Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Şubat '18

 
Kategori
Öykü
 

Cadılar Bayramı

Cadılar Bayramı
 

Cadılar heyecanlıydı. Bu gece yarısı kötülüklerin kötülüğünü yapıp birinci gelene taç giydirilecekti. Her sen bu gün yapılan şölen mağarada onca cadının katılımı ile kutsanıyordu. Meryem ve Banu taç giymeye aday on iki kişi arasındaydı. Banu’nun hak ettiği taç için yaptığı kötülük, bir genç kızın selfie çekerken onu uçurumdan aşağı kaktırmasıydı. Zavallı kızcağız düştüğü yerde can verivermişti. Banu ne kadar cadı olsa da işlediği suçun altında ezilmedik gün yaşamıyordu.

İşlediği suçu ne polisler çözebilmiş ne de dedektif veya gazeteciler. İşin ilginç yanı suç mahallinde Banu defalarca görünmesine hatta birkaç kez orada, haber yapmak isteyen tv kamerasının kadrajına, girmesine rağmen bir seyirciden öteye geçmemişti. Meryem ise Banu’nun bu vurdum duymazlığına çok kızmıştı. Ona “Kaç defa söyledim. Suç işlediğin mahale gitme diye. Sen tam bir ruh hastasısın.” Dedi.

Meryem ile Banu arasında teklif olmadığı için birbirilerine rahatlıkla kaba sözler söyleyebiliyorlardı. Henüz akşam olmuştu. Banu evinde geceye katılmak için kendine elbise seçiyordu. Yanında Meryem de vardı.

Banu “Söyle Meryem bu gece jüri beni ne kadar el üstünde tutar?”

Meryem “Senin gibi nice katil, kötü , iğrenç hatta ruh hastası cadılar var. Her biri birbirinden maharetli. Jüri kötülüğün estetiğine ve günahın yani suçtan kurtulma potansiyeline bakar. Anlayacağın benim kalbimde sen her zaman birincisin.”

Banu “Senin işlediğin kötülükler gözümü korkutuyor. Kötülüğü sen hissettirmeden herkesin gözü önünde işliyorsun. Sen bunu nasıl başarıyorsun. Anlatsana hele.”

Meryem “Her şeyden önce kurbanımı seçiyorum. Sonra planımı ayarlıyorum. Her şeyim ile planıma yükleniyorum. Buna bir tür kara büyü başarısı diyebilirsin. Ama hakiki bir suç gibisi yok.”

İki kadın konuşurken evin kapı zili çaldı.  Banu gidip kapıyı açtı. Gelen Emre ve Emin’di. İkisi de erkek cadıydı. İkisi de jürinin seçecekleri arasındaydı.

Banu içeriye seslendi. “Hu Meryem seninki geldi. Bak Emre ve Emin geldiler.” Dedi ekledi. “Emin’in şansına hiç kız arkadaşı yok. Zavallı beni kendine aşık zannediyor hala.”

Emin suskunluğunu bozdu. “Biz buraya siz cadıları alıp şölene götürmeye geldik.  Ama siz şöleni buraya taşımışsınız.” Dedi. Ekledi. “Size bir sürprizim var. Arabamın bagajında ağzı, kolları, ayakları bantlı bir insan var. Onu denek olarak jüriye sunacağım. Cadılığın olmazsa olmazı iksirden ona içireceğim. Ve deneğim anında bir öküzden farksız olacak. Sürekli bir öküz gibi böğürecek. Onun adı Onur. Otuz yaşlarında. Bagajda fazla bekletmek istemiyorum. Hemen gidiyoruz.”

Banu “Zaten ben hazırım. Emre ile Meryem arkaya geçsinler.” Dedi. Sonra. Sakıncası yok değil mi?” diye Meryem’e sordu.

Meryem “Yolculuk esnasında bana bir şey sormasın yeter. Çünkü şu an üzerimde büyük bir yük var. Eğer yarışmada sonuncu gelirsem bana artık yaşamak için kötü bir yol gözüküyor.” Dedi ekledi. “Biliyorsunuz benim şölen için jüriye sunacağım kötülük çok feci bir şey. Araba ile ezdiğim genç hala aklımda. Ama estetik açıdan gayet iyiyim. Çünkü ezdiğim kişinin üzerinden birkaç defa geçtim. Ve buna şahit olan insanlar var. Ve hiçbir kameraya ve polise yakalanmadım. Anlayacağınız jüri karşısında iyi şansımın olduğu gibi kötü şansım da var.”

Arabaya binmişlerdi. Önce şehir içinden çıkmak için uzun bir yol kat ettiler. Bir ormana girdiler. Taşlı ve çamurlu yollarda ilerliyorlardı.

Banu “Emin neden cadılığını kullanmayıp bizi arabanın içinde hoplatıp duruyorsun. Biraz cadılığını kullan ve yolda hoplamadan gidelim. Araba her çukurda biraz daha bozuluyor. Zannedersem şölenden süpürgelerimiz ile döneceğiz.” Dedi ekledi. “Sen sihrini kullanmazsan ben araya gireceğim.”

Emin henüz bir şey yapmamıştı ki araba asfalt yola çıktı. Emin “Siz kadın cadılar her zaman dejavu yaşatırsınız.” Dedi sordu. “Söyle bana Banu asfalt yola çıkacağımızı nereden bildin?”

