Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Temmuz '06

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Büyük şehir diploması

Büyük şehir diploması
 

"Küçük şehir" sayılabilecek Balıkesir'den "büyük şehir ve başkent" Ankara'ya ilk geldiğimde farkettiğim şeyin insanların yollardaki fazlasıyla salınarak yürüyüş şekilleri olmuştu. Bu öyle bir salınmışlıktı ki eğer ben yolda eğilip bükülmezsem omzuma ağır bir darbe yemekten ve eklemlerimin her defasında çatırdamasından kurtulamaz olmuştum. Sonra bu bende öyle derin hırs ve intikam duyguları uyandırmaya başladı ki, kendimi okızdığım insanlardan birine dönüşmüş halde buluverdim. Artık yolda ben de hasta, yaşlı, çoluk çocuk olmadıkça kimseye yol vermez ve gerekirse omzumu bi kaya sertliğiyle yanımdan geçene "geçiriverir" olmuştum. Yer misin yemez misin ruh hali yani..Yine de ilk seçenekten daha iyi olduğunu hala sonuna kadar savunabilirim..

Sonra bir gün Kızılay'da, köprüden geçerken gördüğüm yerde uzanmış, çıplak ayaklı, soluk benizli elindeki deftere yazı yazan (muhtemelen ders çalışıyor) erkek çocuğunu görünce beynimden vurulmuşa döndüm ve boğazım düğüm düğüm olarak kardan ıslanmış mendiline birkaç kuruş bırakıverdim. İçim öylesine ezilmiş ve kararmıştıki herkesten her şeyden nefret ettim bir anlığına. Sonra, herhalde yaklaşık bir hafta sonra, bir başka köprüden geçerken gördüm ki bir çocuk daha Meşrutiyet köpüsündeki çocukla aynı şekilde yerde yatmış ders çalışıyor (artık anlamıştım ki öyle yaptığı izlenimi verdiriliyor) ve bir kez daha beynimden vurulmuşa dönerek artık hiçbir dilenciye inanmayacağıma yemin etmiş ve ne kadar saftirik olduğuma hayıflanmıştım. O çocuklar sadece sıcak paltoları içinde onları izleyen birilerinin "maşa"sıydılar çünkü ve aldıkları hiçbir kuruş onlara harcanmıyordu muhtemelen. Sonra bir arkadaşımdan şöyle bir anekdot duydum: Bir gün bir bayan Bilkent köprüsü üzerinde, sattığı tatlıları yere dökülmüş ve bunların başında göz yaşı döken bir çocukcağız görür. Hemen yanında arabasını durdurur ve çocuğa bir miktar para verir. Ertesi gün olayı bir arkadaşına anlattığında yıkılır, çünkü o çocuk her gün aynı noktada dökülen tatlılarının başında ağlamaktadır. Bunlar toplumun pul biber kıvamındaki gerçekleri olmasına rağmen hakikaten bazen gülünç de olabiliyor.

Son olarak öğrendim ki, trafikte yanan sarı ışık geçmeye ya da durmaya hazırlanmak için değil kendini kaybetmişçesine kornaya basarak öndeki arabayı taciz etmek içinmiş. Bir nevi son dakika golünü atma fırsatı gibi yani. Bir de toplu taşıma otobüslerindeki kapı boşluğu birkaç yolcuyu daha oraya balık istifi şeklinde sıkıştırmak, dolmuşlardaki boşluksa kavşaklardan geçerken polise yakalanmamak için yolcuların şoförlerce verilen "Abi abla bi çöküverin iki dakka" komutuna uyabilmek içinmiş.Eh, bunca şeyi öğrendikten sonra ben bir büyük şehir diploması isterim, üniversite diploması neyime..

 
Toplam blog
: 7
: 1002
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

27 Ocak 1983'te Balıkesir'de doğdum, hayat beni Ankara'ya kadar getirdi... Bundan sonra neler olur b..