Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mart '14

 
Kategori
Sosyoloji
 

Bürokratik yönetim geleneği ve halksız demokrasiye katkısı

Bürokratik yönetim geleneği ve halksız demokrasiye katkısı
 

* Devralınan miras.

Bilim çevrelerinde genel kabul gören anlayışa göre yeni Türk Devleti, Osmanlıdan bürokratik bir yönetim geleneği devralmıştır. Bu nedenle konuyla ilgili incelemelerde Osmanlı ve Cumhuriyet bürokrasilerindeki benzerliklerden dolayı, " Osmanlı-Türk bürokrasisi " deyimi kullanılmaktadır.

Yeni devletin Osmanlının ne kadar devamı olduğu konusunda öne sürülen;

" ATATÜRK' ün Cumhuriyeti, radikal bazı sosyal ve siyasi reform temeline dayandığı için devamlılıktan söz ederken dikkatli olmak gerekir. Bugünün Türkiye'sini incelerken Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasına ve bunun Türkiye Cumhuriyeti döneminde uğradığı değişimlere bakmak lazımdır. Eğer bürokrasi inceleniyorsa, bu tür bir yaklaşım özellikle gereklidir. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu'ndan bürokratik bir yapı, personel ve tutum ve davranış bütünü devralmıştır." (1)değerlendirmesi alınan mirası tanımlamaktadır.

* Mirasın özelliği.

"Osmanlı-Türk bürokrasisinin siyasal düşüncesi ilke olarak da olsa siyasal demokrasiyi benimsemek biçiminde gelişmiştir; siyasal tutumu ise bürokrasiyi yalnızca siyasal karar ve programları uygulayan bir kurum olarak görmemek biçiminde oluşmuştur. Söz konusu siyasal düşünce batılılaşma sürecinin etkisi ile gelişmiş, siyasal tutum ise-dinsel- emredici normatif bir sistemden, laik fakat yine hemen hemen emredici normatif bir sisteme geçişin etkisi ile şekillenmiştir."(1)

18nci yüzyılın ilk yarısından itibaren şekillenen Osmanlı bürokrasisi başlangıçtan itibaren siyasal sistem içinde kendisine bağımsızlık sağlamayı hedeflemiş, zamanla kendisini siyasal karar alma mekanizması olarak görmeye başlamıştır. Gücü yettiğinde siyasi otoritenin yetkisini kendisine mal ederek kullanmıştır. Böylece bürokratik yönetim geleneği ortaya çıkmıştır.

Gelenek başlangıçta padişaha tam sadakat üzerine kurulmuş, padişahların gücü ve yetkileri azaldıkça, amaç, devleti kurtarmak ve eski parlak günlerine döndürmek olarak şekil değiştirmiştir.

* Cumhuriyet bürokrasisi.

Osmanlı Devleti'nin bürokratik yönetim geleneği Cumhuriyet Türkiye'sine yansımıştır.

Bürokrasi kendisini politik kararların teknik uygulayıcısı olarak değil, politik karar mekanizması olarak görmüştür.

Politik gücün kaynağının "halk iradesi" olduğunu kabul etmeyen bürokrasi, halksız demokrasinin önemli etkenlerinden olmuştur.

1930'lu yıllarda parti-devlet-bürokrasi birleştirilmiştir. Valiler mahalli parti örgütlerinin başına getirilmişler, 1935 yılında İçişleri Bakanı Parti Genel Sekreteri yapılmıştır.

1950 yılında ilk kez geleneksel yönetici grupların dışından gelen siyasetçiler (Demokrat Parti) iktidara gelmiştir. Yeni oluşum başlangıcından itibaren, "benimsemeyenlerin" dini duygularına hitap ederek, bugünkü, Abdülhamit'in pan-İSLAMİZM siyaseti ile köprü kurulmasına kadar uzanan süreci başlatmıştır.

Süreç, laiklik ilkesinden tavizler verilmesiyle başlamıştır. Laiklik ilkesinden verilen bu tavizler, devrimleri koruma ve kollamanın kendi sorumluluğu olduğunu düşünen sivil-asker bürokrasi ile yeni siyasi grup  arasındaki çekişmeleri başlatmıştır.

Çekişmeler ülkeyi 27 Mayıs 1961 ihtilaline getirmiştir.

