Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '08

 
Kategori
Dünya
 

Büyük Ortadoğu Projesi'nin öncesi

Geçmiş tarihi bilmezsek günümüzü değerlendiremeyiz; günümüzü bilmezsek de geleceğe yönelik planlar yapamayız ve sağlıklı düşünce üretemeyiz.

Milliyet Blog yazarları arasına katılışım kısa süre olmasına rağmen 16-17 blog yazmış bulunuyorum.Yazdığım konular genelde sosyo-kültürel alanda oldu.Bu tür yazılarım devam edecek;ancak şimdi özellikle genç okuyucularıma, gündemini sıcak gelişmelerle koruyan ve Türkiye'yi de çok yakından ilgilendiren Kuzey Irak konusunun dünü hakkında hatırlatıcı bilgiler vermeye çalışacağım.Yukarıda da vurguladığım gibi "dünü bilmezsek, günümüzü anlayamayız;günümüzü de iyi anlayamazsak geleceğimize yönelik planlar yapamayız".

x x x

Şimdi yavaş yavaş, dünü günümüze taşımaya başlayalım.

88 yıl önce, 10 Ağustos 1920'de imzalanan ve Türk Devleti'ni ülkesi ve ulusu ile parçalayıp yok etmeye yönelik Sevr Antlaşması'nın getirdiklerinin üç yıl sonra Lozan'da geçersiz kılınmasını, başta Amerika ve İngiltere olmak üzere bazı Batı ülkeleri hiçbir zaman kabullenememiş ve hazmedememişlerdir.

Birinci Dünya Savaşı sona ererken(8 Ocak 1918), Amerika Cumhurbaşkanı Wilson'un, Fransız Devrimi'nin getirdiği ve "her ulusun devlet kurma hakkı olduğu" ilkesine dayanarak, "Türk egemenliği altında yaşayan öbür uluslara da kesin bir yaşama güveni, özgür engelsiz tam bir gelişme imkanı verilmelidir" şeklindeki ilkesi(prensibi) - ki bu prensip, Wilson Prensipleri adı altında yayımlanan 14 maddelik bidirinin 12.maddesidir-
Ermeniler ve Kürtler tarafından "her ulusun kendini yönetim hakkı vardır" olarak algılanmış ve iki azınlık ve etnik gruba devlet olabilecekleri konusunda umut vermiştir.Başkan Wilson'un verdiği bu umudu, Ermenilere ve Kürtlere ödenmesi gereken bir borç olarak kabul eden Amerika, bu borcunu ödemek için Sevr Antlaşması'na, tarihin hiçbir döneminde ulus olamamış Kürtlere, Doğu Anadolu'da muhtariyet(özerklik) verilmesi ve sınırları Amerika tarafından çizilecek bir Ermeni Devleti kurulmasını öngeren bir maddenin konulmasını sağlamıştır.(Üniversiyeye kadar, üniversite dahil, öğrenim hayatımızın hiçbir döneminde Sevr Antlaşması'nın maddeleri bize tam olarak anlatılmaz.Başka bir yazımda Sevr Antlaşması'na da ayrıntılı bir şekilde değinmeyi düşünüyorum).

Dün, Lozan engeli ile Kürtlere ve Ermenilere ödeyemediği/ödeyemedikleri borcun ezikliğini duyan Amerika ve Haçlı zihniyetinden kaynaklanan Doğu Sorunu(tarihsel adıyla Şark Meselesi) üzerine oturttukları Sevr İdeolojisi'ni zaman zaman gündeme getiren bazı Batılı ülkeler, Sevr'i yeniden canlandırma koşullarını aramışlar ya da gerekli koşulları yaratma gayreti içinde bulunmuşlardır.

İngiltere de, dün olduğu gibi bugün de, Kuzey Irak ve komşu alanı içine alan -bu alanın içinde Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu bölgesi de vardır- bir Kürt Devleti'nin kurulmasını en az Amerika kadar arzu etmektedir.Dün, Mondros Ateşkesi'nin hemen ardından bir oldu-bitti ile Musul'a giren ve bugün de Kürtleri sevdiğini söyleyerek, Kuzey Irak'taki petrolleri çıkarma özlemini saklamayan İngiltere, yüzyıllardır hayat saham dediği bu bölgelerin, her ne pahasına olursa olsun, kontrolüne ortak olmak istemektedir.

İngiltere, bu amaçlı ilk girişimini 1925 yılında yapmıştır.Güneydoğu Anadolu bölgesinde kendine bağlı bir devlet ya da tampon bir bölge oluşturarak, Kuzey Irak'taki petrol sahasını kuzeyden kontrol altına almak için 1925 yılında Şeyh Sait İsyanı'nı çıkarmış ve desteklemiştir.İngiltere, bunun için günümüzün de bir gerçeği olan yolu seçmiş, bölgenin ekonomik ve sosyal açıdan geri kalmışlığına bir de din ve şeriatı ekleyerek bölge halkını yeni kurulan Cumhuriyete karşı ayaklandırmıştır.

