Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ağustos '08

 
Kategori
Güncel
 

Büyümez ölü çocuklar

Büyümez ölü çocuklar
 

Ne zaman güzel bir şey olsa, güzel bir şarkı ya da şiir dolanır dilime. Kötü bir şey olduğunda da hüzünlü şarkılar, şiirler vardır dilimde. Sabah haberlerinin ardından Nazım'ın ' Kız çocuğu ' adlı şiiri döküldü dudaklarımdan. Ha Hiroşima, ha Konya, ne farkı var ki ölüm çocuk yaşta çaldıysa kapıları ansızın?

Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler
.

Ülkece bir acıyı henüz küllendirememişken, ikinci bir acıyla uyandık, hüzünle dolu bir yüreklemerhabalaştık ağustosun ilk günüyle. Gündem ne kadar da hızlı değişiyor dedim kendi kendime. Bir kez de olsa güzelliklerle değişse diye iç geçirdim.

Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.

8 ilâ 16 yaş arasındaymış hepsi de. Hiç büyümeyecekler, büyüyemeyecekler. Dağın yamacına yapılmış, çocuk sevincini besleyecek hiçbir şeye yakın olmayan bir bina oldu mezarları. Hastaneye kaldırılanlarda yanıklar olduğunu duydum, yüreğimin yangını daha da alevlendi.

Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.

Milliyet Blog'da hep güzellikler yazmak istedim. Siyaseti, ekonomiyi, günceli başkaları da yazıyordu zaten. Haddimi bilerek bunları iyi bilenlere bıraktım. Hem en iyi bildiğim şeyleri yazmak daha doğru değil miydi? Ben sevgi insanıydım en başta; ağaca, çiçeğe, böcü börtüye tutkun. Güzellikleri yazarken gerçeklerden kaçmıyordum zaten.

Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.

Yaşamın herkes için güllük-gülistanlık olmadığını gayet iyi biliyorum. Son bloglarımda gencecik ölen arkadaşımdan ve ölümden söz etmiştim. Bu son haber darmadağın etti beni. Elim güzellikleri yazmaya uzanamadı. Öyle bir haldeyim ki, çocukken ipe dizip öğretmenlerime götürdüğüm yasemenleri, portakal çiçeklerini, bahçede yaptığım çamurdan heykelleri, sıcacık mayıs pidesinin kokusunu sanki bir daha yazma hevesim olmayacak gibi geliyor ister istemez.

Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.

Elinde cam kaplı, iki kapaklı macun kutusuyla köşe başından dönen Macuncu Bekir amca geliyor gözlerimin önüne. Bayram günlerinde dört gözle yemeyi beklediğim şemsiye çikolatalar geliyor bir de. 40 yıl sonra, her cumartesi-pazar çağırılmadan kapımızı çalan minik simitçim Yunus'a da almıştım kaç bayram aynı çikolatadan. İstedim ki onun da anılarında şemsiye çikolata olsun.

Şeker yemek bir yana, dağın yamacında solan gül gibi bir çocukluk oldu onlarınki. Yakalarına bir saat çiçeği takamadan, kamıştan kemer öremeden, tırnaklarına gelincikten koparılmış yapraklarla oje yapamadan, muşmulanın çekirdeklerini çıkartıp içine asma filizi doldurup dolma yaptım diye çığlıklar atamadan, elma şekeri, şemsiye çikolata yiyemeden...

Onlar bunları yaşayamadığı için, yaşadığım o güzelim çocukluk yıllarımdan utanıyorum!!!

 
Toplam blog
: 261
: 2212
Kayıt tarihi
: 23.07.07
 
 

1954 Antalya doğumlu ve Antalyalı'yım. Ülkemin ve özellikle bu şehrin sevdalısıyım. Sanatın pek çok ..