Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Portakal Çiçeği ve FISILTI

http://blog.milliyet.com.tr/elvince

21 Eylül '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Büyüklere masallar- Kelebegin ölümü

Büyüklere masallar- Kelebegin ölümü
 

Yosun ve balık kokan, unutulmuş, yaşlı kasabada bir kız yaşardı. Kimsesiz ve yalnızdı. “Phryne” derlerdi ona, adını bilen yoktu. İpek saçları topuklarıyla oynaşırdı. Siyah gözleri ışıl ışıl, dudakları aşk ve yaşam isteğiyle doluydu. Her gece dalgaların çırpınarak sahille öpüştüğü yerde, iki damla gözyaşıyla güneşin batışını, ayın doğuşunu seyrederdi.

Mahzun ve kederli dönerdi kulübesine.” Mavra matia” yı söylerdi.Yanar yanardı, kimsesiz Phryne. Hülyalı, çılgın, delice arardı aşkı…

Annesi, hoyrat ellerin sunduğu şarap kadehlerinde unutmuştu hayatı ve ölüm geldiğinde daha Phyrne kadardı yaşı. Yüreğine saplanan bıçak mıydı koparan onu hayattan yoksa hayat çoktan kopmuş muydu ondan? Yavrusuna yaşlı balıkçı sahip çıkmıştı ve “Mavra matia” bırakabildiği tek miras oldu yaşlı balıkçının Phyrne´ye. Bir akşam üstü yorgun kalbi duruverdi sandalında “Mavra matia” yı söyluyordu.

Kimsesiz ve yalnızdı.“Mavra matia” yı söylerdi şakrak altın sesiyle…

Siyah saçlarında hep bir kelebek olurdu ki bu kelebek canlıydı ve saçlarının tek süsüydü. Örgülerini açar açmaz her sabah konardı saçlarına ve gece olup kulübesine varıncaya kadar Phryne, kelebek ağlardı. Saçlarının parlaması; kelebeğin gözyaşlarından derlerdi.

Birçok genç balıkçının aşkını reddetti. Aldırmadı onlara. Ağları örerken yorgun parmaklarıyla, gerçek aşkı düşlerdi, deniz altında da olsa bulacak ve tüm kalbiyle sevecekti ona gerçek aşkı sunan erkeği. Kasabanın kadınları kıskançlıkla bakardı çıplak ayaklarına ve belindeki kuşağa, toplayarak sıkıştırdığı etekliğinin altından gözüken bacaklarına. Ördüğü ağları sandalına koymaya çalışırken saçlarında güneşi tutsak ederdi; bilirdi bunu bütün kadınlar ve onu aralarına almak istemezlerdi. Kadınların aksine erkekler sürgün olmaya razıydılar onun gözlerinde.

Dalgaların çırpınarak sahille öpüştüğü yerde yemin etti bir gece; hiçbir erkeğe kalbini vermeyecekti, ta ki onu buluncaya, kalbini sökerek ellerine verebileceği erkeği buluncaya kadar. Düşünde gördü bir gece onu. Gözleri bir ejdarhanın gözleri gibiydi, saçları geceden bile karaydı ve sanki gece onun saçlarına bestelenmiş bir şarkı gibiydi. Kollarındaydı özlediğinin, dudaklarındaki alev bedenini yakıyordu, tuzlu teni tıpkı deniz gibi kokuyordu.

Bir gece daha girdi düşüne ejdarha bakışlı, gece saçlı, ateş dudaklı adam. Aşkın kokusu kaplamıştı her yanı, dilinde tuzun ve denizin tadı...

Bedeninin kıvrımlarında dolaşan sabah esintisi gibi hafif, sandalını bağladığı büyücü kayasının öğlen güneşinde tenini kavuran ateşi kadar sıcak elin tesirine kapılmıştı.Uykuy muydu onu esir alan yoksa aşk mıydı, bilemiyordu.
Son günlerde sebepsiz bir istekle uğradığı büyücü kayasının üstüne uzanan bedenini ısıtdıkça güneş, bedeni ve ruhu yoğun bir açlık hissederdi. Kanının akışı hızlanır, yutkunması artar, zar zor nefes alır tıkanan burun delikleri yüzünden ağzını açarak hava almaya çalışırdı. Ne olduğunu anlayamazdı. Titreyen, kasılan, kıvrılan bedenine bir an hükmü geçmez öne eğilerek haykırırdı.”Bu büyücünün işi olmalı”

Bu gece daha yoğundu yaşadıkları, aşk bu olmalı diye düşündü sabaha kadar ateşler içinde yanarak, sanrılarla uyudu.

Artık gelmiyordu ejderha bakışlı, gece saçlı, ateş dudaklı aşkı düşlerine. Kaç gece bekledi onu dalgaların sahille öpüştüğü yerde. Büyücü kayası yak(a)mıyordu tenini, aşkı tanımıştı. Kaç ay geçti bilinmez, gecenin bestesi susmuştu ve Phyrne hala bekliyordu. Susmuştu “mavra matia”

Görünmez oldu… Deniz kabardı ve sordu ayla güneşe; Phyrne’nin hülyalı iki damla gözyaşı nerede? Güneş battı boğulurcasına, ay gülmedi eskisi gibi. Günler ardı ardına hep böyle geçti. Aşk fısıltılarıyla dolan kulübeden gelmedi hiçbir sevdalı nağme. Kaybolmuştu, karışmıştı sanki ebedi sonsuza. Belki bu gece gelir diyerek, güneş battı, ay doğdu Phyrnesiz…

Balıkçılar korkarak kulübesinin penceresinden içeri baktılar bir sabah. Yoktu. Ah zavallı, kimsesiz, hülyalı güzel Phyrne doyamamıştı gençliğine. Çok aradılar bulamadılar onu. Belki de o bulmuştu hülyalı aşkını.

Dalgaların çırpınarak sahille öpüştüğü yerde, bir gece dalgalar sahile ufacık bir kelebeğin ölüsünü bıraktılar yavaşça, incitmeden; ama gören olmadı…

Not: Babamın,yıllar önce yazdığı şiirlerini topladığı defter bende durur. Bu seçilmiş ( kardeşlerim matematiksel insanlardır) hissetmemi sağlar. 1964 yılında gencecik bir delikanlıyken yazdığı bir şiiri okudum bir kaç gün önce, hissettiklerimden bu blog çıktı ortaya... Kimsesiz ve hülyalı bir kadının, aşkı ararken sonsuza karışması...Bir kelebek kanadı kadar narin ruhu dayanamadı onu terkeden giden aşka. Düşünün ki bu aşk ilk ve sondu, başka yaşanmadı... Aşk tek kişiliktir...

 
Toplam blog
: 76
: 2902
Kayıt tarihi
: 06.11.06
 
 

"Yasamak sakaya gelmez,büyük bir ciddiyetle yasayacaksinbir sincap gibi mesela,yani yasamin disinda ..