Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '11

 
Kategori
Deneme
 

Büyümüş de küçülmüş!

Büyümüş de küçülmüş!
 

Çatal dile sahip olmak kolaylaştı; küçük bir müdahale yeterli. Resim int. alıntı


Birçok dilde, farklı sözcüklerle, eşdeğer anlamda kullanılan kalıplaşmış sözcükler ne anlatırlar? 

Övgü yergi? Şaşkınlık? “Arkasından nazar değmesin maşallah” Gelir ya da gelmez ise ne değişir? 

İllallah, alimallah? Bravo? 

Dil sanatı: Yaralar. Dağılmışı derler toplar; isterse topa tutar. 

İkiyüzlüdür. Haşır neşir olanlar bilirler. 

Sanat ve sanatın dalları: Saymakla biter mi? 

Sanata hizmet etmek için yaratılanlar: Yüce’nin bahşettiği yetenekle dünyaya gözlerini açarlar. 

Doğadaki elmas misali… 

Sanatçı unvanını hak edebilmeleri için işlenmeleri gerekir. 

Ortam, mekân, doğru zamanda doğru yerde bulunmak gibi sayısız unsurların bir araya gelmesi kaydıyla sanatçı adını duyurabilir yeteneğini sunabilir. 

Kimi çok kazanır; kimisi alkışla karnını doyurur. 

Kimi dayak yemediğine, sürgüne gönderilmediğine duacı olur. 

Kader, kısmet, şans denilir karşı kıyıya geçilir. 

Karşı kıyıya geçtikten sonra bazen gecikmeli olarak şan şöhret gelebilir. Bu duruma mirasçılar sevinir. 

Melekler dayanamaz karşı kıyıdakine haber verir. 

“Hadi yine iyisin; kitapların peynir ekmek gibi satılıyor; torunlarının torunları senin zürriyetinden oldukları için cümle âleme caka satıyor. 

Ben öyle olduğuna inanırım. 

Sanatçının büyüğü küçüğü, ünlüsü, ünsüzü, alaylısı, mekteplisi… 

Yüce’nin izniyle nereye lâyık görülmüşlerse orada sanatlarını icra ederler. Yaratıcının yarattığı şaheserlerle bir nebze olsun kıyas edilemese de… 

Sanatçıların eserleri de yaşama renk katar mutlu eder. 

Ressamın fırçası: Ressamı her zaman ele vermez; oldukça sadıktır. 

Çünkü fırça dara geldiğinde: “Gözleriniz ayva görebilir ama ben armudu resmetmiştim” diyebilir. 

İnleyen, coşturan, yasa boğan, güç veren nağmeler: Bestecisini, güftecisini, icra edenini… Karun, vezir edebilir. 

Müzik sanatı bir başka dünyadır; onunla uğraşan sultan olur, âşık olur, verem olur. Kimse ondan bucak bucak kaçmayı düşünmez. 

Ruhun gıdası da arada sırada kırmızımsı kart görür. 

Karikatür sanatçıları da… 

…Amma velâkin yazı sanatı denilen o dalın meftunları icabında “yazanı” Allah yarattı demeden alaşağı edebilirler. 

“Falso verdi” Türkçe değildir biliriz, anlamını bilmeyen yoktur o yüzden yeri geldiğinde kullanırız çünkü çok şey anlatır. 

Yazılı ifade iz bırakır, yazanın art niyetini; acımadan ifşa eder. 

İnsanoğlu: Kurslara mekteplere giderek Allah vergisi yeteneğini geliştirebilir. Yetenek olmazsa; ne mektep ne kurs bir işe yarar. 

Dil sivridir, pabuç gibidir derler. Güzelim uzuv… 

Günahsızdır. Beynin emrinden dışarı çıkamaz. 

Beyin emrederse ortaya çıkar; boyundan büyük sevimsiz tenekeden yakıştırmalar yapar. 

Hicap; saygı duyulmadıkça; yetenek olmuş ne yazar? 

Sözlüğünde “Mütevazı” sözcüğü eksik olan çıkmaz sokaklarda kendini yitirdikten gayrı; hayrı kime dokunur ki? 

“Yolculuk et, borç ver, dalına basar gibi yap hatta dalaş” 

O zaman belli olur; sadık dost, iyi arkadaş… 

Büyükler: Bunun gibi buna benzer lakırdılar etmişler. 

Normal şartlarda herkes: Hanım hanımcık, haşa beyefendi… 

Stres faktörü: Su yüzüne çıkarırmış karakterleri… 

Büyümek de küçülmek de kendi elimizde deriz. Derler. 

O hassas ayarı dengede tutmak için ip cambazı mı olmalıyız? 

Cambazlık da yetenek ister. 

Keşke dilin kemiği olsaydı. 

10 Haziran 2011 Cuma 

Alev Meisel/Berlin 

 

 
Toplam blog
: 584
: 853
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Dinleyenin olmadığı yerde anlatmanın önemi! Nasıl YAZAN oldum. 'Yalnız doğar, yalnız göçer' eskile..