Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ocak '11

 
Kategori
Deneme
 

Büyüyememek...

Büyüyememek...
 

Bir çocuğun, yapmak istemediği bir şeyi yaptırmak için önüne koyulan oyuncaklarını, kandırıldığını bile bile oynaması gibi delice bir istek ama kandırılmışlığın guru kırıklığıyla köşede oyuna susarken, ruhumu, ilginç iki oyuncak parçası için satıyorum bu kente! 

En sevdiğim oyuncağımla en az oynayıp, odamda ona hasret büyümem gibi yaşıyorum bu hayatı; en sevdiğim yanlarına dokunmadan… Yanından geçip gidiyorum… Çocukken yemeyi sona sakladığım çikolatalarım gibi, doyup da zevkle yaşayamıyorum en hasret kaldıklarımı. Karanlıktan korktuğu için uykusuz kalan çocuğun, onu evde yalnız bıraktıklarında attığı gibi çığlık atıyorum bazen ama kapılarını kilitlemiş, beni de içinde unutmuş bu şehir!!! 

Tabakta yarım kalan yemek gibi ağlıyorum yalnızlığıma; “ne çare”li cümleler esliğinde bir 70’lik rakıyla bazen ki o rakı, ağlayan çocuğa, emzik batırılıp verilirdi sussun diye… Ve ağlayan çocuğa bile meme verilmiyor bu kentte, rakıyla uyuşturulmadan! Bir çocuğun karışları ne kadar yer kaplarsa bu şehirde ben de o kadar yok oluyorum tırmaladığım köşelerde ve aynı köşelerde, köşe kapmaca oynayanların ebesi seçilen de hep ben değil miydim küçükken ki büyünce oyunlarına bile alınmayan… 

Bitmesin diye yudumlarımı küçülttüğüm hayallerimi, başkasının satın almasına kızamıyorum bile. Çünkü biliyorum ki bir çok hayali olanlara “kararsız” deniyor benim yaşadığım yerlerde ve o kararsızlar, deneme-yanılma sonrasında ünlenince “kişiliklerindeki yetenek” patlama yaşamış oluyor nedense!bir insan, işsiz bir deneyense “bir zıkkım olmaz bundan” olurken pencere ardı konuşmalarda; işine kavuştuktan sonra “azmin zaferi”ne dönüşebiliyor o zalim cümleler. Bir çocuğun, oyuncağını atınca kırılıp kırılmamasını test etmesi kadar çok risk alıyorum ben bu hayatta. Yok olanı izleyebilecek kadar güçlü bir çocuğum kentimin sokaklarında ki o oyuncakların kırıntılarını toplayarak oluşturmamış mıydım zaten kendiminkini de? 

Bir küçüğün, tecrübesiz bakış açısıyla, hani en sevdiği mahalle arkadaşının hep öyle kalacağını zanneden, işte tam olarak o kadar ahmakça umuyorum geleceğimin eski taşlardan yapılmış evinin mimarisini ve aynı habersiz gülümsemelerle hava kararınca evlere dağılıyorum… Hala, hayatı da, bitince yeniden başlayan oyunlarım gibi gördüğümden sanırım hep yarıda kesiyorum, yarın yine aynı saatte buluşmak üzere ve her saklambaç oyununda saklandığım yerde kaybolunca, bilindik cümlelerle yolumu arıyorum: “bir daha bu şehirle kaybolmaca oynarsam, iki olsun…” Ve o rakam yüzlere ulaşana kadar hiperaktifliğimin kurbanı oluyorum şehir mimarlarının krokilerinde! 

Uyumak yerine oyun oynama özgürlüğümün üzerini çiziyor bu hayat ve büyümek için uyumam gerekiyor; büyümek isteyim istemediğim bile sorulmadan hem de… Yalan bir dünyada beynimi uyuşturuyorlar anne! Ve sana yaptırıyorlar bunu… Adına da “ninni” diyorlar dünyalarında. Ninniler, büyüklerin rahat hareket etme kandırmacasındır diyorum ama kimse duymuyor beni sırf uyuyor gibi görünüyorum diye! Yeni aldığı ayakkabısını yatağının ucunda nöbet tutturduğu gibi bir çocuğun, ben de kıyamıyorum hayal ettiklerime. Kaldı ki bir gün eskimeden başkasına vermek zorunda kalıyorum, sırf çabuk büyüdüm diye… 

 
Toplam blog
: 57
: 877
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

1985 doğumluyum ve geçmişte yaptığım işlerle ilgili her bilgiyi önceki adımlarda sizlerle paylaşt..