Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ekim '10

 
Kategori
Tarih
 

Cânım ülkemin ne çok sâhibi varmış!

Cânım ülkemin ne çok sâhibi varmış!
 

Türkiye'den Çeşitli Görüntüler


Ruslar ve Sıcak Denizler

Ruslar’ın sıcak denizlere çıkma hayâlinin Karadeniz’den geçtiğini tarih kitaplarında okurduk ilk gençlik yıllarımızda. 93 Harbi (1877-1878) olarak tarihe düşen Osmanlı Rus Savaşı sonuçları açısından Osmanlı Devleti için acı bir mağlubiyetti. Ruslar tâ İstanbul - Yeşilköy’e (Ayastefanos) kadar ilerlemişlerdi. Ruslar’ın bu hayâli batılı devletleri harekete geçirmemiş ve Ayastefanos Antlaşması Berlin Antlaşması’yla yumuşatılmamış olsaydı Osmanlı’daki yangının nerelere sıçrayabileceğini tahmin etmek zor değil.

Yunanistan ve Megola İdea

İstiklâl Savaşı sırasında ülkemizin topraklarını paylaşmayı ve paylaştırmayı hedefleyen batılı devletlerin özellikle batı cephesindeki “jandarması”nın Yunanistan olması bir tesadüf müdür? İstanbul’un Türkler tarafından fethedilmesiyle başlayan karın ağrılarının (Megalo İdea= büyük fikir) bir tezahürüdür. Top seslerinin Ulus’taki meclisten duyulması üzerine (Kimi tarihçilere göre Haymana'ya kadar ilerlemesi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi 24 Temmuz 1921'de hükümet merkezinin Kayseri'ye taşınmasına karar verilmiş ve Kayseri'deki lise binası TBMM toplantıları için hazır duruma getirilmiştir.) başkentin Kayseri’ye taşınmasına karar verilmesi tehlikenin boyutlarını gösterir.

“Milet-i Sâdıka”, Ruslar’ın Ermenistan’a Bağımsız Devlet Vaadi ve 1915

Ermeniler, 19. yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı idaresinde en rahat çağlarını yaşadılar. Askerlik yapmazlardı. Kismî de olsa kısmen vergi muafiyeti tanınıyordu. Ticaret, zanaat ve tarım ile idari mekanizmalarda önemli görevlere yükselebiliyorlardı. Hatta Osmanlı hariciyesinde görev alan Ermeniler’e, Osmanlı Devleti'ne hizmetlerinden dolayı "millet-i sâdıka" adı verildi. Kısacası 19. yüzyılın son çeyreğine kadar Osmanlı Devleti'nin bir Ermeni meselesi yoktu.

Amma 20. yüz yılın başlarından itibaren Ermeniler, bir yandan Doğu Anadolu'da, Ruslara karşı savaşan Osmanlılar’ın ikmal yollarını kesmeye, bir yandan da isyan çıkarmaya başladılar. Osmanlı Ordusu, Sarıkamış Harekâtı’nda karşılarında Ruslar’ı beklerken gönüllü Ermeni çetelerince arkadan vuruluyordu. Doğu Anadolu’da ve özellikle Van’daki Ermeni katliamlarını (15 Nisan 1915) da eklenince bu tabloya, hükümet, 24 Nisan 1915’te yüzlerce Ermeni komitacıyı tutukladı. (24 Nisan 1915 Soykırımı masalı buradan çıkmıştır.)

27 Mayıs 1915'te yürürlüğe konan Sevk ve İskan Kanunu'yla da, özellikle doğudaki Ermeniler’in, Osmanlı toprakları içindeki Irak, Suriye ve Lübnan bölgelerine göç ettirilmesi kararlaştırıldı. Tehcir dedikleri de bu. (Kavgada yumruğun sayılmaz. Hamama giren terler.)

