Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '09

 
Kategori
Sinema
 

Burjuvazi, işçi sınıfı, faşizm...

Burjuvazi, işçi sınıfı, faşizm...
 

Amat Escalante'nin yeni filmi,Los Bastardos (Piçler) ....


Amat Escalante, bir kısa filmden sonra çektiği ilk uzun metrajı Sangre ile dünya çapında festivallerde hatırı sayılır ilgi görmüştü. Bir süredir İstanbul'da yaşayan Escalante'nin, bu yazının konusu olan yeni filmi Los Bastardos - Piçler, 28. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nin Mayınlı Bölge bölümünde gösterilmişti ve henüz ülkemizde vizyon şansı bulamadı(Kaldı ki şu ana kadar Fransa ve yönetmenin anavatanı Meksika dışında dünya genelinde de vizyon şansı bulamayıp, sadece festivallerde gösterilmiş durumda).

Escalante, filmini başta kullandığı(ve sonda da kullanacağı) etkileyici bir jeneriğin öncesinde upuzun ve boş bir yol görüntüsüyle açıyor. Sonra bu uzun yolun en ileri kısmında iki adam kadraja giriyor, yavaş yavaş sabit duran kameraya yaklaşıyorlar ve onu geçip sağ tarafa girdiklerinde kamera da bir hareket yapıp onların peşine düşüyor. Bu sahne Escalante'nin filmin devamında takınacağı soğukkanlı ve mesafeli tavrın bize bir habercisi adeta. Daha sonra Meksikalı işçilerin dünyasına giriyoruz ve bir süre sonra bunların Amerika topraklarındaki kaçak işçiler olduğunu anlıyoruz. Onların kendi dünyasında, sıradan bir günleri içinde bir süre vakit geçiriyoruz. Onları uzak mesafede bir iş için götürüp, akşama doğru gelip paralarını verdikten sonra, geriye bomboş kamyonetiyle giderken onları araca almak istemeyip nasıl giderseniz gidin demesi gibi küçük bir ayrıntıyla nasıl bir muameleyle karşı karşıya olduklarını filmin kendisi gibi yalın ama etkili bir yolla anlatıyor yönetmen.Tabi araca almak istememesi, kaçak işçi olduklarının ve adamın başını daha fazla belaya sokmak istememesinin de bir göstergesi olarak görülebilir aynı zamanda, filmin ilerde de bahsedeceğimiz 'iki uçlu' hali içinbir ipucu bu da.

Sonra Meksikalı bu işçilerden ikisi, iş bittikten sonra gruptan ayrılıyor ve bir parkta beraber yürümeye başlıyorlar. Bu sırada bir grup Amerikalının onlarla alay etmesi, sonrasında birinin diğerini durdurmasıyla olay çıkmadan yollarına devam ediyorlar. Ses çıkarmadan giden işçiler, gruptan bir çocuk yalnız kaldıktan sonra çocuğun yanına geliyorlar. Çocuğu tam olarak göremesek bile sonradan tanışacağımız ailenin çocuğuyla fiziksel benzerliği dikkate çekici. Bu sırada çocuğa silah doğrultmalarından sonra yapılan kesme dikkat çekici. Bu kesmeyle burjuva sınıfı ve kendi başlarına yaşayan bir Amerikan anne-oğulla karşılaşıyoruz ve ikisinin evdeki konuşmalarının içinde buluyoruz kendimizi. Onların sıradan bir akşamına, aralarındaki iletişimsizliğe ve tuhaf ilişkiye tanık oluyoruz.Daha sonra bu iki Meksikalıyı, bir plan uygulamaya koymuş bir halde, bir evin yolunda görüyoruz. O sırada evden çıkıp arkadaşına gidiyor sözkonusu çocuk ve bu iki Meksikalı, bu çocuk ve annesinin evine, parktayken de çıkardıkları o silahla giriyorlar...

Yönetmenin bu noktada neyi ne kadar gösterdiğine dikkat edecek olursak minimalizmin ruhunu gerçekten iyi kavradığını görebiliriz. Örneğin kadın, adamların Meksikalı olduklarını anladığında onları John'un gönderip göndermediğini, kendisini öldürmesi için para verip vermediğini soruyor.Kafamızı yorduğumuzda John'un adamlara filmin başında iş veren Amerikalı olduğunu hatırlıyoruz. Adamlar soruya evet diye yanıt veriyorlar ama gerçekten John'un onları tutup tutmadığını net olarak film boyu öğrenemiyoruz. Yönetmen herşeyi ölçüsünde bıraktığı gibi kafamızdaki soru işaretlerini azaltacak ve filmin asıl anlatmak istediğinden uzaklaştıracak bilgilerden tamamen mahrum bırakıyor bizleri. Bunun yanında asıl anlatmak istediğini de muallak tutup, bizim sonuca ulaşmamızı bekliyor, onu da net olarak vermiyor.Ayrıca evin içinde adamların kadına muamelesi de tipik bir katil falan gibi değil. Kadınla yemek yiyiyor, havuza giriyor hatta kadının da çok uzak davranmadığı bir cinsel birliktelik bile yaşıyorlar. Sonra biri diğerine hadi gidelim deyip durmaya başladığı sırada kadının hamle yapıp silahı almak istemesinden sonra olan oluyor. Yani adamların asıl niyetini de hiçbir zaman bilemiyoruz. Adamları gerçekten John mu tuttu? Tuttuysa öldürmeleri için mi sadece kadınla birlikte havuz, yemek, cinsellik vs. yaşamaları ve onu mutlu etmeleri için mi tuttu? Çünkü eğer silahla girmeseler kadın iki yabancıyla bunları yapmayacak.Ayrıca kadının da bu noktada adamlara sorduğu 'Beni becermeniz için de para ödedi mi?' sorusu bu düşünceleri kuvvetlendiriyor.Tabi John ile kadının ilişkisi hakkında bildiklerimiz kısıtlı olduğundan bunlara tam olarak vakıf olamıyoruz ve bunları asla tam olarak öğrenemiyoruz ama yönetmenin amacının herbiri üzerine bizi düşündürmek olduğu da açık, sonuçları hazır vermek değil.

Neticede bizler Amerikan'ın Meksikalılara uyguladıkları politikayı eleştiren bir film görüyoruz karşımzıda görmesine ama herşey o kadar basit ve net de değil. Hem burjuva sınıfı hem de işçi sınıfının hayattan memnun olmasının mümkün olmadığını görüyor ve üzülüyoruz. Ayrıca finaldeki, filmin genel yapısı içerisinde düşünüldüğünde 'şok edici' etki yaratan sahneyle sarsılıyoruz. Bu şok edici sahne gereksiz bir şiddet sahnesi değil, geri dönüp filmi gözden geçirmemize ve tüm ihtimalleri tekrar değerlendirmemize yarayan bir sahne. Sonuçta üzerine düşünmeye değecek, her açıdan doyurucu bir sinema yapıyor Escalante. Filmi de pek ümit etmesek de umarız vizyon şansı bulur. Bir yolunu bulup izlemeniz tavsiye olunur.... Filmin notu:3/4
 
Toplam blog
: 10
: 780
Kayıt tarihi
: 05.02.08
 
 

1982 yılında İzmir'de doğdum. Halen İzmir'de yaşamaya devam ediyorum. 2007 yılında CBÜ İktisat Böl..