Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '09

 
Kategori
Ekonomi - Finans
 

Çağdaş "Homo Economicus"a dair bazı değinmeler!

Çağdaş "Homo Economicus"a dair bazı değinmeler!
 

Fotoğraf:umea2014.blogg.se


Çağdaş birey psikolojisinde iktisadî aklın derin ayak izleri...

'Homo economicus' bilindiği üzere, klasik iktisat teorisi'ndeki anlamıyla kendisine her koşulda maksimum fayda sağlayan seçenegi tercih eden, hep rasyonel davranan ve kendi çıkarlarını düşünmesi gereken iktisadî insan modelidir. Bu anlayış çerçevesinde, herkes kendi çıkarını düşünürse toplum refahının da daha üst düzeylere yükseleceği şeklindeki ön kabulün bir sembolüdür. Liberal ekonominin temelleri de bu sembol aktör sayesinde başarıyla atılmıştır. Bu aktör sahneden kaldırılırsa sistem tüm varsayımlarıyla birlikte ağır hasar görür, hatta çökebilir! Enis Batur'un derlediği 'Kara Mizah Antolojisi'nde yer alan tanıma göre ise, 'Homo economicus', diş macunu satın almanın toplam maliyeti, dişlerini yaptırmanın toplam maliyetinden yüksek diye dişlerini fırçalamayı reddeden insandır.

Psikoloji ilmine meraklı biri olarak iktisat alanında mesleki disiplinin de etkisiyle şöyle bir bakıyorum da insanda -ve zaman zamanda kendimde- neler yakalıyorum neler! Dostluklarımızın süresi ve kalitesinden, evlilik ve üreme kararlarımıza kadar bizi tutsak alan, kolektif hafızalarımızda gizli, sinsi ve işlek bir mantık bu...

Neo-klasik iktisat yazınında doğrudan bireyi konu alan -başta tüketici tercihleri alanında- bir çok teori var. Fakat gözlemlerimi ilginç kılan şey, firma davranışlarını açıklayan birçok teori ve bulgunun artık insanlarca da tıpatıp uygulanmaya başlanmakta oluşu... İşte bu çok ilginç!

Derinlemesine pek bir paylaşımımız olmasa da, duygularımıza, kişisel dünyamıza pek hitap edemese de çok sayıda arkadaş istiyoruz. Gerçek ya da sanal. Yine yüzeysel ve yapay olsa da çok kişi tarafından sevilmek, saygı görmek ihtiyacı içindeyiz. “Az olsun öz olsun” düsturunu atalarımız öğütlemiş olsalar da çok sayıda iş, uğraş, çok büyük miktarda para, mal, mülk istiyoruz hep. Hem çok sayıda hem de en büyüklerinden. Kaygı, kaos, belirsizlik ve umutsuzluk hallerinin yüreklerde şarapnel parçaları gibi açtığı delikleri yamarcasına imdada yetişen bir düşünce. İktisat mantığından zihinlerimize bir hançer gibi saplanan: "Ciro artışı etkisi".(1) Fakat her ciro artışı kâr getirmez ve firmalar yüksek cirolar elde ederken de batabilirler!

Çoğumuz, bize iş, eş, aş ya da geleceğe dair umut vaat etmeyen arkadaşları, dostları birer sigara içimlik çay, kahve molaları ile uğurlarken aksini vaat edenler için yemekli, pastalı ve börekli ağırlamalar yaparız. Onlarla selamlaşma ve muhabbetlerimiz çok daha farklı ve derindir. “Kaz gelecek yerden tavuğu esirgememe" hali. Davranışlarımıza hoş kokulu sahte bir duman gibi sinen türden bir bezirgânlık. Tüccarlık hali. Ama unutmayalım ki tüccarlık hali madalyonun bir yüzü ise, iflas hali de -hesaplanmasa ve istenmese de- diğer yüzüdür! Bir gün arkadaşsız ve dostsuz kalabiliriz. Borçlarıyla baş başa kalmış müflis bir tacir gibi...