Dünya politik ortamındaki iki kutuplu dehşet dengesi, içerde de askeri bürokrasiyi öne çıkarmış, askeri bürokrasi, 1971 ve 1980 yıllarında da "cumhuriyeti koruma ve kollama " görevi adına iki darbe daha yaparak, "halksız demokrasi" denemesine bürokratik yönetim geleneği katkısında bulunmuştur. Bu süreçlerde sivil bürokrasi askeri bürokrasiyi desteklemiş, sivil-asker bürokrasi arasındaki işbirliği sürmüştür.

* Yol ayrımı.

Sivil bürokrasi zamanla homojenliğini kaybetmiş ve entelektüel elitin bir parçası olmaktan çıkmıştır. Bu gelişme iki nedene bağlanabilir. Sivil bürokratlar giderek yeni yönetici gruplarla yaşamaya alışmış, aynı zamanda "benimsemeyenler" sistemli ve planlı bir yaklaşımla sivil bürokraside kendilerine yer açmışlardır.

Sivil bürokrasideki yapı ve davranış değişikliği sonucu, sivil bürokrasi ile askeri bürokrasinin yolları 1980'li yılların ortalarından itibaren ayrılmaya başlamıştır.

Askeri bürokrasinin siyasal gücünün kırılma süreci ise 1980'li yılların ortasında Turgut ÖZAL ile başlamıştır.

Etkinliği giderek azalsa da, askeri bürokrasi; sivil bürokrasiden sınırlı da olsa destek bulabildiği dönemlerde politik yaşama müdahil olmaya çalışmıştır. 28 Şubat süreci bunun bir örneğidir.

2014 Türkiye'si, askeri bürokrasinin politik etkinliğinin azaldığı, sivil bürokrasiye seçilmişlerin yön verdiği, sivil bürokrasinin siyasal karar verici olmaktan çıktığı bir ülke olma yolundadır. Bu yapı demokrasinin gerektirdiği yapıdır. Israrla sürdürülmeli, daha da geliştirilmelidir.

Sivil bürokrasinin performans bürokrasisine dönüşüp dönüşmediği ise tartışmalıdır. 

* Performans bürokrasisi.

Demokrasilerde bürokrasinin kendisini siyasal otoritenin yerine koyarak siyasal kararlar alması kabul edilemez. Bürokrasi siyaset yapan değil, siyaset uygulayan kurum olmalıdır.

Bürokraside performans esas olmalıdır. Bürokrat, aldığı siyasi direktif çerçevesinde, hedefe giden en iyi yolları, stratejileri, alternatifli olarak, fayda ve mahzurlarıyla birlikte karar vermesi için siyasi otoriteye sunabilmelidir.

Siyasetçi-bürokrat ilişkisi son derece dengeli yürütülmesi gereken bir ilişkidir. Fırsatını bulduğunda bürokrat politikacının önüne geçmek, onu yönlendirmek ister. Bu doğru bir çalışma şekli değildir. Ancak bürokrat çok da geri plana itilmemeli, bilgi birikiminden, tecrübesinden faydalanılmalıdır. Bürokrat devletin " kara kutusudur ". Küsmüş ve yükselme ümidini kaybetmiş bir bürokrat devlete katkı sağlamaz, siyasetçiye destek değil köstek olur.

Bürokrasiyi, bürokratların teknik yeterlilikleri ve performanslarını dikkate almadan, yandaşlık esasına göre oluşturan politikacı kendi bindiği dalı keser.

Üst düzey asker ve sivil bürokratlar, bizzat politik gücün bir parçası olabilmek için makam ve mevkilerini basamak olarak kullanmak isteyebilmektedirler. Bu durumda Emniyet Genel Müdürlüğü, Valilik gibi makamlar bürokratı politik güce ulaştıran basamaklara dönüşmektedir.

Bu uygulama anılan bürokratların, görevdeyken, elindeki devlet yetkilerini iktidardaki siyasi partinin felsefesi paralelinde kullanmalarına yol açmaktadır. Halen süren bu olgu bürokratik yönetim geleneği kadar tehlikeli ve olumsuzdur. Derin devlet oluşumuna da katkıda bulunmaktadır.

 

(1) Bürokratik Yönetim Geleneği        Metin HEPER.

 
Toplam blog
: 82
: 1739
Kayıt tarihi
: 04.05.13
 
 

Emekli pilotum. 1950 yılında Polatlı Çekirdeksiz köyünde doğdum. İlkokulu köyde ve Polatlı'da, li..