Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Portakal Çiçeği ve FISILTI

http://blog.milliyet.com.tr/elvince

30 Kasım '07

 
Kategori
Sinema
 

Büyüklere masallar; Beyaz Melek...

Büyüklere masallar; Beyaz Melek...
 

Yüzümüze tokat gibi çarpabilecek bir gerçek, masal tadında kucağımıza dikenli bir gül dalı gibi bırakılmış.

‘ Burası huzurlu bir ev demiştin; ama burada kimsenin huzuru yok bilesin’ diyordu, Ali…Hiç yabancısı değiliz bu repliğin.Huzur ve insan, yan yana gelince huzur nerde?

‘Burada insanlar ölümü bekler, burası son duraktır.’ Ölümün beklendiği, sabrın hiç tükenmediği, çaresizlikten çarelerin üretildiği bir ev. Huzurun olmadığı, huzur evi sakinleri

Gözyaşı dökmeden izlenebilir miydi bu film? Ben izleyemedim. Sol yanımdaki koltukta oturan hanımefendi de ağlıyordu ve neredeyse yarıştık göz yaşlarımızla, sanırım ufak bir farkla ben kazandım. Ara sıra göz ucuyla bakıyorduk birbirimize; benim ağladığım sahneye mi ağlıyor diye. Belki de ağlamaya hazır (mı) gitmiştik.

Anacığını içinde bulunduğu zor şartlar nedeniyle bu huzurevine bırakmak zorunda kalan Musa; şişe dibi camları olan eski model gözlüğüyle, kırık dökük türkçesiyle… Hani dokunsan ağlayacak, omzunun biri hep eğik, hayallerinden başka hiçbir şeyleri olmayan ve bedenlerinden daha büyük yürekleriyle insan gibi insan olanlar vardır ya; işte onlardan biriydi Musa… Filmde birkaç dakika gözükmesine rağmen beni en çok etkileyen karakter oldu… Ne beylik laflar etti, ne vurdu ne de bağırdı- çağırdı. Sesiz bir haykırışla yaktı geçti yüreğimi… Bütün karakterler o kadar gerçeklerdi ki. Bu gerçeklik masal dilinde işlenmişti. İlginç karakterlerin bir o kadar trajik hayatları ve bazen komik halleri…Güçlü oyuncu kadrosu ve bu kadronun lokomotifi Yıldız Kenter…Ölüm sahnesinde, Yorgo’nun kucağında, huzur içinde teslim olurken Beyaz Meleğe, sanki saçlarını okşuyordum.

Filmin müziği tek kelimeyle etkileyici, ön yargımı üstümden atabilmemde büyük pay sahibi oldu.

Artık ilk izlenimlerimi burada bitirip, yüreğimin bir köşesinde sessizce tırnaklarını kemiren, ortaya çıkacağı anı bekleyen yaramaz küçük kıza söz vermek istiyorum…

"Ön yargıyla gittiğim ve fragmanlarından anladığım kadarıyla ağlamaya hazır olmam gereken, konusu kadar oyuncularının güçlü isimleriyle göz dolduran bir filmdi beyaz perdeden yansıyan Beyaz Melek…

Yer yer abartılmış replikler. Belki de bu abartılı replikler etkiyi seyirci üstünde arttırmak için gerekliydi. Böylece seyirci repliklere ve acıklı sahnelere takılıp film hakkında fazla düşünemeyecekti izlerken. Film

bittiğinde zaten yorulmuş olan seyirci, üzgün ve bitap “evet film çok iyiydi” diyecekti. Filmde eksik sahneler var gibi geldi bana , ara sıra sahneler arasında ki bağlantılar kopuyor gibiydi…Oyuncularının ilerlemiş yaşlarının sebep olduğu hareketlerdeki durağanlık ( bu bir abartıda olabilir ne de olsa tiyatro kökenli idi oyuncuların çoğu) ara sıra filmi yavaşlatsa da, doz katlanılacak düzeydeydi. İkinci bir Babam ve Oğlum olayı denmiş olsa da asla ikisi karşılaştırılamaz. Babam ve Oğlum da anlatım dili daha etkili ve gerçekti. Film hızını kaybetmeden sürdü bitinceye kadar.

