Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Kasım '09

 
Kategori
Deneme
 

Büyüklere çocuk bahçesi -B-

Büyüklere çocuk bahçesi -B-
 

benden


Öncesinden yönlendirilmemiş ÇOCUK ALGISI hep güzeldir:

“Küçük kız yine her sabahki gibi annesinin sesiyle uyanmış, kahvaltısını etmişti. Her gün yürüyerek gittiği okul yolunu tutmuştu. Ancak yolu daha yarılamadan gökyüzünde birdenbire şimşekler çakmaya başlamıştı. Küçük kızın annesi, "yavrum bu gök gürültüsünden korkar”, diyerek telaşlandı; arabasına atladığı gibi kızının peşinden gitti. Anne nasıl telaşlanmasındı ki? Kendisi de küçükken gök gürlediğinde yorganın altına sinmez miydi?. Annesi de şimşekleri çekmesin diye ışıkları söndürür, radyoyu kapatırdı. Az sonra yolda minik adımlarla yürüyen kızını fark etti; ama bir tuhaf yürüyordu kızı; şimşek çaktığında durup gökyüzüne bakıyor ve gülümsüyordu... Annesi bir anlam veremedi; arabayla ona yaklaşıp seslendi ve durup içeri aldı.

-Hiç korkmuşa benzemiyorsun; ne zaman şimşek çaksa durup yukarı bakarak gülümsüyordun? Yoksa korku şokuna mı girdin?"

- Hiç korkar mıyım anneciğim! Yukarı bakıp gülümsüyorum, çünkü Tanrı fotoğrafımı çekiyor…”
***

“...... Küçük kızın babası İspanya'nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkûmdu. Küçük kız fırsat bulduğu her hafta sonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye giderdi.

Yine böyle bir ziyarete çıktıklarında babası için çizdiği resmi de yanına almıştı. Ancak hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran herhangi bir şeyin mahkûmlara verilmesi yasaktı. Bu sebeple kâğıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtıp atmışlardı...

Küçük kız çok üzülmüştü... Resmini yırttıklarını babasına da söyledi. O da, "üzülme kızım, yeni bir resim çizersin; bu sefer kuş çizmezsin olur biter?" dedi. Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü. Bu sefer yapraklarının arasına kırmızı minik benekler kondurduğu bir ağaç çizmişti.

Babası keyifle resme baktı; "Hmmm! Ne güzel bir ağaç bu!” diye övdükten sonra, merakından, “üzerindeki benekler nedir, elma ağacı mı çizdin yoksa” diyerek tam kızının yeteneğiyle gururlanacakken……. Küçük kız babasının kulağına uzanarak, "Hşşşşt! Gardiyan duymasın; o benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri! ......"…..

Ya işte böyle! Hani bazen insanları hafife almak için, "Çocuk gibisin; çocuk aklı var sende” denir ya, bu hikâyeden sonra hayata çocuk aklıyla bakmanın basit bir şey olmadığını anlamış bulunuyorum.
***

Bir dostum anlatmıştı; o da başkasından duymuş; şimdi ben de size aktarayım:

Evin birinde televizyon arıza yapmış, tamirci gelip cihazın arkasını açmış ki ne görsün? Bir sürü ekmek kırıntısı... Tabi kimin yaptığını hemen bulmuşlar. Evin üç yaşında cin şekeri kızıydı…

Bu hangi ailede olsa ilk gösterilecek tepki genellikle ciddiyetin kaşlarını çatıp çocuğa gözdağı vermektir. Tamircinin yanında veya daha duyarlı davranıp tamirci çıktıktan sonra, bu çocuğa bağırıp çağırmayı kendimize hak hem de görev sayarız. Fakat bu anne öyle yapmamış; çocuğuyla konuşmayı denemiş ve duyduklarından sonra da hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Çocuk o gün ekranda aç insanları ve hayvanları konu eden bir belgesel seyrederken akıl etmiş bunu. Mutfaktan aldığı ekmeği ufalayıp yesinler diye televizyonun arkasındaki havalandırma ızgaralarından içeri atmış meğer...

***
Hadi bir çocukluk yapalım….

Hadi gelin büyüklükten bir gün kıralım
Ciddiyetle ağır adamı atalım
Kutsal bir hırka gibi çıkarıp naftaline basalım
Ve alabildiğine hafif
Müjdeli heyecanlarla
Çocukluğumuzu giyinelim
Baş ucumuza bırakılmış bayramlar gibi…

Tekerlemeleri vardı. Oyuna başlamak için, oyuna adam seçmek için tekerleme söylenirdi; bazen de tekerleme oyunun bir parçası olurdu….

Yağ satarım
Bal satarım
Ustam ölmüş ben satarım…

Kızdırmak için:

Kocakarı kalktı
Lambayı yaktı
Üç göbek attı
Yatağına yattı
***
Yağmur yağıyor
Seller akıyor
Arap kızı camdan bakıyor
***

Bir oyun başlatırken:

Ooo... piti piti karamela sepeti
Terazi lastik jimnastik
Biz size geldik bitlendik
Hamama gittik çitlendik
***
Oooo... (işaret parmağı ağza dokunurken çıkarılan ses)

Oooo….
İğne battı
Canımı yaktı
Tombul kuş
Arabaya koş
Arabanın tekeri
(Ayşe'nin) şekeri..... (bu Mehmet de olabilir tabi)
***
Hop hop altın top
Bun-dan baş-ka o-yun yok.

