Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ekim '08

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Büyülü toprakların bereketi

Büyülü toprakların bereketi
 

Büyükbabamın üzüm bağında geçti çocukluğumun yazları. Sevgiyle ve sabırla yetiştirilen üzümlerin içinde. Bağevinde neşe içinde yenilen lezzetli yemekler... Ve rahmetli büyükbabamın gözü gibi baktığı asmaların üzümleriyle tek tek konuşması, onlardan ayrılık zamanı geldiğinde vedalaşması gözümün önünden geçti teker teker. Geçtiğimiz yıl güz mevsiminde... Bağbozumunun tatlı telaşını yıllardan sonra tekrar yaşadım.

Kavaklıdere Şarapları'nın düzenlediği Kapadokya davetine hayır diyemedim. Rehberimiz Metin Gökşen ve Kocabağ Satış ve Pazarlama Müdürü Memduh Erdoğan ve Kavaklıdere Şarapları'nın basın danışmanı Elif Erol karşıdı bizi.
Kapadokya'ya ilk kez geliyorum. Göreme Acık Hava Müze'sindeyiz. Rahibeler ve Rahipler Manastırı'nın arasından geçerek girdiğimiz heybetli kayaların oyuklarında Aziz Barbara Kilisesi, Aziz Basil Kilisesi, Yılanlı Kilise'yi, mutfak ve yemekhane bölümünü geziyoruz. M.S. 4. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar yoğun bir şekilde manastır hayatı yaşanmış. İçeride keşişlerin hücreleri ve bir çok kilise ile yamaçlara oyulmuş güvercinlikler var. Büyülenmiş bir şekilde ayrılıyoruz Göreme'den.

Kızılırmak kenarındaki Avanos'da öğle yemeği molasından sonra Kavaklıdere'nin 1600 dönümlük bağlarının içindeyiz. Bağda hiçbir şey göründüğü gibi değil. Toprak, sert görünmesine rağmen yumuşacık, sanki bulutların üzerinde yürüyoruz. Bölgenin yerel üzümü Emir yemyeşil ve ekşi görünmesine rağmen çok tatlı, aynı şekilde Chardonnay'de. Hasan Dağı ve Erciyes'in faal olduğu zamanlardan miras kalan sadece büyülü peribacaları olmadığını aynı zamanda üzümlere de eşsiz lezzet veren toprak yapısının olduğunu öğreniyoruz. Yöreye özgü hava şartlarını gece ile gündüz arasındaki 20 dereceye varan ısı farklılıklarını da...

Bugün beyaz, yarın da kırmızı şarap tadımı var.

Fabrikada üzümlerin serüvenini dinliyoruz. Üzümler el bebek gül bebek, aman yorulmas›ın aman çizilmesin diye üzerlerine nasıl titriyorlar şaşırırsınız, tıpkı büyükbabam gibi. Tek tek kadehlerde izliyor, kokluyor, tadıyoruz. Her birinin aroması farklı. Emirsultan, Narince, Narince Chardonnay, Emir Narince ve Prestij Narince. Küresel ısınma asmaları da etkilemiş. Üzümler tatlandıkça alkol oranı daha da artmış. Daha sonra Memduh Bey'in köyünde doğal kayaların içine oyulmuş Kocabağ tesislerini gezip, konaklayacağımız otele doğru yola cıkıyoruz.
Nevşehir'e 7 km uzaklıkta bulunan Uçhisar'dayız, "Kale" ile burun buruna... Kale bildiğimiz kalelerden değil. Birbirine merdivenler, tüneller ve koridorlarla bağlanmış odalar, kiliseler, etrafında bulunan peribacaları Roma döneminde oyulmuş mezarlar. Katman katman... Bütün vadi ayaklarımızın altında... Hava kararırken silik soluk yanan ışıklar sayeside başka bir gezegene ışınlandık sanki. Hava çok mistik...

Bu dünyadan sıkıldınız mı? O zaman siz doğru Uçhisar'a... Ve bizim yarın gezeceğimiz ıssız vadilerde yürüyüşe çıkın, peribacalarının arasnda kaybolun yeter.

Gezimizin en heyecanlı bölümü olan yürüyüşe sabah erkenden Çavuşin Köyü'nün karşısından başladik. Akdere yani Aşk Vadisi'nden, Garipler Vadisi'ne ve Göreme'ye kadar devam ettik. Tüf adını almış volkanik pembemsi ve beyaz katmanlardan, jelibon gibi kayalardan geçerek vadinin gizemli derinliklerindeyiz. Manzara karşısında nefesimiz kesiliyor. Oldukça zorlu etabı atlattıktan sonra ise yabani elma, erik ve böğürtlenlerin tadına baka baka yürüdüğümüz dere yatağında "Garipler" denilen peri bacalarının içinde kendimizi kaybediyoruz. Fazla dağılmadan Mustafapaşa'ya eski adı Rumca Sinassos'a gidiyoruz. "Asmalı Konak" filminin çekimlerinin yapıldığı konak eski ilgisini kaybetmişe benziyor. Ama yine de misafirleri var. Bu güzel konakta öğle yemeği molası veriyoruz.

Gezi sona ermek üzere tekrar Uçhisar'dayız. Güvercinlik Vadisi ve mitolojide tanrıların tanrısı Zeus'un evlerinden biri olan Erciyes Dağı manzaralı "Kocabağ Kav Butik"teyiz. Önce neşeli "Lal"in tadına bakıyoruz. Sonra da kırmızıların. Ülkemizde daha çok kırmızı şarabın tüketilmesi, beyazların üretimini etkilememiş. İki dönümlük bağın yanında kurulan butik içinde Kapadokya'nın en güzel yerli ve yabancı şaraplarını bulmak mümkün. Turların uğramadan geçmedikleri bir yer olmuş. Sıkıştırılmış şarap kültürü ve Kapadokya gezimiz bittiğinde kendimizi gerçek dünyada buluverdik.

Bu kış gününde farklı bir yer arıyorsanız adresiniz Kapadokya olsun... (Milliyet Sanat Şubat 2008)
Not: Bağbozumu turları ağustos ve eylül aylarında düzenleniyor.

 
Toplam blog
: 18
: 3826
Kayıt tarihi
: 07.11.06
 
 

İstanbul doğumluyum. Güzel Sanatlar'ın Grafik bölümünden mezunum. Sanatın bütün alanlarını seviyorum..