İkram edilen çay, kahve, sigara ve harcanan kısa zamanları sosyal bir varlık olmanın katlanılması gerekli ‘sabit giderleri’, karşı taraftan beklentiler yükseldikçe ikram, iltifat ve harcanan zaman bazında artan giderlerimizi ise ‘değişken giderler’ şeklinde gören dar ufuklu iktisadi aklımız...(2)

Beklentiler yavaş yavaş gerçekleşmeye başladıkça artıp derinleştiği söylenen dostluklarda artan “İç kârlılık ve verim oranlarımız”! (3)

Sosyal çevremizde belli bazı eşiklere kadar paylaşımlarımız çok, dostluklarımız oldukça derinken iş, güç, çevre ve karşılıklı menfaatler temelinde değişimler yaşanıp, sınıfsal konumlar farklılaşınca tâbi olunan “Azalan verim yasası”.(4)

Eş arayışlarında -özellikle de belli yaşların üzerinde (40-45+)- karşı tarafın kişilik özelliklerinden çok mal-mülk-servet durumuna ilişkin beklenti ve araştırmaların önem kazanması! Özellikle de erkeklere karşı kadınlar tarafından yönelen bir anlayış... Bu durumun tarihsel temelleri de var. Güzel, sağlıklı ve doğurgan kadın tarih boyunca doğuracağı çocuğa ve kendisine iyi bakacak, koruyup kollayacak, uzun yaşama ihtimali olan (genç), sağlıklı (boylu poslu, geniş omuzlu ve mümkünse yakışıklı) erkeklere öncelikli olarak ('First best') yönelmiştir. Yoksa 'second & third best' erkeklere... Kapitalizmin icadıyla ve ortama ömür sürelerinin de oldukça uzamasıyla bu yönelişte fiziksel ögelerin yanı sıra mal-mülk-servet (varsa ün-çevre) arayışları önemli bir rol kapmıştır. Bu anlamda, belli bir yaş üzeri evliliklerle (işletme literatüründeki) "Şirket birleşme ve satın almaları" ('merger&acquisitions') arasındaki önemli paralellik hemen göze çarpacaktır. Yanı sıra "sigorta mantığı" da cabası...

Kimseyi kıskandırmayacak, rakip olarak algılanmayacak, maddi-manevi güç potansiyeli (faktör donanımı) sadece kendi sınırlı dünyasını çekip çevirecek konumda olan insanların sürekli sevilip sempatik bulunmalarını sağlayan yaklaşımlarımız... Onların bizlerle olan ilişkilerinden daha yüksek getiri sağlamaları... Bunu farkedip bir süre sonra onları etrafımızdan uzaklaştırma girişimlerimiz. Biraz geçmişde kalsalar da ekranların öncü 'Talk Show'cusu Cem Özer'in Muzaffer'i, İ.Tatlıses'in Aydemir Akbaş'ı gibi... Uluslararası iktisattan, faktör donanımları teorisinden aktarılma çağrışımlara yol açmakta: “Önemsiz olmanın önemi”.(5) Bu teori, bizim gibi ülkelerde "yanaşma kültürü" ile el ele verip, önemsizin oyu, önemlinin de çıkar sağlama fonksiyonuyla kesişip "oy ver-menfaat sağla" şeklinde seçim sandıklarına da yansıyınca kişiler arasındaki o sevimli-sempatik konumundan çıkmakta, siyasi sonuçları açısından tehlikeli boyutlara da varabilmekte! Bu durumun ulaştığı boyut ve acı sonuçlar sanırım hemen herkesin bilgi ve gözlemi dahilindedir!

