Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Aralık '14

 
Kategori
Özel Lezzet Durakları
 

Bursa Gezisi ve Abidin Usta

Bursa Gezisi ve Abidin Usta
 

Canımız sıkılınca komşumuz illere, kasabalara kısa geziler yapıyoruz. Artık çok uzaklara gitmeye pek cesaret edemiyoruz. 
 
Geçen sabah uyandığımda hanım “Hadi Bursa’ya…”dedi. Böyle deyince önce biraz burun kırın ederim.. huysuzluk bu ya… 
 
“Hava biraz sisli .Pek tatsız..” dedim.
“Havanın sisli olması, soğuk olmayacağını gösterir… Biraz sonra sis açılır.. Hadi hazırlan..”dedi. Ondan sonra da işler hızlandı. Her şey denetlendi. Şamkamı almışmıyım. Telefonu çantama koymuş muyum? Gözlüğüm gözüm de mi?
 
Bazen artık gözlüğüm gözümde olduğu halde, gözlüğümü arıyorum.. O hallere geldik işte
 
Sabahın seherinde düştük yollara. 
 
Paşabayırından indik aşağıya. Otobüs acentasına… Bilet için biraz pazarlık yaptık. Neyse indirimli olarak biletimizi aldık..
 
Bandırma’da deniz kıyısında  şirketin servisini bekliyorsun; hadi bakalım oradan otobüs terminaline. Genellikle Bursa’ya gidecek arabalar ya Çanakkale’den veya Erdek’ten geliyor. Onun için terminalde 5-10 dakika bekliyorsun. Otobüs geldi, yerimize geçtik oturduk. Şimdiki arabalar ne kadar konforlu.. Televizyonu , müziği her şeyi var. Bir film seyredene kadar zaten Bursa’ya varıyorsun. Artık yollar öylesine güzelleşti ki.. Ve aynı zamanda kısaldı da… Hop bakmışsın Bursa’dasın. Bir buçuk saat bile sürmüyor.
 
Otobüs kalktı.. Biraz dışarısını seyredeyim, dedim. İmkanı yok. Sis.. Sis…Sis.. Koyu bir sis var. Şoför yolu acaba nasıl görüyor? Kolay değil. Allah yardım etsin. Amma şimdi yollar duble oldu, işler kolaylaştı. Eskiden dar bir yoldan arabalar gider gelirdi. Ne kadar çok kaza olurdu, aman Yarabbi… Şimdi ise çok rahat Allah için..
 
Neyse. Biri olmazsa , biri var… Aslında Bandırma Bursa arası manzara güzeldir; çevre her zaman yeşildir. Seyrede seyrede gidersin,  ama ne mümkün… Bu kez Sis..
 
Ben de açtım gazetemi. Bu gazeteden de hiç hoşlanmıyorum ama ne yaparsın ki, bulmacaları iyi. Daha doğrusu benim kafama yatıyor. Başladım , bulmacaları çözmeye.. bittiğinde zaten Bursa  terminaline gelip yanaşmıştık. 
 
Şu Bursa’lılar niye Terminal ile Heykel arasında artık Metro çalıştırmazlar anlamıyorum. Oysa büyük bir ihtiyaç var. Bütün büyük işyerleri burada; fabrikalar burada.. sanıyorum bu konuda Belediye büyük baskı altında..
 
O kentin içindeki uydurmasyon tramvayı uzattıkça uzatacaklarına , yapsınlar şu metroyu Garajlara (Terminale) millet itiş kakıştan kurtulsun. Arası epey bir mesafe. Hele yaşlılar için bir felaket yol. Neyse ki biz yaşlı değiliz!!
 
Bindik büyük körüklü metrobüslere… Ver elini yukarıya.. Her zaman Heykel’in orada iner. Sonra  Hayal Bahçesi’nde bir çay içer, dinlenirdik. Bu kez öyle yapmadık
 
Metrobüs’ten Altıparmak’ta indik, karşıya geçip hop Havluculardan ünlü Bursa’nın Uzun Çarşı’sına daldık. Orada Ali  Bey’in ünlü ciğerci dükkanını aradık. Ali Bey bizim Erdek’ten ahbabımızdır. Onların bütün aile Klasik Türk müziği erbabıdır. Eskiden Erdek’te akşamları hepimize muhteşem konserler verirlerdi. Çocukları çalar, Ali Bey söyler. Ve balkonlardan alkış sesleri yükselir. Dükkanda Mustafa Bey vardı. Büyük oğlu. “Ali Bey henüz gelmedi; o şimdi terzi arkadaşındadır,” dedi oğlu.  Pek oyalanmadık vurduk kendimizi Kuyumcular Çarşısına. Epey , onarım yapmışlar, sonunda orasını da İstanbul Kapalı Çarşı’nın Kuyumcular kısmına çevirmişler. Güzel, temiz olmuş ama eskinin o kendinden,özgün hali kalmamış.. Gücü yetmeyen esnaf çekilmiş.
 
