- Kategori
- Öykü
Büyükler İçin Öyküler 'Kurumuş Ağaçlar'
'Adamın biri huysuzlukları yüzünden zamanını boşa harcıyor ve arkadaşlarını kaybediyormuş. Hayatındaki başka hiçbir şey ona bu kadar bedel ödetmiyormuş. Paçavralar içindeki yaşlı bir bilgeye yaklaşmış ve 'bu öfke iblisini nasıl denetim altına alabilirim?' diye sormuş. Yaşlı adam kendisinden daha genç adama, uzaklardaki çölün içlerinde bulunan kurumuş bir vahaya gitmesini, bütünüyle kurumuş ağaçların arasında oturmasını ve oralara kadar gelmeyi göze alabilen yolcular için acı su çekmesini öğütlemiş.
Öfkesini yenmeye çalışan adam atına binerek çöle, kurumuş ağaçların olduğu yere gitmiş. Uçuşan kumlara karşı tedbir olarak uzun ve başlıklı elbiseler giymiş bir halde aylarca acı su çekmiş ve gelip geçen herkese vermiş. Aradan yıllar geçmiş ve adam hiç öfke nöbeti geçirmemiş.
Bir gün ölü vahaya karanlık bir binici gelmiş. Kendisine bir tastan su sunan adama mağrurca bakmış, bulanık suyla alay etmiş, suyu reddetmiş ve gitmeye yeltenmiş.
Suyu sunan adam birden çileden çıkmış, o kadar ki gözü hiçbir şey görmez olmuş. Biniciyi alaşağı ederek devesinden indirmiş, oracıkta öldürmüş. Ah, ah! Öfkesine bir şekilde yenilmek onu anında kedere boğmuş. Sonra bakın neler olmuş; birdenbire başka bir atlı büyük bir hızla gelip durmuş. Ölen adamın yüzüne doğru bakmış ve 'Kralı öldürmek için yola düşen adamı öldürmüşsün' diye bağırmış. O anda vahanın bulanık suyu durulmuş, tatlılaşmış ve kurumuş ağaçlar yeşerip hayat dolu çiçekler açmış.'*
YORUM:
Öykü simgeseldir. İnsanları öldürmekle ilgili değildir! Nazik bir aziz olmaya çalışmakla da ilgili değildir! Ne zaman bütünsel ve vahşi bir tarzda davranılacağını bilmekle ilgilidir. Hiçbir ayrım gözetmeden değil, öfkeyi ve kaynağını anlamak, doğru zamanda doğru öfkeye ne zaman izin verileceğini bilmek üzerine bir derstir. Öykü, adamın öfkesini anlamak ve ondan kurtulmak için çaba sarfetmesi ile harekete geçmesinin ardından, kuraklık şartlarında bile su (hayat) vermeyi öğrenmesiyle başlar.
Öfkenin kaynağı ne olursa olsun, onu tanımak, denetlemek, boşaltmak ve kutsamanın önemi üzerine düşünmek değerlidir. Bilinçdışının gizli girinti ve çıkıntılarında eziyet gören her insan büyük baskılar yaşadıktan sonra bile tahmin edilemez bir derinliğe sahip olabilir. Acı ve öfke anlaşılırsa, üstü kapatılarak değil iletişime açık bir kanalda akabilirse eğer, derin ve gelişmeye açık bir ruhsal hayatın önünü açılır!
Bir insan tahrik edildiğinde, içgüdüsel psişesinde mantıklı bir şekilde öfkelenebilme gücüne sahiptir. Ancak öfkeyi muazzam bir yangın ateşi değil bir şeyler pişiren bir ateşe dönüştürmek gerekir. Öfkenin, genellikle ailevi durumlardan, kültürden ve erişkinlikteki travmalardan kaynaklanabileceğinin farkında olmalıyız. Uzun süre yaşayan bir beden enkaz biriktirmiş olabilir. Kine boğulmak yerine içgüdüsel doğaya dönülecek olursa, insan yeniden canlanır, yeniden doğar. Ama önce bir temizlik yapılması şarttır.