Mahsun Kırmızıgül, kendi yetiştiği toplumun değer yargılarını öne çıkarmış, doğu mistiğini vurgulamaya çalışmış; ama son derece yetersiz kalmış bana göre… Film eksik notalarla çalınmaya çalışılan klasik bir müzik gibiydi.

Kayserili yaşlı asker filmin en komik(!) jönü, Atatürk’ün duvara asılı resmini selamlayarak, vatan hakkında rapor verirken aciz ve güçsüzdü(!). Takıldım kaldım bu ayrıntılara…Diyarbakır’da ağalarını karşılamaya gelen elleri tüfekli, atlı marabaların birden bire ortaya çıkışında son derece korkmuş ve minibüsün içinde titreyerek bağırmıştı “ herkes spora yatsın” . Şimdi bu replik nedir? Yıllarca askerlik yapmış bir erkek spor nedir? Siper nedir? Bilebilir değil mi? Bunu çocuklar bile ayırt edebilir… Yaşlı askeri komikleştirerek ve korkutarak ne anlatılmak istenmiştir. Hele tuvalet molasında Nejat Uygur’un özüne dönerek konuştuğu sahne ne filme, ne canlandırdığı karaktere hiç uymamıştır. Gereği var mıydı yaşlı askeri komikleştirmenin?

Filmin sonunda Mala Ahmet ( ağa), ölüm döşeğinde aile efradını etrafına toplayarak onlarla konuşarak özür dilemiştir. İncittiği, iyi bir baba ve iyi bir eş olamadığı için… Dokunaklı bir sahneydi, koskoca ağa özür diliyor evlatlarından ve karılarından…

Şimdi ben diyorum ki orada eksik birileri vardı. Marabaların neden bir kaçı yoktu? Ağa onlardan da özür dilemeliydi. Sizin alın terinizle kırk çeşit yemeğe kaşık sallarken ben, siz soğanı katık ederek yağsız bulgur pilavına kaşık salladığınız için özür dilerim. Ben çocuklarımı en iyi okullarda okutup son model arabalara bindirirken, siz eğitim alıp üstünüzden etkimi kaybetmeyesiniz diye çocuklarınızı okulsuz bıraktığım, şeyhlerle- şıhlarla korkutarak, cennetin kapısının anahtarının, ağanın gönlünü hoş tutmaktan geçtigini sanmanızı sağladığım için özür dilerim. Töre diyerek, sizi kan davalarının içinde, kendi çıkarlarım için kendi kanlarınızla boğduğum için özür dilerim…Demeliydi…

Bunları duymak isterdi belki birileri, tıpkı ben gibi…

Doğu ve batı karşılaştırılmış filmde ama o kadar yüzeysel ve kopuk yapılmış ki… Hem nalına hem mıhına vurmuş birileri…"

Aman, bunlarda ne? Ben bunları mı gördüm bu filmde, sen küçük, cadı kız ortalığı karıştırıyorsun, almalıyım artık elinden o klavyeyi. Sen sus bakalım…Büyüde gel…Beni resmen pişman ettin sana söz verdiğime. Ben ne güzel beğendiğim noktalara değiniyordum. Gereksiz böyle laflar. Harcanan emek, zaman… Film için harcanan para bunları nasıl göz ardı edebilirsin… İyi ki yetiştim, resmen polemik yapıyor küçük cadı…

Filme emeği geçen bütün emekcilere selam olsun...

 
Toplam blog
: 76
: 2902
Kayıt tarihi
: 06.11.06
 
 

"Yasamak sakaya gelmez,büyük bir ciddiyetle yasayacaksinbir sincap gibi mesela,yani yasamin disinda ..