Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Nisan '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Büyümek...

Büyümek...
 


Büyümek... Kelimenin kökü büyü... -mek, -mak bize öğrettikleri gibi mastar eki... (Dilbigisinden aklımda kalan nadir bilgilerdendir, kullanayım dedim...) Sanki büyümek büyülü bişeymiş gibi... Demek ki ondan çocuklar hemen büyümek ister, büyülü sandıkları için... Yoksa boy kelimesinden dönüşerek mi gelmiş; hani boy atmak, boylanmak; büyümek demek gibi... Bilmiyorum bunu dilbilimcilere sormak gerek....

İzlediğim bir filmde 'büyümenin en kötü yanı farkında olmadan olması' diyordu. Farkına varmıyorsun büyüdüğünün. Ben mahallede baş mı tumba mı kavgası yapıp mahallenin tüm erkek çocuklarını üterken miskette; mahalledeki ablalarımız kocaman gelirdi bana. Kocaman kadındı onlar. Üstelik kocaman oldukları zaman benim şimdiki yaşımdan 10 yaş küçüktüler hepside.

70. yaşını kutladığımız arkadaşımızın annesi doğumgününde elini yüreğinin üzerine koyarak 'Burası hala genç ama bu ayaklar taşımıyor artık. 70 yıl ne zaman geçti, nasıl geçti anlamadım hiç' dedi.

Büyümek nüfus kağıdındaki yaşın çoğalması mı demek?... Bu dünyada geçirdiğin zamanın çoğalması?... Yaşlanmak=büyümek mi?... Yoksa büyümek bir çocuk yiyeceği markası mı sadece... Derinin buruşması, çizgilerin artması... İç organlarının ve bedeninin miadının dolması, kullanım süresi uzadıkça çıkardığı arızaların artması, modelin ve markanın eskimesi, yedek parça bulma ihtimalinin gittikçe azalması mı?...

Büyümek sorumlulukların artması, ödenen ve ödenecek bedellerin kabullenilmesi, alışmak, kabullenmek, kaybetmeyi öğrenmek, olan biten, olabilecek herşeye hazırlıklı olmak, kararlar almak ve bu aldığın kararların sadece kendi hayatında değil yakınında olan ve sevdiğin insanların hayatında yaratacağı değişiklik ve etkileri göze almak, hesap kitap yapmak, haddini bilmek, aşırılıktan kaçınmak, zarar ziyan dökümü yapabilir duruma gelmek, mizan çıkaracak bilgiye sahip olup kar zarar hesaplarını iyi bilmek demek mi?...

Yürümeyi öğrenen bir çocuk yorulunca hemen kucak der olmadı ağlar zırlar ve amacına kavuşur.. Gitme sorumluluğunu anneye yada babaya yükler ve keyfine bakar... Ama büyükseniz artık yürümeyi biliyorsunuzdur, kimseye beni götür diyemezsiniz... Ağlasanız zırlasanızda kimse dönüp bakmaz... Kendiniz gitmelisiniz... Gidemiyorsanız oturursunuz bir köşede ve geride kalmayı, bedellerini ödemeyi kabul edersiniz...

Sana soru sorup yada fikirlerine değer verip ağzından çıkacak cümleleri dikkatle dinleyen belki de kendi hayatındaki çok önemli dönüm noktalarında senin söylediklerinle yolunu belirleyip, tercihlerini yaparken senin söylemlerini dikkate alan insanların olması beni çok korkutuyor. Ya yanlışsa söylediğim belki başka bişey seçse geleceği için daha faydalı olacaksa, kendi kararları daha doğru olacaksa?...

Büyüksen eğer çokta emin olmasan da söylediklerinden karşındakiler dinliyor ve ciddiye alıyor seni... Bu deneyimi çok yakınlarda yaşadım ben. Aslında tamamen korkudan kurduğum cesur cümleler gerçekten cesurmuşum gibi alınıp bana cesur, kararlı ve ne istediğini bilen insan muamelesi yapıldı. Bunu yapanlarda benim onların korkusundan cümle kurduğum insanlardı.

Büyümek sunabilecek önerilerin olması demek ki öneri sunabilmek için biraz fikrin olması gerek. Buda her konuda biraz bişey bilmeyi gerektiyor. Peki sadece büyük olmak sunduğun öneriler hakkında fikrin var demek mi oluyor?... Sadece büyük olmak önerinin ciddiye alınırlığını getiriyor mu?...Tecrübeli olduğun varsıyalarak hata payının az olabilirliği düşünülüyor. Herkesin tecrübesi kendine değil mi?...

Çocukken kurduğum ilişkilere bakıyorum salt samimiyet... Başka hiç bir nedene dayanmıyor. Arkadaş olurken ne karşındakinin sınıfsal ve sosyal konumu, ne siyasi görüşü, ne ekonomik özellikleri hiç bişey yok aklında hiç bişey... Salt ve saf samimiyet... Büyüdükçe bakıyorsun kurulan ilişkilerde süzgeçlerin oluşmuş insanları önce o süzgeçten geçiriyorsun, en azından ortak bakış açımız olsun yoksa ne konuşuruz diyorsun. Sonra bakıyorsun aslında herkesin eleme kriterleri var. Ön elemeyi atlatamayan yarışmaya bile giremiyor. İşte tam bu noktada eleme kriterleri insanların hayata bakışını ve duruşunu belirliyor.

Bu konu böyle uzar gider. Velhasıl büyümeyi sevmedim ben. Daha çıkarcı ve hesaba kitaba dayalı, kimse kimsenin gözünün yaşına bakmaz oluyor daha bir, daha samimiyetsiz, daha karamsar ve rengi pembeden çok uzak. Üstelik çok korkutucu...

Napsakta büyümesek?...

 
Toplam blog
: 40
: 657
Kayıt tarihi
: 14.11.07
 
 

49 yaşındayım.. Kamuda memur olarak çalışıyorum. Aynı zamanda amatör bir tiyatro ekibiyle 18 yıld..