Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Nurettin Erdoğan Yönetici

http://blog.milliyet.com.tr/nurettinerdogan

17 Mayıs '20

 
Kategori
Kent Tarihi
 

BÜYÜDÜK MÜ?Eski Beşiktaş semti

BÜYÜDÜK MÜ?
Sizlere Çocukluğumun Beşiktaş'ını anlatmaya çalışacağım

Haydi gel Saklambaç oynayalım, Uçurtma uçuralım, Abbasağa parkına gidip Kaydıraktan kayalım, Salıncaklara binelim; sen küçüksün, şu küçükler salıncağına bin, ben yanındaki büyükler salıncağına bineceğim, Sek Sek oynayalım, Çelik çomak, dokuz taş oynayalım. Ihlamur’daki bayram yerine gidip Atlı karıncalara , kayık salıncaklara binelim, Fethi amcadan bisiklet kiralayalım, cambazları seyredelim,

Akşam Barbaros’a inelim, Meraklılar’dan yada Mişmiş’ten çekirdek alıp çitletelim... Tornete binelim, İp atlayalım, top oynayalım, haydi evimizin bahçesine gidip İsim şehir oynayalım... Yağmur yağarken sokağa çıkalım, camdan bakan arkadaşlarımıza; Yağmur yağıyooo, seller akıyooo, arap kııızıı camdan bakıyooo diyelim ) Kandil akşamları bir tahtanın üzerine mumları dizelim ve ev ev dolaşarak zilleri çalalım ; Yaaağ parasııı, muuum parasıııı, akşaaam oolduu kandil parasııı, kömürlükte köömüür, hanımlara öömüür, ne olursa olsun, hanım teyze sağolsuun diye bağırarak, kapıya çıkan teyzelerden kandil harçlığı alalım.

Yaz akşamları Yazlık sinemaya gidelim... Yazın pazar günleri Kamburun bahçesine... Bu hafta Vasfi Uçaroplu orkestrası ve solistleri Berkant Samanyolu’nu, Kamuran Akkor Dağlar kızı Reyhan’ı söyleyecek, Ardından Lulular çıkacak topkapi kapi kapi diyecek... Genç Osman da varmış, Dursun Salkım, Muzaffer Akgün, Ahmet Sezgin, Müzeyyen Senar da varmış desem; kim bilir kaç kişi çocukluğuna dönüp şöyle bir iç çekip Ahh ah demiyordur?

Sokaklarda Yoğurtçuuu diye bir ses ve ardından dıngıl dıngıl diye elinde salladığı çıngırak sesi. Yoğurtçu gözden kaybolurken elinde darbukası ile gelen macuncunun sesi; doool kara bakıır dol dol dol doo ol, ağzına kadar doll... sesini duyar duymaz koşardık ve macuncu bana 10 kuruşluk, bana 25 kuruşluk. Ya abi limonundan bana biraz daha ver...?? Niyetçi gelirdi, elinde nane şeker ve isminizi söylerdiniz parayı camdan atardınız, o da elindeki çubuk gibi uzun şekeri fırlatırdı size ve hemen isminizi söylersiniz , size içinde isminiz geçen maniler söylerdi. Atlı sakalar, atlı yağcıların sesini duyardınız.

Bir diğer köşeden Atıyla Arnavut zerzevatçılar görünürdü ve İspanaak vaar, pirassa vaar, maydanozz vaar, karnıbahaaar vaaar Zarzevaatçiiiiii diye seslenerek yaklaşır. Erdoğan koluna astığı ve içindeki gazeteleri satmaya başlar ve Hürriyettt gastesiiiii, milliyeettt gastesiiii, cumhuriyet gastesiii diyerek geçer. Bir de koşarak gazete satan inanılmaz satıcı vardı, gazetedeki haberleri söyleyerek gelirdi; yazıyooor, yazıyooor diye merak uyandırarak gazetesini satardı ; hatta hiç unutmuyorum, yazıyooor yazıyooorr Zeki Müren’in çocuk doğurduğunu yazıyooor.. hemen pencerelerden sesler: Gasteciii Gasteciii buraya bak buraya.. bana bir gaste veer.. çoğu kişi alırdı, sonra da gazetenin her yerini okurlardı ve hani nerede yazıyor Zeki Müren derlerdi ama tabii ki öyle bir şey yok ama gazeteleri çoktan satıp kaybolmuş gazeteci...

ikindi vakti Akşayiiiim simiiidi var akşayiiimm diye sıcacık, çıtır çıtır simitlerini satan simitçinin sesi yankılanır .

