- Kategori
- Sinema
Çağan Irmak, Uyuyan Prenses ve Halbukilerim
Bir Çağan Irmak destanı
Palyaço teyzeler... O otobüsteki asık suratlı kadınlar, adamlar, gençler, yakışıklılar, güzeller aslında birer palyaçoymuşlar... Halbuki, biz palyaçoyu, soytarıyı ya hakaret etmek için kullandık. Ya da korku filmlerinde mezeydiler birer adları sekize inmeyen.
O hep gülen adam, Aziz... Halbuki biz hep gülenlere delidir dedik, ne yapsa yeridir dedik.
O özsuyunu dinlediğimiz ağaçlar... Halbuki ağaca sarılanlara sapıktır dedik, "Oğlum, üstün pislenir, yapma" dedik.
Günlükler... Halbuki ne günlükler doldurduk ne yazdığımızı hatırlamadığımız, ne günlüklerimiz oldu sobalara hediye verdiğimiz.
Hayaletler... Ölümden korkumuzu onlara yükledik, halbuki ölümden korkmayanlar için onlar da yoktular.
Cesaret... Bir cesaret, hayat kurtarabiliyormuş. Halbuki biz erkekliğin onda dokuzu kaçmaktır diye öğrendik, öğrettik.
Canavar... Rüzgar gibi gelir, rüzgar gibi geçer eğer umuda tutunduysan... Halbuki bize korkmayı, sinmeyi tırsmayı öğrettiler onu görünce.
Kasklı motorsikletliler... Ölüme meydan okuyor gibiydiler gerçek hayatta. Halbuki onlar bu filmde de ölüme meydan okudular. Ölüme meydan okuyan bir kızcağızın dileğini yerine getirerek...
Sevinç Erbulak... Yıllar geçer, Fiko'nun kızı büyümüş, serpilmiştir artık. Halbuki geçen gençliğimizdir. Onu da anladık. Sağol Çağan. :=)
Hani, o büyük deha Shakespeare, "7" isimli eserinde "Marifet, kral olmakta değil, soytarı olmakta... Keşke herkes soytarı olsa..." der ya işte bugün o keşkeyi ben de dedim... Teşekkürler Çağan Irmak, bir kez olsun bizlere palyaçolarla, soytarılarla empati kurdurduğun için. Teşekkürler, masallar diyarına döndürdüğün için...
Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır