,” diyor; yazarlığımda en uzun soluklandığım duraktır.” İyi ki bu durakta uzun uzun soluklanmış. Çünkü o da çok iyi biliyordu ki “çocukluğu ve gençliği olmayan yazın ve sanatın büyüklüğü de olmaz! Ve yine çok iyi biliyordu ki “bütün bir yaşamımız çocukluğumuzdan ibarettir.

Şöyle bir söz var: “Çocuklar geleceğimizdir….”

Antakya’da doğmuş. Evrensel kültür ortamında. Bu, onun için başlı başına ve doğal bir kazançtır. Bir insan düşünün ki doğduğu an gözlerini insanlarının davranış biçimindeki dinginlik, hoşgörü ve sevgiye açıyor. Bu dinamikle başlıyor yaşamına. Bazen uzaklaşıyor,  yepyeni ve farklı kültürler giriyor çocukluğuna, sonra yeniden dönüp pekiştiriyor çocukça sezgilerini. “Dost Eller” adlı çocuk romanının, değişik bir pencereden, Hatay kültürünü yansıttığını düşünüyorum. Çünkü, insan sevgisi, paylaşımı ve destek gibi insana dair, olması gereken izlekleri konu edinir bu romanında.

Ankara; başka bir kültürel ortam. Orada bozkırın davranışları egemen insana. Daha sert ve daha kararlı. Burada tanık olduğu, çocukluğuna sindirdiği davranış biçimlerinin en çarpıcı örneklerini de kendisi Işık Kansu’ya anlatıyor. “Geçmişin derin kuyusu” olarak betimliyor o zaman kesitini. “Geçmişin derin kuyusuna salınan ipe takılan ilk anı Ankara Topraklık’tan. Derme çatma bir gecekondu. Çatısı yağmura hiç mi hiç dayanmıyor. Dam aktığında gömme pencereye koyuyorlar beni. Önüme de bir parça ekmek. Nem ve küf kokusu… O evden taşınma da yer etmiş aklıma. Eşyalar bir at arabasına yüklenmiş. Ancak bir itiş, kakış. Annemle babam, kira yüzünden olacak bir takım insanlarla çatışıyorlar. Ortadaki mangal bir bu tarafa bir öbür tarafa çekiştiriliyor. Sonunda araba devriliyor, eşyalar ortaya saçılıyor….”  Yoksul bir aile çocuğunun başından geçenleri anlatan ilk çocuk romanı, “Evcilik Oyunu” ve daha sonra yayımlanan “Penceredeki Çocuk” tam da onun Topraklık yıllarının özdeşleridir.

Burhan Günel’in bu anlatımında birkaç  önemli betim ve kavram var: “Derin kuyu”, “bir parça ekmek”, “nem ve küf kokusu”, “taşınma”, “itiş, kakış”,   bir o yana bir bu yana çekiştirilen mangal”, “devrilen araba” ve “saçılan eşyalar”…

Tam da bu olaylardan sonra Ermenek’e taşınıyorlar. Orada da şunları yaşıyor. Annesiyle babası sıkı sık akşam gezmelerine gidiyorlar. Beş yaşındaki Burhan Günel ve kardeşini evde bırakıyorlar. Yangın çıkmasın diye gaz lambası da söndürülünce heyula gibi bir bağ evinde kardeşiyle birlikte büyük bir karanlığı ve yalnızlığı yaşıyor. Çalışan annelerin evde yalnız büyüyen  çocuklarını konu alan “Yalnız Değilsin Artık” adlı çocuk romanı aslında onun çocukluğunun romanıdır.

Burhan Günel’in bu yaşamından damıtarak bütün bir ömrüne yatırdığı betimlerden de şunlar ilgi çekici: “Beş yaş”,  “karanlık”, “yalnızlık”, korku” ve “Maceralara açılan…”  evin bahçe kapısı. Ayrıca çeşitli bitkiler, böcekler ve özellikle de arılar. “Arıları kanatlarından yakalardım ama yine de vızıltıları kesilmezdi,” diyor o bahçeyi anlatırken. “Penceredeki Çocuk” adlı çocuk romanındaki “küçük arı vız vız vız”, tam da çocukluğundaki arıları anlatır. Ayrıca “Yalnız Değilsn Artık” adlı romanında da bence o bahçenin etkisi ve izleri var. Bu yapıtında hayvanlarla dostluğun güzelliğini anlatırken, yaşadığı yalnızlıkların aksine “güven” duygusunu geliştirmeyi amaçlıyor. Bu da onun çocukluğuna  ve ona öyle bir çocukluk yaşatan düzene tepkisinin bilinçli gereği ve sonucudur.

Bunlara eşlik eden en önemli etkenlerden biri de annesiyle babasının geçimsizlikleri ve babasının iş yaşamındaki başarısızlıklarıdır. Ayrıca annesinin belli bir süre onu terk etmesi, babannesinin  ona acımasız davranması ve sürekli olarak çeşmeden su taşıtması gibi çocuk psikolojisini paramparça eden yaşantıları da kattığımızda Burhan Günel’in kendini ifade etmesinin, hatta iç dünyasındaki yıkıntıları onarmasının ne kadar gerekli olduğunu daha iyi anlıyoruz.

Ve tam da çocukluk sürecinin sonlarında yeniden Hatay kültürüne, İskenderun’a dönüş. Bu kasabada, oldukça da uzak olan okula yayan gidip gelmek zorunda kalması, yağmurlarla cücüğü çıkıncaya kadar ıslanması ama “yine kanala düşmüşsün” denerek haksızlığa uğratılması… Yaşamının bu kesitini sık sık dile getirirken “haksızlık” kavramını kullanırdı.