Banu “Biz cadıların sezgisi kuvvetlidir. Bu hesap vermeden yaptığımız kötülüklerden geliyor.”

Emin “İyi hoş ta siz kadınlar geleceği biliyorsunuz da biz niye bilmiyoruz.”

Banu “Bu siz tanrılarla biz şeytanların bir savaşıdır.  Hiç zorlama. Bu tarafa asla geçemezsin. Öncelikle kadın olman lazım. Bu zora benziyor. Sonuncu olarak her şeyi ile düşüneceksin. Siz erkeklerde ise bu hiç yok. Bunun için cinsiyetinizi aşmanız gerekiyor.”

Emin “Ne yani şimdi biz iyi düşünelim diye eşcinsel, homo, gey mi olalım?”

Banu “Orası size kalmış.” Diye kestirip attı.

Şölen yapılan mağaraya gelmişlerdi. Her taraf ışıl ışıldı. Mağaranın girişine kırmızı bir halı serilmişti. Bu cadıların yaptığı kötülüklerden dolayı kendilerini iyi hissetmesi içindi. Şölende cadı olmayan insanlarda vardı. Bu insanlar cadıların arasına özel olarak seçiliyordu. Hepsi de işlediği suçlara hesap vermeyen ve deşifre olmayanlardı. Hiç birisinin hiçbir yerde işlediği suçların izi yoktu.

Banu ve Meryem önde kırmızı halıda yürürken şölenin fotoğrafçısı “Buraya bakar mısınız Banu hanım?” deyip onların fotoğrafını çekiyordu. Bütün mağara sakinleri koltuklarına oturdular.

Jürinin durduğu yer bir platformdu. İzleyicilerin rahat görebilecekleri bir yükseklikteydi. Mağara duvarlarının dört tarafı ses sistemleri ile döşenmişti. Sahnede konuşulanlar rahatlıkla duyulabiliyordu. İçeride kalabalık beş yüz kişiyi geçmişti.

Açılış konuşması yapıldı. “Sayın cadılarımız bu yıl seçeceğimiz bir cadıya kral veya kraliçe tacı giydireceğiz. Kim bu tacı giyerse bu taç tılsımlıdır o, kişi en az zayiatla her zaman kötülük yapabilecek. Biliyorsunuz kötülük iyiliğe karşı biz cadıların intikamıdır. Ve yarışmamız başlıyor.” Denilince salonda büyük bir alkış tufanı koptu.

Sıra ile on iki cadı jürinin karşısına çıktı. Cadılar bir bir insanoğluna yaptıkları kötülükleri sıraladılar. Kimisi sunumunda başarılı kimisi başarısızdı.  Son beşe kalanlar arasında Banu da girdi.

Banu’ya sordular. “Söyle bize yeni bir kötülük için ne tür planların var?”

Banu “Benim tek amacım bir kötülüğü yakalanmadan ve sürekli yapabilmek. Devamını getirebilmek. Bu benim gözümün nurudur.”

Jüri geride kalan dört yarışmacıya da aynı şeyi sordu. Onların verdikleri cevaplar birbirinden söz olarak farklı ama içerik olarak aynıydı. Kötülüğü yüceltmek.

Jüri uzun bir müzakereden sonra bu yıl taç giyecek cadıyı nihayet seçti. Sunumu yapan kişi jürinin kararını okumaya başladı. “Değerli misafirlerimiz. Bu yıl seçeceğimiz ve ona taç giydireceğimiz cadının arkasında olun. Bu sizi yapacağınız kötülüklerden emin yapar. Dedi ekledi. Bu yılın birincisi cadımız Banu.”

Mağaranın içinde kuvvetli bir alkış tufanı koptu. Uzun süre ayakta alkışladılar. Sunucu tekrar araya girdi. “Cadılıkta şölenimizin taç giyme seçimlerinde sonuncu olan kişiye vereceğimiz ödül ise daha büyük.” Dedi.

Herkes anlamıştı ödülü. O yüzden  mağaradakiler hep bir ağızdan güldüler.

Sunucu “Bu cadımıza kötülük yapması için ayırdığımız yegane alan, genç kızları kandırıp onlara meşhur olmayı vaat edip, kötü  yollara düşürmektir.” Salonda buna daha büyük alkış geldi. Bu alkışalar ‘seni destekliyoruz. Senin arkandayız’ gibi cesaret verici bir anlamdaydı.”

Sonuncu seçilen cadını ise Emin’di. Emin’e mikrofon verildi. Konuştu. “Bir dahaki şölene daha iyi hazırlanacağım. Yüzünüzü kara çıkartmayacağım. Şimdiden diyorum ki darısı yeni şölendeki sonuncunun başına.” Mağaranın içinde yine kuvvetli bir alkış sesleri duyuldu.

Şölenden geri dönerlerken Emin “Banu seni kutlarım. Şimdi siz kadınları daha iyi anlıyorum.” Dedi ekledi. “Cinsiyet hakkında dediklerini düşüneceğim. Ve cinsiyetimi aşacağım.”

Banu yine “Orası size kalmış.” Dedi yalnızca. O şu an tacın verdiği heyecanların içindeydi. Kraliçe olmuştu ve bunu hak ettiğini gayet iyi biliyordu.

Tuna M. Yaşar

 

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..