Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Temmuz '20

 
Kategori
Şiir
 

Buyur Bebek İşte Dünya!

 

Ağlayarak geldin bebek, bitti rüya

Buyur buradan yak, işte dünya

Eben karşında, anan sırtüstü yatmakta,

Kim bilir peydahlandın, hangi yatakta?

 

Kaderin başladı, buyur bu yatakta

Dertlerden dert beğen, sakın aldırma

Başlayan bitiyor bir sonraki ufukta

Açlığını açlık bil, aman bir şey aşırma

 

Alışıp, âşık olacaksın anne kokusuna

Varsa süt emeceksin, işte yemeğin

Benliğin akıp gidecek, dokusuna

Vermeden alamayacak yoksa emeğin

 

Sesler duyacaksın nefeslerle çıkan,

Onlardır işte senin hareketli aynan

Kaptıracaksın kendini saçma sapan

Doğru gelecek başta her güzel yalan

 

Gördüğün farklılıklar kendine ait

Duyduğun sesler, değildir sesin

Bir yola düştün, dünya vesait

Dünyada daha neler öğreneceksin

 

Karşından yüzlerce yüzler geçecek

Dostu düşman, düşmanı dost bileceksin

Zaman makinesi işte bu gerçek

Acı tatlı nice günler göreceksin

 

Nice doğumlar olur her gün dünyada

İstenenlerden ne çok istenmeyenler

Saraylarda, kimi metruk gecekonduda

Doğup yaşar, dünyadan gelip geçenler

 

Seçmedin, annem babam dediğini

Doğru bildin, çoğu kez beğendiğini

Gün doğmadan doğar yıldızlar, ayla

Yaşayacaksın sen de kendince hayla

 

Her zaman birbirinden farklıdır an

Öyle de böyle de geçer gider zaman

Dünyadır geldiğin iki kapılı han

Yoktur doğup da dünyada kalan

 

İlk adımın ne büyük gelecek sana

O adımlar götürecek seni yollara

Şaşırdıkça şaşıracaksın gerçi ama

Gördüğün her yol ayrılacak kollara

 

Korkmayı öğreneceksin yakan sobadan

Zaman geçmez üşüyüp hasta olmadan

Yardan ayrılmaz, ayrılır anadan babadan

Aynısını yapmıştı gerçi, öğrendin onlardan

 

Düzenler içinde düzenler göreceksin,

Gördüğün şeyleri kendinden bileceksin

Sana verecekler renkli bir kimlik

Aynı renkler arasında birincilik.

 

Her gün bir serap, göze hoş görünmekte,

Dünya seyirlik, dün görünen, bugün yok,

İnsanoğlu dünyaya serildikçe serilmekte,

Sabah aç kalkanlar, akşamleyin tok.

 

Hikâyelerle, masallarla büyür küçüğüm,

Gün bitmeden, başlar yepyeni bir düğüm

Mücadele ediyor, en son hayatta kalanlar

Doğruyu önüne katmış, sürüyor yalanlar.

 

Coğrafyan yahşidir kimyanla yoğrulur

Kimi soğukta kimi güneşte kavrulur

Renklerin cümbüşünü sen dünyada gör

Birinin fikrine başkası sağır ve kör

 

Sorular sormaya başladığın zaman

Çocukluğundan sonra cahilliğine ver

Ezberlenmemiş bir hayat ne yaman

Sisli tepenin arkasında uzakta bir yer

 

Değişimin kendisi, değişmez devam eder

İnsanı en çok yine insancıklar heder eder,

Aynı anadan habersizce doğanlar,

Tenhada kıstırınca birbirini boğanlar.

 

Her insanın kendince vardır bir tesiri

Yüksek perdeden söylenmekte sözler

Özgürleşirken olmaya değer mi esiri

Yalanı saklamaya yeter mi o gözler

 

Hazır ol, yolcusun sen de gideceksin,

Dedenden kalmıştır en sevimsiz esin,

Zümrüdün altınlarınla birleşip gelsin

Sessizce soğuk mezar taşını beklesin.

 

Zaman değişir, sözler kalır açıkta

Son yaprak rüzgârını bekler ağaçlıkta

Gölgelere gönül verenler umutsuz aşkta

Son demini yaşar terk edilmiş taşlıkta

 

Her coğrafya, birbirinden sözde bağımsız

Büyük dağlar, yaşayamaz büyük ortaksız

Dağların ağaçlarının içinde yaşayan kurt

Herkes layığınca, bulmuştur belki bir yurt

 

Büyümüş bakın incecik o eski dallar

Yolunu şaşırmış düz ovada budalalar

İçinden geçen ne belli, dilinde ballar

Kardeşi kardeşe kırdırır, düşmanlar

 

Herkesin kendince vardır derdi

Ekenler sonunda ektiğini derdi

Bu dünya kimlere neler verdi?

Âşıklar imkânsıza gönül verdi

 

Zamanın kendisi, içirir insana, zehri

Ağır yol alır, kendinden geçen gemi

Düşünce toprağa, anlayın bitmiştir feri

Tadı kaçık bardakta son çayın demi

 

Anlatılır ne de güzeldir hikâyesi

Unutma belki de başkadır gerçekleri

Bazıları kendinden bilir herkesi

Solar kuruyan o dalların çiçekleri

 

Sen ne söylersin? Ne anlar dinleyen

Kendi bildiğini, kendince saklayan

Acıtır bir zaman her dile gelen

Yüzü gülerken, içi kan ağlayan

 

İçinde neler uyur uyanır her sabah,

Gez dolaş, sefa sür der mi gerçek ozan?

Seyir Tepesinde, zevkle söylenen ah

Kendi yaptığını, kendi bozar her an

 

Hayat dediğin ciddi bir komedi

Yalansız da yaşanmıyor gitmiyor hani

Atıcılar neler, neler demedi

İnansan da olur, inanmasan da yani!

 

Tarih ne zaman başladı? Bilmem ama

Bizimle başlayan, bizden kalır geriye

Seni karşılamak için çıkanlar cama

Başlayan muhabbet, gidiyor bak nereye.

 

Toz bulutu iken birleşirdi zerre

Toplanan dağılırdı çoğu kere

En yağız atları ürküten küçük fare

Herkesin zerresini taşır dere

 

Taşlarla kesilirdi, büyük kaya

Yarından sonraya gelecek aya

Hepimizin içinde hayal bu ya

Göğe yükselip, çıkacağız aya.

 

Bitti derken başlar yeni başlangıçlar,

Kim durursa dursun durmuyor zaman

Uçup gidiyor gökteki son kırlangıçlar

Hayaletlerle düello yaparken insan

 

Ufukta yaklaşmaktadır, son gemi limana

Yalancılar, korkudan gelir her gün imana

Dillerde başlar, ölünce ilk çürümeler

Kurtçuklardan hazır diller için kümeler…

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..