Neyse çarşının içlerine daldık ama bilirsiniz çarşının yanındaki Hanlar muhteşem bedenleriyle her zaman insanlara “Gel..Gel” derler. Biz de Geyve Han’a daldık. Ortadaki şadırvana karşı ince, ajda bardaklardan sıcak çaylarımızı içtik. Artık sis varmış yada yokmuş umurumuzda bile değil. Zaten çekilmişti. Oradan doğru “Reyhan”a.. Harika bir Pazar yeri. Sürekli .. Envai türlü meyveler sebzeler. Bursa hala ucuz bir yer… Ve çeşit çok. Her şey var. En çok da benim hayretimi hurmalar çekti.. Belki 20 çeşit hurma saydı, adam… İran hurması, Medine hurması, Kudüs hurması, Irak hurması… Daha kaç çeşit… Başka.. Öküz gözü; onu Yaban Mersini diye satıyorlardı… Eşim itiraz etti.. Bu ,Reyhan Pazarı, hem gözü doyuruyor hem de gönülleri…
 
Oradan bazı sokaklara daha daldık, dolaştık ve sonunda “Abidin Usta”nın “Osmanlı Sofrasına” ulaştık.  Aslında Osmanlı Sofrası Bursa’da yaygın durumda olan,  bir çok yerde şubesi bulunan ünlü bir lokanta. Eski sahipleri  Bursa’ya Bosna’dan gelmişler . Biz Tuzpazarı Şubesi’ne girdik. Ve tezgahlarda nefis yemekler. Bir kere insanı gözlerinden yakalıyor.
Biz ne yedik. Pilav , Beşamel soslu ıspanak, Patlıcan musakka ve Kadınbudu köfte…
 
Şunu söyleyeyim Pirinç pilavı tereyağlı yapılmıştı ve  et suyu ile pişirilmişti… Gerisini siz düşünün, Ne yediysek , nefisti… Bursa’da aranırsa güzel lokantalar bulunuyor. “Osmanlı Sofrası” onlardan biri , belki de en güzellerinden biri. Müsteciri Cem Bey’le tanıştık. Kendisine bu güzel yemekler için teşekkür ettik.
 
1299 yılında kurulan , zamanımıza bir çok miras bırakan Osmanlı  Devleti’nin en büyük miraslarından biri de eşsiz lezzetleriydi. Bunu inkar etmemek lazım. Bu lezzetlerden büyük bir bölümünü Bursa’da “Abidin Usta”nın “Osmanlı Sofrası”nda tadabilirsiniz. 
 
Bursa’ya gidip de bu adresi aramak hiç de zahmetli olmaz. Aslında yemekler hiç de pahalı değil. Denemeye  mutlak değer.
 
Osmanlı Sofrası’nda karnımızı doyurduktan sonra eşime bir sürpriz yapmak istedim; Türkiye’deki örneği tek olan, Köprü Üzerindeki Çarşı; Irgandi  Çarşısına gittik. Evet , bir köprü üzerinde çeşitli dükkanlar yapmışlar ve bu dükkanları isabetli bir şekilde güzel sanatlarla uğraşan ustalara , ressamlara, nakkaşlara ayırmışlar. 
 
Ama gelen giden pek kimse yok. Oysa çok özgün bir yer. Köprü çok yüksek ; her iki tarafından akan güzel bir derenin yanında eski, tipik Bursa evleri görünüyor. Resim çekmek için çok elverişli. Oradan hemen, Bursa Merkez Kütüphanesi’ne çıktık. Biraz kitap araştırdım. Sonra da karşıya geçip Hayal Bahçesi’ne gittik. Pek tadı yoktu ama yine de çayımızı kahvemizi içtik. Dinlendik..
 
Ve sonra da yine metrobüse binerek İsveç Çarşısı olan İkea’ye geldik. Burası da havasıyla, yemekleriyle insanı dinlendiren bir yer. Fakat o lamelif çarşısı.. aman Allahım bir daldın mı, imkanı yok kestirmeden çıkamıyorsun… Yürü Allah yürü… Biz bu kez  hatayı işlemedik.
 
Dışarıya çıktık. Şimdi oraya, açık alanda belediye çeşitli kentlerin esnaflarını davet etmiş. Onlar da en tanınmış ürünlerini toplayıp getirmişler. Mis gibi tatlılar tuzlular. Kavurmalar.. Ne isterseniz vardı. Oradan da epey nevale toplayıp, doğru terminale yollandık. Bayağı yorulmuştuk. Ama deydi… Gezmek gerek.. niye oturuyorsunuz ki.. İnsan oturmak için yaratılmamıştır…Haydee…!
 
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..