Çoğunluğun sağlık ya da hayat sigortası yokken arabalarımız için kaskolarımız, bakımına gösterdiğimiz özen bir başka gerçekliğimiz. "Arabanın bir piyasa fiyatı var, ya senin? Hem bu ülkede kaç insan var, kaç araba?" diyen iç sesimiz. Arz, talep ve 'piyasa fiyatı' eksenli yaklaşımlarımız! İnsan, değeri hiç salt 'piyasa fiyatı'na indirgenecek bir varlık mıdır? ( 2009-2010 yılı itibariyle dünyada toplam 940 milyon araç varken, 6.8 milyar insan var! Yaklaşık 1'e 7 oranında bir arz farklılığı!)

Çorbaya biraz daha fazla su, çaydanlığa iki kaşık daha taze çay katarken ya da pahalı gömleği ucuz kravat ile kullanırken kendini sinsi sinsi eleveren yanımız: "Ortama maliyeti düşürmek". Borsa mantığı.

Özellikle büyük kentlerimizde yaşayan kent-soylu sınıfın çocuk yapma konusundaki yaklaşımları; onları dünyaya getirme kararını, doğumundan işe girip evleninceye kadar geçen süreçde yapılacak tüm harcamaları bugüne indirgeyip toplam maliyetini gördükten sonra karar vermek: “Sermayenin marjinal verimliliği” ve “Yatırımlarda net bugünkü değer” yaklaşımı.(6) Bu durumun ortaya çıkmasında çağdaş sosyal devletin yok olmaya başlaması sonucu sınırlı aile bütçeleri ile karşılanması iyice zorlaşan özel eğitim ve sağlık giderlerindeki artışın payı da hiç kuşkusuz ki çok büyüktür.

"Kendi PR'ını kendin yap". (7) Reklamını, pazarlamanı kendin yap diyen görüşler de çok popüler. Tıpkı firmalar gibi. Ya bununla bağlantılı " marka" olgusuna ne demeli? "Marka şehirler" den sonra artık " marka insanlar" da türedi. H.Avşar, F.Terim. G.Ergen gibi. Onlar artık birer marka! Ürünler gibi birer marka! 'Marka' isen her zaman, her koşulda ve aynı kalitede dünyanın her yerine sürüm yapmalısın. İnsanın ömrü, yaşı ve bedensel gücü buna ne derece izin verir ki?

Neden böyle? Bu konu, takdir edersiniz ki çok derin ve ciltler dolusu kitap konusu! Fakat şunu kısaca söyleyebilirim ki, adına 'hayat' dediğimiz şey, yaşadığımız sosyo-ekonomik, sosyo-politik ve sosyo-psikolojik işleyiş süreçleriyle özgür yanlarımızı törpüleye törpüleye bizleri esir alırken reflekslerimizin yol açtığı içselleştirmeler söz konusu. Diğer yandan yeni dünya düzeninin küresel zamanlarında sosyal ulus devletlerin yok olmaya yüz tutmasının yarattığı çaresizlikler de bu türden eğilimleri artırmakta...

İşte “Çağdaş Homo-economicus”un günümüzdeki teknik açılımına dair bazı değinmeler…Örneklerse düşündükçe daha da çoğaltılabilir.(8)

Ben yine de "Homo-humanitus" dan, insancıl olan insandan yanayım!

İ.Ersin KABAOĞLU,

24 Ağustos 2009, Ankara,

Blognotlar: (İktisatçı olmayan arkadaşların da konuya daha rahat hakim olabilmeleri için verilmiştir.)

(1) "...Bu yeni zamanda gerek düşünceler, gerekse yaşantılar bağlamında bir ciro artışının varlığı yadsınamazdı...Arnheim, kafasında zamanın beyninin yerine arzın ve talebin, kılı kırk yaran düşünürün yerine de düzenlemeler getiren tüccarın geçtiğini canlandırdı ve elinde olmaksızın özgürce birleşen ve ayrılan yaşantılara ilişkin dev bir üretimin, her sarsıntıda bütün bölümleri titreyen bir tür jeolojik pudingin, en hafif dokunuşla gümbürdeyen, dev bir tamtamın sergilendiği sarsıcı bir oyunun zevkini tattı..." (Robert Musil, 'Niteliksiz Adam, II. Cilt, Çev. Ahmet Cemal, sayfa88-89)

(2) Sabit ve değişken giderler: Sabit giderler, tutarı üretim miktarına bağlı olarak değişmeyen giderler olup tesisle ilgilidir. Üretim miktarı sıfır olsa da katlanılması gerekli giderlerdir. Değişken giderlerse tutarı üretim miktarına bağlı olarak artan ya da azalan, üretim olmadığı zaman oluşmayan giderlerdir.

