Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Temmuz '18

 
Kategori
Deneme
 

Büyülü Akşam

Büyülü Akşam
 

Akşamın Büyüsü


 
Lacivert bir gökyüzü altında sahilde bir bank üzerinde oturmuş o muhteşem yıldızlı alemi seyrediyorum. Hafif bir rüzgar yüzüme değiyor. Bir kaç adım önümde, gözleri denize  fırlattıkları ışıklı oltalara takılı, umutla bir kıpırtı bekleyen amatör balıkçılar var. Umut fakirin ekmeği denirdi, şimdi umut artık herkesin ekmeği oldu. Öyle baş döndüren bir değişim yaşanıyor ki dünyada, bunu geçmişle bağlarının giderek koptuğunu hissettiğinde daha iyi anlıyor insan. Anılar bazen gözlerinin önünde beliriyor, elle tutacakmış gibi yakın hissediyorsun kendini, ama hayır, hızla uzaklaşıyor senden, yüzünde bir buruk tebessüm kalıyor geriye.
 
Bunları düşünürken balıkçılardan biri acele ile ve hızla çekti oltasını denizden, oltanın ucunda pırıl pırıl gümüş renginde bir balığın son çırpınışları, benim duyduğum hüzün balığın akıbetini değiştirmiyor tabi. Kısmetini, oltanın ucundan çıkarrıp yanındaki kovanın içine atan balıkçı ise bütün bunlardan habersiz, belki de amatör balıkçılığın ötesinde, evin, çocuklarının rızkını çıkardığı için mutlu idi.
 
Ne diyordum, ah, tabi ya, anılar, bir görünüp bir kaybolan anılar: geçmişte en hüzün bırakanları bile bugün büyük özlemlerin nedeni olabiliyor. Pek tabi, insan yaşarken ileride böyle düşünebileceğini kestiremiyor. Aklımdan bunlar geçerken bir başka balıkçı daha kızla ve telaşla asıldı oltasına, ne var ki denizden çıkan oltanın ucu boştu bu kez. Bazı balıklar da böyle akıllı olur işte, yeme aldanmayıp tuzaktan kaçmayı başarmış. Balıkçı hafifte söylenerek yemini tazelerken ben de içimden keyiflendim. Balıklara özgürlük, diye bağıracak değildim elbet...
 
Oturduğum bankın arkasında lüks ve pahalı bir balık lokantası var. Yanındaki oto parkta da, hemen hepsi son model arabalar. Tabak, çatal, bıçak şikırtıları arasında ve derinden gelen latin müziğine şen kahkahalar karışıyor. Ne yaman çelişki, önümde ama rızkı ama zevki için denize olta sallayan balıkçılar, arkamda aynı balık için kabarık faturalar ödeyen insanlar. Hayat böyle işte.
 
Uzaktan, süslü püslü arabası ile mısırcı göründü, canım da bir çekti ki haşlanmış mısırı, sormayın. Biraz yaklaşınca el ettim, gülerek geldi. Ustam, şöyle iri taneli, iyi haşlanmış bir mısır ver bakalım, dedim. Hemen abicim dedi ve elindeki maşa ile kazanın içini şöyle bir eşeleyip büyücek bir koçanı çıkardı, yapraklarına sardı uzatırken, şöyle biraz da tuzlayıver ama çok değil dedim. Hafif tansiyonum var ama mısır da tuzsuz yenmiyor ki. Tabi abicim dedi, tuzluğu şöyle bir gezdirdi üzerinde ve sıcacık mısırı uzattı, oh, tam da ağzıma layık. Parasını ödedim. bir baş selamı verdi ve arabasıyla o da rızkının peşine düştü.
 
Önümde balıkçılar, arkamda tabak, çatal sesleri, kahkahalar ve latin müziği eşliğinde ben de keyifler mısırımı dişlemeye başladım. Sindire sindire, müziği de özümseyerek mısırımı bitirdim, ve koçanın suyunu emmmeye başlsım, çocukluğumdan beri böyle yaparım ve bundan büyük zevk alıyorum. Yavaş yavaş doğruldum, mısır koçanını yakındaki çöp kutusuna attım, sahi boyu yürümeye başladım.
 
Gökyüzü yıldız yıldız, çevredeki kafelerden birinden bir akordeon sesi yükseldi, lacivert akşamın büyüsü devam ederken içimde bir huzur evin yolunu tuttum...
 
 
 
Toplam blog
: 220
: 2018
Kayıt tarihi
: 02.07.06
 
 

Yazmak, ufkun da ötesine taşan engin bir serüven gibi gelir bana ve gençlik yıllarımdan bu yana v..