Derin trajediler bireyleşmeyi, farklılaşmayı, büyüyüp gelişmeyi, tomurcuklanmayı, uyanık, farkında ve bilinçli hale gelmeyi derinleştirebilir. Hayatınıza bir göz atıp küçük ölümlerle nerelerde karşılaştığınıza bakmak, benliğin ve hayatın çeşitli parçalarının öldüğü yerleri birer çarpıyla işaretlemek yeterlidir. Gidilmemiş yolların, kapanmış patikaların, pusuların, ihanetlerin bulunduğu yerleri işaretleyin. Zaman çizelgesinde geçmişte yası tutulmuş olan yerleri bulun. Hala yası tutulmadıysa yasını tutun. Henüz yüzeye çıkmamış konular için 'unutulmuş' yazın. Büyük ölçüde yüzeye çıkan durumlar için ise 'bağışlanmış' yazın. Buna 'descansos' denir.
'Descansos yapmak' iyileştirir. Hayatınızın zaman çizelgesiyle bir köşeye oturup 'çarpılar nerede? Hatırlanması gereken şeyler nerede?' diye sormak bugünkü hayatınızda kapınızı çalan durumlar için anlam taşır. Descansos; psişenizin öksüz kalmış ölülerine gören, onları bağışlayan, onurlandıran ve sonunda onları gömen bilinçli bir uygulamadır.
Kendinize karşı nazik olun; bir yere gitmek üzere yola çıkmış olan ama asla ulaşamayan yönleriniz için descansos'lar yapın. Ölüm mahallelerini, karanlık notları işaret eden bu uygulama aynı zamanda çektiğiniz acılara duyduğunuz sevgiye düşülen notlardır. Bu dönüştürücüdür.
Eğer bir insanın içgüdüleri zarar görmüşse tipik olarak öfkesini dışavurmasıyla ilişkili pek çok sorunla karşılaşır. Öncelikle işgali tanımakla ilgili bir sorunu vardır; arazi ihlallerini fark etmekte gecikir ve dıştaki etken üstüne çullanana kadar öfkesini belli etmez. Öyküdeki adam gibi onun öfkesi de pusuya yatmış bir şekilde ortaya çıkar. Kızgınlığın ve acının inkar edilmesi de işe yaramaz.
Bu gecikmiş tepkilerin nedeni; anlaşmazlıkları görmezden gelmesi, ne pahasına olursa olsun uzlaştırıcı olmaya çalışması, her şey sakinleşene dek acıya katlanması yönünde küçük çocuklara verilen tembihler yüzünden 'zedelenen içgüdülerdir'. Bu durumdaki insanlar hissettikleri öfkeyi ayrıştıramaz, hatalı çıkışlar yaparlar. Ne söylemeleri, ne yapmaları gerektiğini kavrayana dek haftalar, aylar, yıllar geçer. Neticede gecikmiş tepkiler verirler. Bu genellikle utangaçlıktan değil, olasılıkları tahmin etmeye fazla vakit ayırmaktan, kendi aleyhine olmak üzere nazik olmaya çalışmaktan, yeterince gönülden davranamamaktan kaynaklanır.
Saygısızlığa, tehdide, incinmelere karşı derin tepkiler göstermek, sağlıklı içgüdüsel psişenin görevidir. Yürekten tepkiler, ruhun ve psişenin ortak dünyaları konusunda bilgi edinmenin doğal ve beklenen bir parçasıdır.
Vahşi ruh eğer insan dinlerse, ne zaman ve nasıl davranacağını bilir. Doğru tepki, karşıdakine içgörü kazandırmakla kalmaz, onu doğru miktarlarda karıştırılmış şefkat ve dayanma gücü de aktarır. Zedelenmiş içgüdü, pratik yaparak, sınırları güçlendirerek, kararlı davranarak, olabildiğince cömert ve aynı zamanda sağlam tepkiler vermeye alışarak düzeltilebilir!
Bir insan, hayatı sekteye uğradığında, üstünden yıllar geçen eski olayların sanki dün yaşanmışlar gibi saplantılı bir şekilde hatırmasına neden olan bir olay yaşadığında, öfkesini boşaltmakta güçlük çekebilir. Travma üzerinde durmak, bir süre onun üzerinde yoğunlaşmak, iyileşmek için çok önemlidir. Fakat sonunda tüm zedelenmelerin dikilmesi ve geride bir yara izi bırakarak iyileşmesine izin verilmesi gereklidir.
