Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Temmuz '13

 
Kategori
Güncel
 

Çadırda demokrasi, Gezide özgürlük

Çadırda demokrasi, Gezide özgürlük
 

Bir kapıdan içeri girdiğimizde, bütün varlığımızla gireriz ya, sanki ben bugün diğer yarımı dışarıda bıraktım.

Oysa ışıltılı, şık bir akşamdı. Yıldızlar ha çıktı, çıkacak.

İçeri girdiğimde bunu düşünmüştüm. Yıldızları. Nedense.

Ya kalan diğer yanım için dışarı çıkacaktım ya da çadıra kabul edilirsem, kimseye aldırış etmeden her zaman yaptıklarımla kaybolmaya çalışacaktım.

Veya…

Kendimi bulamadığım zamanlarda hep başvurduğum gibi, yalnız benim görebileceğim işime geç kaldığımı gösterir “bir saat” uyduracaktım. Sanki hiç umulmadık o büyülü an, uyduruk saatin tik taklarına koşut gelecek ve ben, adlandıramadığım benzersiz bir avuntunun içine şaşkın bir mutlulukla dalıp gidecektim.

Gezi Parkındaki “bir” çadıra rastgele girdiğimde kafamda bu düşünceler uçuşuyordu. İki kişiydiler. Yerde Anadolu desenli bir kilim, kilimin üzerinde mum ışığında oynaşan üç gölge vardı. Gölgelerden halen içeride olan ikisi henüz içeriye girmekte olan üçüncüsüne neden geldiğini sormamışlardı bile. Gülümseyerek oturmam için yer açtılar. İçlerinden daha genç olanı girişin yanındaki şamdanı yarım metre kadar sağa itekledi, ağzındaki sakızı şişirip patlattı.

“Rahatsız ettim.” Köşede bir bidon su vardı.

“Çiçekleri sulayayım mı?” Aptal cümlelerim iz bırakmadan mum ışığına koşut titreşiyor, üzerlerindeki utanç benekçikleri bir türlü kaybolmuyordu.  

Çiçekleri sulamak için “soğuk” bir Haziran akşamını seçmek belki zalimceydi ama kaybolmaya çalışmak için bu denli basit bir yol izlemek de zaten “seçkin” aptallığımın doruklarına tırmanmak değil miydi?

Sulama işinden elbette vazgeçtim. Kaybolma işinden asla… Çadırın içine iyiden büzüştüm.

Yürümelerden…

Koşmalardan…

Durmalardan…

Dinlemelerden…

Düşünmekten…

Asla.

Hayal etmekten, kurmaktan, kendimce kutlamalardan ve sonunda vazgeçtiğim korkularımdan bile asla vazgeçmeyecektim.

Buraya gelmekteki amacım, bunu o zaman tam olarak kestiremiyordum, kaybolmaktan başka ne olabilirdi ki! Belki de kendimle gurur duyacağım, biraz hayata gücenik olsam da, zafer anları yaratmaya çalışmaktı.

Dünya zaten mükemmel değildi, korkarak, darılarak, kızarak, kıskanarak bu çadırda mükemmel sayılabilecek anlara ulaşabilirdim. Dışarıdayken birey olmamı engelleyen bir yönetimin bencil kelimelerinin cenderesinde ha bugün ha yarın intiharımı beklerken, içerideki iki gencin arkalarına özgürlük rüzgârlarını alarak hedeflerine ölümüne bir koşuya başlayacaklarını biliyordum. 

Tam bu an hissettim, diğer yanım aradan süzülerek bana karışıyor, bu çocukların dilinden aslında kim olduğumu haykırıyordu.

Kim olduğunu çığlıklayan insana kulak verilmeliydi. İçeri girdiğimde konuşmalardan bu soruya bir cevap arandığını duymuştum.  Onların verdiği her cevap gerçekte ne olmadığımı anlatıyordu.

Özgürlük belki buydu da, bir türlü başaramadığım tanımını anlamlandırmak için, içine girilecek bir demokrasi çadırına ihtiyacım vardı.

**

Tanımadığım bir dolu dostla bundan böyle yerle bir edilen o çadırdayım.

Buradan çıkar çıkmaz bütün renkleri içinde barındıran bir gemiye bineceğiz, öyle söylediler, varacağımız yerde medya değil halk karşılayacakmış bizi.

Sizi de bekliyoruz.

 
Toplam blog
: 340
: 1591
Kayıt tarihi
: 10.03.08
 
 

Basınla ilgili bir kuruluşda çalışmaktayım. Uzun yıllar basınla ilgili konularda danışmanlık yapt..