(3) İç kârlılık ve verim oranları: Net Bugünkü Değer (NBD) ve İç Kârlılık Oranı (İKO) yöntemleri, paranın zaman değerini, yani bugünkü ve gelecekteki tüketime ilişkin tercihleri göz önünde bulunduran proje değerlendirme yöntemleridir. Bir projenin NBD, o yatırımın ekonomik ömrü boyunca oluşacak olan net nakit akımlarının önceden belirlenen bir iskonto oranına göre indirgenmiş bugünkü değeridir. İKO ise NBD'i sıfıra eşitleyen iskonto oranıdır. İKO ile bir yatırımın getirisi oran olarak ifade edilirken NBD yöntemiyle kârlılık düzeyi mutlak bir büyüklük olarak belirlenir.

(4) Azalan verim yasası: Üretim sürecinde kullanılan faktörlerin sonsuza dek sürekli olarak arttırılmasıyla üretimin de sürekli artmayacağını, zamanla, üretimdeki miktarı arttırılan bir faktörün marjinal faydasının azalacağını ve negatife bile dönebileceğini anlatan iktisat yasasıdır.

(5) Önemsiz olmanın önemi: İki ülke arasındaki ticarette küçük olan ülkenin daha çok kazanacağına dair bir teoridir. Şöyle ki; iki ülke ticaret yapmaya başladığında; ikisi eşit büyüklükte, aynı zevklere ve tercihlere sahip ülkeler olduklarında ticaretten kazancı eşit olarak paylaşacaklardır. Ancak bir ülke diğerine nazaran daha büyükse, uluslararası ticaret hadleri büyük ülkenin iç ticaret hadlerine çok yakın olduğu için küçük olan ülke bu ticaret işleminden daha çok kazanır. Ayrıca bu tür dış ticaret esnasında küçük ülkeler teknolojik gelişmelerden ve diğer bazı dışsallıklardan da faydalanır.

(6) Sermayenin marjinal verimliliği: Sermayenin gelecek yıllardaki umulan getirileri toplamını, sermayenin bugünkü arz fiyatına eşitleyen faiz oranıdır. İKO kavramı ile benzer anlam ve içeriğe sahip bir makro iktisat terimi ve tekniğidir.

(7) Public Relation: Halkla İlişkiler

(8) Ben bunları yazarken "...ekonomi sadece sınıflarda öğretilen veya bankalarla ilgili olan bir şey değildir, sinema ekranından sokaklara kadar her yerde karşımıza çıkar, yaptığımız ve gördüğümüz her şeyi etkiler. Hatta hayatın en ilgi çekici ve anlaşılmaz bazı yönlerini bile açıklayabilir..." diyen Ekonomist Robert Frank'ın "Doğal İktisat" adlı kitabı da hazırlanmaktaymış meğer. Tuncel Öncel çevirisiyle 2010 Ağustos'unda dilimize kazandırılan 288 sayfalık bu eserin yazarı, yıllardır öğrencilerini, özel ürün tasarımından cinsel cazibenin kaprislerine kadar gündelik hayatta karşılaşılan çeşitli garip durumları ekonomiyi kullanarak açıklamaları için teşvik etmekteymiş. Bu kitapta Robert Frank, gündelik hayatın en kafa karıştırıcı yönlerinin nasıl olup da aslında (ekonomik) akla tamamen uygun olduğunu göstermek amacıyla bu soruların en ilgi çekici olanlarını ve bunları yanıtlarken kullanılan ekonomi ilkelerini bizlerle paylaşıyor.

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..