Öfke, yaratıcı düşüncenin ve eylemin önünde tekrar engel olmaya başladığında yumuşatılmalı ya da değiştirilmelidir. Çünkü süregiden öfke, kişinin kendi ilksel enerjisini yakıp kül eden bir ateştir. Bu durumda olmak, hayatı nefes nefese geçirmek, gaz pedalını köklerken dengeli bir hayat yaşamayı imkansız kılar. Öfkenin şiddetinin yanlışlıkla tutkulu bir hayatın yerini alabileceği düşünülmemelidir. Öfke, hayatı güllük gülistanlık yapmaz. Aslında daha çok korunmak için ona duyulan ihtiyaç sona erdiğinde elde tutmanın çok şeye malolacağı bir savunmadır. Bir yerden sonra sonu gelmez bir sıcaklıkla yakar, kara dumanıyla fikirlerimizi kirletir. Diğer görme ve kavrama yollarını tıkar.
Geçmiş zamanların yoğun endişesi, psişede döngüsel bir temelde ortaya çıkar. Derin bir temizlik, arkaik incinme ve öfkelerin çoğunu boşaltsa da kalanlar hiçbir zaman bütünüyle arındırılamaz. Bu yüzden artakalan öfkenin temizlenmesi, belli zaman aralıklarıyla yenilenen hijyenik bir adet halini almalıdır.
Eski öfkeyi sürekli taşımak, sürekli bir kaygı taşımaktır. Her zaman yorgun olmak, kalın bir siniklik tabakası taşımak, umudu yitirmek, nezaketi elden bırakmak, sözleri tutmamak anlamına gelir. İç bayıltıcı suskunluklar anlamına gelir. Kendini çaresiz hissetmek anlamına gelir. Ama bir çıkış vardır ve buna 'bağışlama' yoluyla ulaşılır.
Birçok insanın bağışlama ile sorunu vardır. Çünkü onlara bağışlamanın bir seferde tamamlanacak tek bir eylem olduğu öğretilmiştir. Hep ya da hiç. Oysa böyle değildir. Bağışlamanın göz ardı etmek, bir şey sanki hiç olmamış gibi davranmak anlamına geldiği doğru değildir. Bağışlamanın birçok katmanı, birçok mevsimi vardır. Bağışlamanın esas önemli kısmı başlamak ve devam etmektir. Gerçekten herşeyi anlasaydık herşey bağışlanabilirdi!
İster birinin zulmünden, ister ihmalinden, saygısızlık ve dikkatsizliğinden, kibrinden, görmezden gelinmesinden, isterse yazgıdan kaynaklansın zamanlarının çoğunu bir travmayı iyileştirmek için geçirenlerin psişeyi normal bir dinginlik ve huzur durumuna geri döndürmek için serbest bırakmak üzere bağışlayacakları bir an gelir.
Bağışlamanın dört evresi vardır;
1. vazgeçmek -tek başına bırakmak
2. kaçınmak - cezalandırmaktan sakınmak
3. unutmak - bellekten çıkarmak, yerleşmesine izin vermemek
4. bağışlamak - borcu silmek
Bağışlamaya başlamak için bir süreliğine vazgeçmek yararlıdır. Bu o kişiyi/olayı düşünmeyi bırakıp bir süreliğine mola vermek anlamına gelir. Bu tatile çıkmak gibidir. Bizi tükenmekten alıkoyar, başka yollarla güçlenmemizi, başka mutlulukları farketmemizi, onlara yer açmamızı sağlar. Buradaki fikir, sorundan koparak zinde ve güçlü hale gelmektir. Sorunun gündemden düşmesine izin vermektir. Bu doğru, uygun ve iyileştiricidir. Bu tavır yaralı psişeyi tedavi eder.
