Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '07

 
Kategori
Felsefe
 

Buyrun burdan yakın

Buyrun burdan yakın
 

Yıl 1945 oturmuşum bacak bacak üstüne atmışım karşımda bizim HİTLER. Birer kahve aldık başladık konuşmaya. Bir göreceksiniz bir gergin bir gergin dokunsam bana saldıracak. Tüm gücümü toplayıp dedim ki;
-Bak Hitler efendi senin yaptığın düpedüz İtlik. Masum insanları bu şekilde cezalandıramazsın. Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz. Aklını başına al gelecek senden bir diktatör ve acımazsız bir katil olarak bahsedecek.
İtler efendi yine yaptı İtliğini ve dediklerimi dinlemedi bütün dünyayı kana boyadı. Hırs küpü tek derdi dünyayı ele geçirmek. Peki sonunda ne oldu tüm çabalarına rağmen dökülen tüm kanlara rağmen. İyilik kazandı. Geçenlerde yine aynı konu üzerine beyaz sarayda Bush efendi ile konuşuyoruz. Oval ofisdeydik, bilirsiniz oval ofisin hikayesini neyse o konulara girmeyelim. Eline almış bir kadeh viski pis pis sırıtıyor. Nasıl kan beynime sıçradı. Gözlerimi diktim gözlerine;
- Senin baban da Bush’un tekiydi sende aynı onun gibi Bush’ un tekisin. Bu yaptığınız Bushluk lar yanınıza kalmaz dedim. Nasıl tarih öncesi Hz.İbrahim’i ateşe atan Nemrut’un cezasını bir sineğin burnundan girmesiyle vermişti Allah. Senin sonunda buna benzeyecek. Yaptıklarını bir düşün, terörü bahane edip teröristlik yapma. Push geldin Push gitme dünyadan dedim.

Dedim demesine de gözlerinde aynı bizim İtlerin bakışları vardı.Anladım ki nafile.

Ya Allah rızası için biriniz de dur Kenan amma salladın demiyorsunuz. Kuzu kuzu okuyorsunuz yazdıklarımı. Bana bırakırsanız ben sallamaya devam edecem. Bu tür yalanlar söylendiğinde hemen fark edilen fark edilse de belki dinlenirken keyif alınan yalanlardır. Bir de hayatın içinde bulunan yalan var ki. Söylendiğinde tüm hayatınızın veya başka hayatların akışını değiştirecek türdendir. Aslına bakarsanız yalanlar insanların sözüm ona kendilerini koruma mekanizması için icat edilmiş kelimeleridir. İnsanların söyledikleri yalanları bir düşünün hepsi ama hepsi, ya köşeye sıkıştıklarında kendilerini kurtarmak için yada söylediklerinde rant elde edip kazanç sağladıkları anlardadır. Yalanı kullandığın da sonrasın da karşılaşacaklarınıza inanamazsınız bile. Omuzlarınızda zaman geçtikçe sürekli bir ağırlıkla dolaşmaya başlarsınız. Siz bir kere yalan söylersiniz mesela; hayat size sürekli yalan söylemeye başlar. Başta kazanan siz gibi görünseniz de, ilerleyen zamanlarda kaybetmeye mahkum bir hayat oyuncusu durumuna düşersiniz.

Yalan insanının bütünün kapsadığından hem manevi hem de maddi kayıplarınız başlar. Engellemeye çalışsanız da çorap söküğü gibi ardı arkasına bu kısır döngü içersinde yuvarlanıp gidersiniz. Tek çareniz gerçekleri söylemekdir. Bu seferde gururunuzla baş başa kalırsınız yalan söylersiniz ama yalan söyledikten sonra kendinize yedirip de söylediğinizin yalan olduğunu itiraf edemezsiniz. Zaten bu tür yalanlardan dönenlere biz toplumda Erdemli kişiler diyoruz. Sever gibi görünürsünüz seviyorum dediğiniz insanın gözlerinin içine baka baka yalan söylersiniz. SENİ SEVİYORUM, SENİ SEVİYORUM, SENİ SEVİYORUM……. Oysaki duyduğunuz sevgi değildir sadece bir tutkudur.Tutkularınızın esiri olmuşsunuzdur. Sevgi fedakarlık isterken siz sürekli fedakarlıkdan kaçmışsınızdır. Aşkın göz yaşları dökülürken parmaklarınız dokunamamıştır o dökülen değerli yaşlara. Sevgi dayanılacak bir omuz dayanak olacak bir mesnet ararken siz kendi tutkularınızın esiri olmuş kendi zevklerinizle yaşamışsınızdır. Dilin kemiği yok ya dil söylemeye başladık dan sonra durdurmazsınız bir ozan nidası ile söylemeye başlar. Asıl olan yüreklerin ozan olması değil mi? Yürek ozan olmuşsa dile yansıması aşkın ta kendisi değil midir? Bendeniz de dünyada o kadar yalanlar dururken tuttum da aşkın yalanları üzerine sizlere yazıyorum.