Tabii ardından Raşit amcanın Dondurma Kaymaak sesi ve tadını başka hiç bir yerde bulamayacağınız kaymaklı vişneli dondurması... Ablak Kundura vardı Beşiktaş’ta ; İsmail anca görünürdü omuzuna attığı terliklerle Adalara Modalara Terlik, terlikçiii sesi...
Kış akşamları sokaklarda sessizlik olurdu; şimdiki gibi araba sesleri, motorsiklet sesleri yoktu ve o dışarının ayazı gelirdi arada ve sokak lambalarına baktığımızda lapa lapa yağan karı izlerdik ve sobada yanan odunların çıtırtısı evlerde radyodan gelen müzik sesi olurdu. Sokağın sessizliği, Bozacının sesi ile irkilirdi Goooyuu boooozaaa Vefaaanııındır... iiiyi boooozaa veffaanııındıır bozaaa bozaa... Ardından sesler gelir Bozacıııı bozacııı ... Effeendiiim ... gelir misin... bozacııı, buraya da gel... Bir keresinde hiç unutmam, babam bana oğlum bozacıya seslen dedi; ben de bozacııı dedim, bozacı da effendiiim dedi, ben hemen içeri kaçmıştım bozacı geliyor bozacı geliyor diye... Evdekiler nasıl gülmüşlerdi , gelsin oğlum ne korkuyorsun, bize boza getirecek , biz de içeceğiz dediler, sonra rahatlamıştım... Eminim o günleri yaşayanların bütün bu sesler kulaklarında çınlıyordur...

Ne güzelmiş o günler öyle değil mi ? Ne kadar saf ve temizdik. Sonra büyüdük, o oyunlar oynadığımız mahallelerdeki evler yıkılmış, top oynadığımız arsaların, çiçek topladığımız kırların yerinde plazalar yükselmiş. Top oynadığımız bostan, 56’lar yıkılmış...

Her sabah evden çıkar çıkmaz karşımıza çıkan herkes ile selamlaşırdık, yardımlaşırdık, akşam olduğu zaman misafirliklere giderdik neşe ile...

Sonra ne oldu? Oturduğumuz evlere büyük paralar verdiler ve yerlerine kocaman dikilen apartmanlarda ikişer yada üçer daire verince, para tatlı geldi, komşulara değişildi ; insanlarda para da yoktu o zamanlar... Derken onlar biraz zengin olunca, diğer evlerdeki insanlar, ben de zengin olacağım deyip, onlar da veriyorlar. İstanbul’da ve Beşiktaş’ımızda bir sürü ahşap bina vardı onları da devlet koruma altına aldığı için onlar yıkamadılar. Yıkamayınca ne yaptılar? Evlerde yangın çıkartmaya başladılar . Yanan ahşap binalar kül oldu ve artık apartmanlar çoğaldı ve ahşap binalar bitti. O binalarla birlikte ağaçlarına tırmandığımız, dutlar, erikler topladığımız, dallarına ip atarak kurduğumuz asma salıncaklarında sallandığımız, yaz aylarında masaların etrafına oturup kahkahalar atarak sohbet ettiğimiz rengarenk Bahçeler de yok oldu, bitti.

O tarihi binalardan sonra o komşuluklar da bitti... Sonunda geriye işte burada paylaştığım anılarımız ve rahmetle andığımız o güzel insanlar da güzel atlara bindi ve gitti...

 
Toplam blog
: 41
: 702
Kayıt tarihi
: 31.05.16
 
 

Kabataş Liseli olan Nurettin Erdoğan, ömür boyu eğitime inanan bir yönetici. Küçük yaşlarda girdi..