Kaçınmak, cezalandırmaktan sakınmak, duyguları belli bir mecraya akıtmak, sabırlı olmak demektir. Bu yaklaşım, sorunun ortalığa taşmasına izin vermez. Onu bir yere bağlar. Daha sonra atılacak adımların zamanlamasına imkan verir. Olaylara mühlet tanımak ve bunun ne gibi faydaları olacağını görmek anlamına gelir. Bunlar kuvvetli ilaçlardır. Bu temizlik rejimidir. Cezalandırıcı sözlerden, söylemlerden, gücenik ve düşmanca davranmaktan kaçınabiliriz. Gereksiz cezalandırmaktan kaçınmak, eylemin ve ruhun bütünlüğünü güçlendirir. Kaçınmak, yüce gönüllülük alıştırması yapmaktır. Böylece daha önce küçük sinirliliklerden öfkeye kadar değişen bütün duygulara neden olan konulara merhametli doğanın da katılmasını sağlar.
Unutmak, bellekten çıkarmak, yerleşmesini reddetmek(bellekten çıkıp gitmesine izin vermek) demektir. Bilinçli unutma, olayın kendi başına süregitmesine izin vermek, ön planda kalmasında ısrar etmemek tersine sahneden göndermek demektir.
Kızgın malzemeyi çağırmayı reddederek bilinçli unutma alıştırması yaparız. Unutmak edilgin değil etkin bir eylemdir. Bazı malzemeleri güç bela çekerek taşımamak, tekrar terar onlara dönmemek, yineleyici kalmayı bilerek bırakmak, ondan bilerek uzaklaşmak, onu görüş alanının dışına çıkarmak, geriye bakmamak böylece yeni bir manzarada yaşamak, eskiler yerine, üzerinde düşünülecek yeni hayatlar ve yeni deneyimler yaratmak demektir. Bu tür bir yaklaşım belleği hantallığa itercesine kuşatan duyguları imha eder.
Bir suçtan ötürü bir kişiyi/durumu bağışlamanın birçok yolu ve oranı vardır. Önemli olan nihai bağışlamanın teslimiyet olmadığını hatırlamaktır. Gücenmeyi, içinde taşımayı bırakmak büyük bir karardır. Bir borcu bağışlamayı ve misilleme kararından vazgeçmeyi içerir. Psişenin yaşlı şifacısı insan doğasını bütün zaaflarıyla birlikte anlar ve çıplak gerçeğin söylenmesine dayanarak onu affeder.
Bağışlamak, bütün vazgeçme, kaçınma ve unutmaların toplamıdır. İnsanın korunmaktan değil soğukluktan vazgeçmesidir. Bağışlamanın derin bir biçimi de ötekini dışlamayı bırakmaktır.
Bağışlama, bir yaratma eylemidir. Bunu yapmak için zamanla değeri kanıtlanmış birçok yoldan birini seçebilirsiniz; şimdilik bağışlayabilirsiniz, o zmana kadar bağışlayabilirsiniz, gelecek sefere bağışlayabilirsiniz. Bağışlayıp başka bir şans vermeyebilirsiniz. Eğer ikinci bir vaka yaşanırsa bu bütünüyle farklı bir oyundur. Bir şans daha verebilir, vermeyebilirsiniz. Bir kabahatin bir kısmını, çoğunu ya da tamamını bağışlayabilirsiniz. Örtülü bir af tasarlayabilirsiniz. Karar sizin!
İnsan bağışlayıp bağışlamadığını nasıl bilir? Olay karşısında öfke duymak yerine kederlenmek, o kişiye kızmak yerine üzülmek eğiliminde olursunuz. Tüm bunlara ilişkin herhangi bir şey anımsamama eğiliminde olursunuz. İşin başında bir kırgınlığa yol açan ıstırabı anlarsınız. Ortamın dışında kalmayı yeğlersiniz. Bir şey beklemezsiniz, bir şey istemezsiniz. Bileğinize dolanıp sizi oradan oraya sürükleyen bir kement yoktur. Gitmekte özgürsünüzdür.
'Bundan böyle hep mutlu yaşadılar' diye bir ibare yoksa da o andan itibaren sizi bekleyen taptaze bir 'bir varmış bir yokmuş' duygusuna kapılırsınız. Bu ise kesinlikle özgürleştiricidir.'*
*Bu öykü ve yorum, Clarissa P. Estes'in 'Kurtlarla Koşan Kadınlar' kitabından alınmıştır. Amaç, bilgiyi aktarmaktır.