Şimdi mevcut iktidar “komşularla sıfır mesele” sloganıyla yola çıkarak iyi ilişkiler için adım atıyor. Dış politika açısından önemlidir elbette. Çünkü hiçbir devlet ilânihâye “ülkesinin topraklarına göz dikmişler komşular”la sınırdaş yaşayamaz.

Ama bütün bu iyi niyetli adımlar, Ermeni haritalarında ülkemizin doğusunun “Batı Ermenistan” olarak gösterildiği ve Kars Antlaşması’nın Ermenistan tarafından kabul edilmediği gerçeğini görmememize sebep teşkil etmez. (Huylu huyundan vazgeçer mi geçmez mi bilinmez ama bu “işler”de “ihtiyatlı yaklaşmak” her zaman faydalıdır.) 16 yıldır kapılar niçin kapalı sanıyorsunuz?

Sırrı Sakık Gibilerin İkide Bir Gevelediği Cümle

“Biz Türkler’den önce de bu coğrafyada vardık.” cümlesi Sırrı Sakık’ın sık sık kullandığı bir cümle. Eeee sonra deseniz başka cümle yok. Bu ülkede yaşayan aklı başında hiçbir insan bin yıllık kardeşliği zaten inkâr etmiyor. Etle tırnak benzetmesi çok aşındırıldı ama gerçek odur. Hem tarihî boyutunu bir kenara bırakırsak, 26 yıllık mesele, 12 Eylül Darbesi’nin bir ürünüdür. Sonrasında da PKK’nın silaha sarılmasının.

Papazla Da “Papaz Olduk”

Papaz olmak; Türk argosunda (biriyle) arası bozulmak, ters düşmek, fikir ayrılığına düşmek anlamlarında sık kullanılan bir söz grubudur.

Yakın geçmişte Fener Rum Patriği Bartholomeus’un Amerikan CSB kanalında yayınlanan bir röportajı “sıcak gündemi” epey işgal etti. Hatta bazı işgüzârlar (patriğin avukatı ve danışmanı Kezban Hatemi meselâ) “Muhabirin sorduğu sorular röportajda söylemiş gibi yansıtılıyor.” diyerek patriği savundu. Programın tamamının yayınlanmasından sonra patriğin ifadelerinin hiç de öyle olmadığı ortaya çıktı. Bir “ton” laf etmişti patrik efendi. Alın size röportajdan bir diyalog:

Muhabir: - Siz de kişisel olarak zaman zaman çarmıha gerildiğinizi hissediyor musunuz?
Patrik: - Evet, hissediyorum.

Konumuzla ilgili asıl kısım şu: Programın bir bölümünde, muhabirin, “Neden milyonlarca Hıristiyan’ın lideri olarak nüfusunun yüzde 99'u Müslüman olan ülkede yaşıyorsunuz?” yönündeki sorusuna Patrik, “Çünkü bu ülke Müslüman olmadan önce biz buradaydık, oldukça önce. Constantinople Kilisesi’nin kurulmasından beri.” cevabını veriyor.

Son söz: Jeopolitik açıdan cânım ülkem Türkiye gerçekten önemli bir coğrafyada. Bir zamanlar 20 milyon kilometre karede (hamâset değil bu, açın bakın 16. yüzyıl haritalarını) dünya nizâmının belirleyicisi olan bu devlet, 780 bin kilometre kareye sıkıştırılmış olmasına rağmen hâlâ rahat bırakılmıyor.

Canım ülkem Türkiye ile ilgili temennim şair Faruk Nâfiz Çamlıbel’in dilinden olsun:

“Bin gemle bağlanan yağız at şâha kalkıyor
Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor
Son mâcerâyı dinlememiş varsa anlatın
Râm etmek isteyenler o mağrûr asil atın
Beyhûdedir, her uzvuna bir halka bulsa daTü
Boştur köpüklü ağzına gemler vurulsa da”

 
Toplam blog
: 300
: 1022
Kayıt tarihi
: 13.06.10
 
 

Tarih, edebiyat, şiir, dil ..