***
Dolapta pekmez
Yala yala bitmez
Ayşe’cik
Cik cik cik,
Fatma’cık
Cık Cık Cık
Sen bu o-yun-dan çık
***
Mini mini birler
Çalışkandır ikiler
Boncuk gözlü üçler
Şımarmayın dörtler
Misafirdir beşler
Altılar altınlarımı çaldılar
Yediler elmamı yediler
Sekizler zaten semizdirler
Dokuzlar doktor olurlar
On-lar bir o-lup bi-ri-ni a-tar-lar.
**


(Kaynak adı belirtmeden bazı notlar almışım. “The Prophet” adlı kitaptan alıntı olabilir. Bana sanki epeyce bir eklemeli düzenleme yapmışım gibi geldiyse de, bunların hepsi çocuklu ve çocuksuz büyüklerin üzerinde düşünmesi gereken özlü deyişler.)

(CHİLDREN) = ÇOCUKLAR

Ve bir kadın bebeğini göğsüne bastırmış soruyordu: “Ey gönüllere elçi gelen, bize çocuklardan bahset; çocuklarımızı hangi bahçelerde büyütelim?”

Bunun üzerine, O dedi ki…..

“Çocuklarınız size ait değillerdir.

Onlar hayatın evlatlarıdır, ve hayat onlardan bugünü ve geleceği yaşantılarıyla bezeyerek zamana armağan etmelerini bekler.

Onlar sizin aracılığınızla dirilirler, fakat sizden değillerdir. Sizden olmadırlar, fakat sizin yaratımınız değillerdir.

Çocuklarınız sizden sorulur, fakat sizin mülkünüzden değillerdir. Siz onlara sadece gönüllü ve sorumlu bakıcı tayin edildiniz. Göreviniz onları özgür bilgi ve sınırsız sevgi yolculuklarına hazırlamaktır.

Onlara sevgi ve şefkatinizi verebilirsiniz; fakat düşüncelerinizi de almaları için zorlayamazsınız. Hatta her tür düşünce kalıbını kırıp kendilerine yeni düşünceler üretmeleri için onları gayrete getirmelisiniz. Çünkü onların da kendi düşünceleri olması hayatın en temel arzusudur. Ancak bu sayede hayat kendi geleceğini çocuklarının eline güvenle bırakabilir.

Siz çocuklarınızın bedenlerini giydirebilir, fakat onların ruhlarına bir kılıf biçemezsiniz. Çünkü onların ruhları geleceğin hayaliyle biçimlenirler; sizin rüyalarınızda bile göremeyeceğiniz, gidemeyeceğiniz bir gelecekten. Onların ruhları sizin hayal edebildiğiniz gelecek ufkunun çok ötelerinden dirilmektedir.

İşte bu yüzden, çocuklarınızın bedenlerini besleyip giydiriyorsunuz diye, onların ruhlarını ve zihinlerini de her şeyin en doğrusuna uyar sandığınız kendi ruh ve zihin kalıplarınızla biçimlendirme gayretinizden utanmalısınız.

Çocuklarınıza benzeme gayretiniz torunlarınız tarafından saygı ve hatta övgüyle karşılanabilir; ancak sakın ola çocuklarınızı kendinize benzetmek için onlara kurnaz aklın yapmacık şirinliğini giyinerek görünme gayretine girmeyin. Hele ki çocuk size benzesin diye ona asla bir ödül vaat etmeyin.

Çocuğunuzun gözünde sadece olduğunuz gibi görünmeye, ve beğendiğiniz görüntü gibi olmaya gayret edin. Ondan sonrasında size ne kadar benzeyeceği çocuğunuzun seçimi olabilmelidir.

Hayat hep ileriye doğru yürür; bir nedenle siz geride kalmışsanız, çocuklarınızdan yollarınıza asfalt gibi serilmelerini beklemeyin. Yorulduysanız eğer, bırakın çocuklarınız kendi vicdan ve akıllarıyla ilerlemeye devam etsinler. Vicdan ve akıl onları ilk mola fırsatında zaten size döndürecektir.

Siz hayatın destek yaylarısınızdır ki, çocuklarınız bu yaylardan geleceğe atılan oklardır. Hayatın gözleri olup sonsuzluğun ucundaki dogmasız ve kutsalsız hedefi görerek öyle esneyebilmelisiniz ki, sizden çıkan çocuklar hedefe en yakın varabilen oklardan olmalıdır. Katılığınızı esnetin ki, hayatın kanatları zihin ve ruh özgürlüğüyle hafifleyen çocuklarınızı en geniş mutluluk ülkesine taşıyabilsin. Eğer kaskatı bir yay olursanız, sizden çıkan çocuklar, kader sandığınız serseri oklar gibi başınıza düşerler.

Her insan bir zamanlar yaşamı taşıyan oklardandır. Gene bir zaman gelir bu oklardan yay olur. Şimdi bizler birer yay olduk; çocuklarımızı geleceği mutlandıran birer yaşam oku yaparak ileri zamanlara fırlatmak için, önkoşulsuz bir sevgi ve şefkatle esneyebilmeliyiz.

Çocuklarımızın önüne kutsal dağlar gibi dikilip, dogmatik geçitler gibi açılmayalım…

Bir şey var ki hiç unutmayalım: Hayat bizi çocuklarımız kadar sever… Ve daha bile önemlisi, hayat bizi çocuklarımız kadar hatırlar…
***

Bu konuda dünya kadar söz dizip boynuma assam, gene de Mevlana felsefesinden bir kırıntı taşıyan karıncayı bile tartamam:

“Ağaçlara da, çocuklara da büyümeyi öğretemeyiz…”

Biz sadece kendi büyüme bilgimizi çocuklarımıza sorgulatarak onların düzgün büyümesine yardımcı olabiliriz…

Muharrem Soyek

 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..