Bu ortak amaçlı birliktelik şemsiyesi altında çeşitli senaryolar üretilerek, daha doğrusu 1920 senaryosunda günün koşullarına uygun bazı değişiklikler yapılarak -en önemli değişiklik "din ve şeriat" yerine "demokrasi ve insan hakları ve bunlara bağlı olarak yönetsel ve kültürel özerklik"- Kuzey Irak ve Güneydoğu Anadolu bölgemizi içine alan bölgede, bir Kürt Devleti kurulması için aşama aşama gerekli ortamın hazırlanmasına girişilmiştir.

Türkiye'de gösterilmek istenen bu film yeni değildir.Bu, senaryosu Batılılar tarafından daha Birinci Dünya savaşı sırasında hazırlanan ve ortak bir yapım olarak 10 Ağustos 1920'de gösterime girmişken, 1923'de Türkiye'nin verdiği mücadele ile gösterimden kaldırılarak Lozan'da batılılara iade edilen filmdir. Film, Türkiye'de gösterimden kalkmıştır ama Batılılar(Senaryoyu ve filmi hazırlayanlar) aynı şeyi yapmamışlardır.Aksine, kısa bir süre sonra -özellikle Sovyetler Birliği'nin dağılması, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden ve Sovyet tehlikesine karşı Türkiye'nin ön cephedeki görevinin bitmiş görünmesinden sonra- rafta tuttukları filmi, zaman zaman raftan indirmişler ve üzerinde çalışmışlardır. Senaryosunda günün koşullarına uygun bazı değişiklikler yapmışlar, bir iki figürana - ki bunlar kendilerini aktör sanan Mesut Barzani ve Celal Talabani'dir- rol vermişler ve 1980'li yıllarda aynı filmi Türkiye'de tekrar gösterime sokmaya çalışmışlardır.Ne yazık ki, film, ülkemizin bazı insanları tarafından da beğeni ile karşılanmış ve filmin yurdumuzun her bölgesinde gösterime girmesini istemişlerdir.

Körfez Savaşı - " ki ben buna Amerika'nın Birinci Petrol Savaşı" diyorum- sonrasında, başta İngiltere, Fransa ve diğer bir kısım Batılı ülkelerin desteğini alan Amerika Kuzey Irak'taki Kürt varlığını -bu arada bölgedeki Türkmen varlığı göz ardı edilmiştir- kabul ederek, burada kurulacak Kürt Devleti için birinci aşamayı gerçekleştirmiştir.İkinci aşamada, Kurdurmayız...Kurulmasına izin vermeyiz...Bizden habersiz kuramazlar.."diyen Türkiye'nin şaşkın bakışları arasında kabul edilen Kürt varlığının hukuksal göstergesi ve dayanağı olan Kürt Parlamentosu kurularak devlet düzeninin temelleri atılmıştır.Türkiye de, toprakları üzerinde konuşlanmasına izin verdiği Çekiç Güç ile bu oluşuma dolaylı yoldan katkıda bulunmuştur.Üçüncü aşamada ise, PKK lideri Abdullah Öcalan ve Kürdistan Yurtseverler Birliği(KYP) lideri Celal Talabani birlikteliğini sağlayan bir senaryo ile Türkiye iki aylık bir ateşkes rehavetine(gevşekliğine) sokulmuş ve bu süre içinde Kuzey Irak'taki Kürt devlet düzeninin biraz daha oturmasına, PKK'nın Kuzey Irak'taki kamplarının yeniden pekiştirilmesine ve bir kısım güçlerinin Ermenistan'da konuşturulmasına olanak sağlanmıştır.Nitekim daha sonra, Güneydoğu Anadolu'da görülen PKK eylemlerinin benzerleri, PKK-Ermeni işbirliği ile Doğu Anadolu'da da görülmüştür(Başbağlar Köyü katliamı bunun en kanlı örneğidir).

Bütün bunlar, Sevr'i yeniden canlandırma girişimlerinin, şimdilik Türkiye'nin yalnızca Güneydoğu Anadolu bölgesine yönelik eylemsel adımlardır.Türkiye'nin üzerinde oynanan ve amacı açık olan oyunu görmezlikten gelmek, ya da bu oyunu, camları renklendirilmiş "demokrasi ve insan hakları" gözlüğünden seyretmek büyük bir yanılgıdır.Bu tavır, aynı zamanda tarihi gerçekleri de yadsımak olur.Bölgesel yönetim ya da yerel idare, kültür özgürlüğü, etnik kimliği tanıma, özerklik, fedarasyon... gibi demokrasi kalıbına sokularak gündeme getirilen ve Türkiye'ye ve de Türk halkına dayattırılmak istenen kavramların ve bu kavramları soyuttan somuta dönüştürecek eylemsel girişimlerin temelinde "Sevr İdeolojisi" yatar........


cdenizkent

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..