Daha sonra Konya Ereğli’sinin Ayrancı bucağı ve ilk aşkı Nezihe giriyor çocukluğuna. Dördüncü sınıfta yeniden Konya ve ikinci aşkı Bilge… En büyük ezikliği yaşadığı yıldır o yıl. Sevdiği kız Bilge sınıfın zengini Burhan Günel’se en yoksulu. Bilge’nin ilgisi sınıfın en çalışkanlarından Ahmet’e… Burhan Günel bu döngüyü aşamıyor. Yıllar sonra bile o burukluğun sözcükleri dökülüyor ağzından.

Bilge aşkı onun muhteşem yazarlığının başlangıcı gibi gözüküyor. Çünkü sürekli olarak ona şiirler yazıyor. Sınıf kitaplığındaki bütün kitapları okuması da şiir yazma serüvenine koşut sürüyor. “Yazmaya ilgim önce annem için, sonra da tutulduğum kızlar için yazdığım şiirlerle başladı” diyor.

Bir de şu sözü var Burhan Günel’in: “Babam çok iyi bir anlatıcıydı. Binbir Gece Masallarını anlatırdı.”

Çocukluğunun en ilginç yanlarından birileri de onun sürekli ve etkili gözlemleridir. Gördüğü, yaşadığı her şeyi iğneden ipliğe, didik didik ederek inceler ve onlarla kimi zaman düşsel kimi zaman da gerçek oyunlar oynar. “Doğa Ana’ya Yolculuk” ile “Doğa Ana İle Tarih baba “ adlı kitaplarına yansıyanlar da onun bu gözlemlerinin ve etkileşimlerinin sonucudur.

Çocuklar için yazdığı romanların birçoğunun ismi bile Burhan Günel’in çocukluğunun beslediği, doğurduğu isimlerdir: “Evcilik Oyunu”, “Penceredeki Çocuk”, “yalnız Değilsin Artık”, “Doğa Ana…” Aynı biçimde, çocuklar için yazdığı yedi öykü kitabındaki onlarca öyküde de, o öykülerin kendi başlıklarında ve yer aldıkları kitapların başlıklarında da onun çocukluğundan izler, etikler, kalıntılar buluruz: Güvercinler, Direnç, Kelebekler Uçar Gider, Unutmadım, Büyük Adamın Oğlu, Sevinç Dolu Bir Akşam, Kayısı Ağacı, Gölgesi Gül, Gazozcu Çocuk, Sıcak Yaz, Kiralık Ağaçlar…

Önemsediğini söylediği ilk roman çocuk klasiklerinden Pol ve Virjini’dir. Ama kendisini yazma kararlılığına götürense Romain Rolan’ın kitapları olur.

Bir de bilimsel bir gerçeklik var. Ünlü psikolog Jean Giaget’in dünya psikoloji okullarınca da kabul gören deneysel teorisine göre; insanın kişilik ipuçları 3 ile 6 yaş arasında oluşur….

Bütün bu sosyolojik, psikolojik verileri ve bilimsel teorileri üst üste koyup bir dürbün yaparak baktığımızda Burhan Günel’in çocuk yazınına neden bu kadar çok önem verdiğini ve bu alanda örnek yapıtlar ürettiğini çok daha iyi anlıyoruz.  Diğer yapıtlarındaki çocuksulukları, çocuklukları, daha da önemlisi; postmodern sanatın bilerek göz ardı ettiği, çocuk içtenliğini  göz önüne aldığımızda, anlıyoruz ki Burhan Günel yazarlığıyla da hep bir devinimin, dönüşümün savaşımını vermiştir. Çocuk kitapları yazmasının en önemli nedeni bu sonuçtur.  Çünkü bütün bir yaşamımız çocukluğumuzdan ibarettir.

Çocukları ve çocukluğu ihmal edilmiş hiçbir canlının istenen düzeyde olgunlaşması, değişim ve dönüşüm sağlaması; böylesi bireylerden oluşan toplumların da gelişmesi, uygarlaşması, dünya toplumları içinde kendine saygın bir yer edinmesi beklenemez. Olanaklı da değildir.

Çocukluğunu büyük yaşayan Burhan Günel, çocuk edebiyatındaki varlığıyla da  büyük  bir bilincin ve büyük bir hedefin yazarı olmuştur. O, yaşadığı günden ötelere, ileri zamanlara kalmak ve o zamanların yaşanabilir bir dünya olarak yaşanabilmesi için; yaşadığı günün çocuklarının ve gençlerinin iyi ve çok okuyan, birikiminin bireşimini yapabilen, bu başarının sonucu olarak bireysel ve evrensel doğruları  yakalayabilen, insanın ve toplumların yanlışlarını görerek onların iyiye, güzele, barışa, sevgiye doğru evrilebilmesi için çaba harcayan ve bunu da başaran  bireyler olarak yetişmesi için  ömrünü adamış bir yazarımızdır.

Emeği asla boşa gitmemiştir, boşa gitmeyecektir. Saygıyla anıyorum.

 
Toplam blog
: 74
: 569
Kayıt tarihi
: 11.03.10
 
 

1954 yılında Kars’ın Arpaçay ilçesine bağlı Bardaklı köyünde doğdu. Türkiye’nin çeşitli yörel..