Hayatın gerçekleri içinde o kadar acı anektotlar var ki yalan üzerine kurulmuş. Uzun lafın kısası yalan her yerde yalan .Ben yalan söylemem diyenler azıcık kendilerini yoklasınlar bakalım. Yaşadıkları süreç içinde ne kadar dürüst kalmışlar. Tabi ki kendilerine itiraf edebilecek yürekleri varsa. Benim şiirlerle aram pek yok ama şu Fatih Kısaparmak’ın şiirini bir okuyun isterseniz, benim çok hoşuma gitti. Hayat Bana Yalan Söyledi

İlk kez hesaplaşıyorum kendimle...
Tuhaftır kalemi, kâğıdı ve seni
Onca sevmeme rağmen,
Sana ilk kez yazıyorum...

Şimdi sen yoksun, seni düşünmek var.
Çocukkende seni düşünürdüm her gece,
Radyo dinler, şiir yazardım,
Her Çarşamba pazara giderdik annemle,
Babam maaş aldığında baklava yerdik.
Dondurmayı da çok severdik,
Ablam üç top yerdi, ben iki top,
Yalnızca bu yüzden kavga ederdik.

Oysa, oysa hayatımın vaz geçilmeziydi ablam,
Onun da yüzü hiç gülmedi,
Hayırsızın birine kaçıp mahvetti hayatını,
Aklımdan hiç çıkmaz gittiği günkü karanlıklar.

Hüznümü büyüttüm o günden beri, kendimi değil,
Gözlerimde hâlâ bir çocuk ağlar,
Düşlerimi gezdirdiğim bulutlar,
Bir tohumun özlemiydi çiçeğe,
Ve hâlâ kulaklarımda annemin sesi,
Bitirsen şu okulu, bir işe girsen...

Şiirle karın doymadığı doğruydu,
Bak Cemil okudu mühendis oldu,
En güzel kızıyla evlendi Üsküdar’ın,
Evinide aldı arabasını da...

Ben ise bağlama çalardım kendi halimce,
Sesim güzelmiş öyle derlerdi,
Nereden bilirdim,
Hep hüzünlü türküleri söyleyeceğimi?
Hayat bana yalan söyledi.

Mektuplar yazardım Almanya da ki abime,
Okulu bitireceğime söz verirdim,
Masum düşlerimin o en sürgün adasında,
Bakışları uzaklara dalıp giden şarkılar
Ve mevsimsiz solmuş bir çiçek gibi,
Ayaklar altında nasıl ezilirse umut,
Benim de güneşimi işte öyle çaldılar.
Öyle tutsak aldılar sevinçlerimi.

Sensiz geçen ger günü hesabıma yazdılar,
Şimdi öyle uzak ki...
Çay içip simit yediğimiz o günler,
Kardeşine karne hediyesi, uçurtma yaptığım günler
Öyle uzak ki...

Oysa saçaklarda titreyen bir serçenin,
Ekmek tanesine kanat çırpması,
Ve bir anne duası kadar içten sevmiştim seni.
Fener stadında Beşiktaş maçı,
Ve parasızlığımız devam ederken,
Bütün mavilerimi sana vermiştim.
Kaybetmek alnıma yazılmış sanki
Olmadı bir tanem...
Hayat bana yalan söyledi.

Babanın tayini çıkıp ta gittiğiniz o kış,
Yine pençe yaptırmıştık ayakkabılarımıza,
Sana söyleyememiştim ama, işten ayrılmıştı babam,
Kapanmıştı çalıştığı lokanta.

Senet zamanları daha bir çökerdi omuzları,
Ve akşam trenlerinin işçi yorgunluğuyla
Daha bir uzardı raylar.
Sitemlerim bile eğlenmişti hayata,
Öfkeli bir yanardağ isyanlara uyanmıştı,
Üstelik, üstelik sen de yoktun artık,
Oysa, yalnızca sen öpmüştün gözlerimi,
Bir yanı hep eksik kalmış çocukluğumun.

Aslında her insan yenikti hayata,
Ve birazda küskün...
Son trende kaçınca istasyondan,
Öyle kala kalırdık yorgun ve üzgün,
Kendime düşmanlığım bu yüzden,
Hep kendime pişmanlığım...
Şimdi her şeyim yarım,
Fotoğrafının arkasına ne yazdığımı bile çoktan unuttum.

Bir silâhım olsaydı, bir silâhım,
Yoksulluğu şakağından,
Kaybetmeyi kalbinden,
Ve sensizliği alnının tam ortasından vururdum.

Düzmece duygular harcım değildi,
Uzak denizlerin fırtınasıydım,
Karlı dağların kekliği...
Yoksuldum yoksul olmasına ama onurluydum.

Şimdi ne sen varsın, ne o eski sevdalar,
Olsun, üstüme devrilse de bu sağır karanlık,
Akşam olur şairlere gün doğar,
Bir kerecik söyle demiştin, söyleyememiştim hani
İşte şimdi söylüyorum:
Seni seviyorum.

Fatih Kısaparmak

 
Toplam blog
: 18
: 711
Kayıt tarihi
: 27.11.06
 
 

1972 İstanbul doğumluyum. Dekorasyon işleri yapmaktayım. Amatörce de olsa hayata dair sevinçlerimi e..