Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mayıs '17

 
Kategori
Şiir
 

Bursa öyküleri - Hassas kantar

Bursa öyküleri - Hassas kantar
 

BURSA ÖYKÜLERİ - HASSAS KANTAR

Gece bastı gene erken.

Gene geçmez saatlerle.

Sabır taşları çatır, çatır çatladı.

Ben çatlamadım.

 

Parçalandı ayağımdaki ter kokulu,

günlerce bitmez tükenmez yürüyüşlerin ezikliğinden,

gecelerin voltalarından,

postallarımın burunları.

Ben parçalanmadım.

 

Cumartesi gecesi saat dokuz.

Yeşil Bursa.

Kahrolası yeşil Bursa.

Bursa da Kültür Park.

Kültür Parkta bir meyhane.

Bir tahta masa, iki parça ciğer, iki böbrek parçası.

Gecekondu bostanlarının mahsulü, iki ezik domates, bir de hıyar.

Yanağım masaya dayalı.

Gözlerim Yeni Rakının dalgalarında.

Çakmak, çakmak.

Senden telefon bekliyorum.

Bağrış çağrış.

Kulağım zil sesinde.

 

Yok, yok yanlışmış duyduğum.

Aksakallar, kalın camların kapladığı bir gözlük.

Yüzü, yüreğim kadar kırışık bir ihtiyar.

Hassas Kantar, doğru tartar.

25 Kuruş.

Kantarın ucuna, sicimle bağlanmış bir bisiklet zili.

Buymuş beni yanıltan.

 

İleride bir çadır tiyatrosunun, cırlak sesli şarkıcısının,

çığlıkları yırtıyor hoparlörleri.

İki saat evvel aradım seni.

Yokmuşsun.

Yanağım masaya dayalı,

gözlerim Yeni rakının dalgalarında,

çakmak, çakmak.

İki parça ciğer, iki parça böbrek.

Günlerden Cumartesi.

Saat dokuz on.

Etrafım Bursa’nın yeşili.

Gece arama beni.

Sabah ararsın.

Öyle tembihlemişsin.

Başım dumanlı, içim ezik,

gene de telefon bekliyorum senden.

 

Çalma be ihtiyar şu zili biteviye.

Hoplatma yüreğimi.

Hassas kantar, doğru tartar.

Versem tartar mısın günahlarımı?

Tartar mısın elemlerimi?

Sarhoşluğumu?

Sevgimi?

Tartar mısın be ihtiyar başımdaki şu dönmeyi,

kalbimdeki şu lanet sızıyı?

 

Hassas Kantar, doğru tartar…..

 

Gecelerden cumartesi.

Saat on bir.

Şantiyedeyim.

Seni düşünüyorum…

 

Midemin bulantısı;

bütün güzelliğinle sen.

Ter kokulu pijamam;

Chanel kokan sen.

Dalga, dalga saçların;

ayakta sallanan ben.

 

Koridorun sonundaki helâya gidiyorum.

Pis, bok, sidik kokan helâ.

Helânın kapısına başım dayalı.

Başım dönüyor deli gibi.

Kusmuktan tıkanmış bir lavabo.

Pislikten kararmış bir musluk.

 

Neden soğuktur Uludağ’ın suları bilir misin?

Yanan ateşini söndürmek için dertlinin.

Başım buz kesti.

Faydası yok suyun.

Sessizlik bastı etrafı.

Her kez yatmış anlaşılan.

 

Pis bir ağrı çöreklendi mideme.

Koridorun sonunda küçük birer pencere.

Biri sağda, biri solda.

Soldaki Uludağ’a bakar,

Sağdaki Bursa’ya

Ne kadar da ışık var Bursa da?

Türlü, türlü çizgilerde.

 

 

Saat on iki.

Burnum cama dayalı.

Gözlerimden akan yaşlar, tuzlu değil.

Acı.

Düşen, deliyor yeryüzünü.

Yerin dibine gidiyor.

Ta cehenneme kadar.

Kadehine doluyor şeytanın,

yeşil kristal kadehinin derinliklerine.

İnsanlar yanıyor.

Cesetler kavruluyor.

Pis bir et kokusu sarmış etrafı.

Yanık kadavralar ve kaşarlanmış pabuç kokuları.

Şehirlerden Bursa.

Bursa da bir şantiye.

Şantiyede bir pencere.

Pencerede gözlerim.

Oymuşlar gözlerimi.

Yok, gözlerim benim.

Oyuklardan akan yaş mı, kan mı?

Denizlere gömülmüş, tuzlu, şap gibi.

Aylardan Haziran.

Gecelerden sarhoş bir gece.

 

Bir el omzumda.

Bir dost eli.

Noter Erdoğan.

Şiir okuyor kulağıma.

Elinde konyak şişesi.

Boğazımı yakıyor konyak rakının üstüne.

Saat üç buçuk.

Gene köprü altındayım.

Gene vapurlar geçiyor etraftan.

Işıl, ışıl güverteleri.

 

Durdu beynim artık.

Seni unutmak, uyumak istiyorum.

Uyumak istiyorum uyanmamacasına.

 
Toplam blog
: 54
: 141
Kayıt tarihi
: 17.03.17
 
 

1944 İstanbul doğumluyum. İlk ve ortaokulu Napoli İtalya'da, Lise TED Ankara Maarif Koleji, Yükse..