Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '10

 
Kategori
Güncel
 

Çağdaş demokrasi tartışması

Yapılan açıklamalara göre, 2011 yılının Mayıs ayı sonu veya Haziran ayının başında genel seçimlerin yapılacağı ortaya çıkmaktadır. Haziran ayı dediğin nedir ki, gözünü kapatıp açıncaya kadar birde bakmışsın gelmiş 2011 yılının haziran ayı. Liderler yine meydanlarda olacaklar. Referandum sürecinde söylenen sözcüklerden, kurulan tümcelerden farklı ne söylenecek meydanlarda. Meclisin de verimli çalışacağını sanmıyorum. Vatandaş hizmet bekleye dursun, milletvekilleri geri dönüşün derdine düşecek her partide. Milletvekili hayaliyle yanıp tutuşanlar, el öpmeye sıralanacaklar. Partilerin genel merkezleri ve taşra örgütleri kaynayıp duracak, senin adamın benim adamım diye.

Ülke için daha fazla demokrasi kavgasını veren partilerin, kendi örgütsel işleyişinde demokrasinin ( D) sinin olmaması tuhaf değil mi? Halk temsilci olarak kimi seçiyor? Genel merkez yönetiminin belirlediği kişileri. Bizim çağdaş demokrasi anlayışımız bu.

Referandum sürecinde en çok tartışılan konu darbe sözcüğü ile daha çağdaş demokrasi, ileri demokrasi sözcükleri oldu. Bu tartışmalarda liderler birbirleriyle yarıştılar. Sayın Kılıçdaroğlu, Rusya’nın eski lideri Yeltsi’nin, tankın üzerine çıkmasına özenerek “Darbenin önüne ben çıkarım” dedi.

Demokrasiyi savunan herkes, darbelere karşıdır. Demokrat olmak yetmiyor, demokrasinin tüm kurallarının sosyal yaşamın bir parçası olduğu zaman, ülke tam demokratik bir yönetime kavuşabilir. Demokrasinin kuralları tam olarak uygulanmıyor ise uygulama sosyal süreç olarak anti tezini yaratır. Bu süreçler, anayasalarla, baba yasalarla önlenemez. Önemli olan tam demokratik bir ülke olma yolunda hızla ilerleyebilmektir. Yoksa tankın önüne ben çıkarım, sen çıkarsın yarışı boş söylenen sözcüklerdir.

Dün tartışılan konuların, bugün anlamını yitirmiş olabilirler. Toplumların sosyal dokuları önemlidir. Bu dokuları altüst eden yaklaşımlar, umulmadık sorunları ortaya çıkarabilir. Siyasiler, sorunları çözümlemede güçsüzleşebilirler. Dileğim bu süreçlerin yaşanmamasıdır.

Sosyal demokrat bir partinin lideri ve kurmayları, bu süreçleri iyi değerlendirerek hareket etmelidirler. Boş söz yarışmasına girmenin anlamı yoktur. Sosyal demokrasinin özü, her türlü anti demokratik uygulamalara karşıdır.

Tartışılan diğer bir konuda çağdaş demokrasi sözcüğüdür. Bırakalım siyasileri, her vatandaşın dilinden düşmeyen sözcük. Demokrasi sözcüğüne yüklenen anlamla, çağdaş demokrasiye yüklenen anlam farklıdır. Çağdaş demokrasi, çağın değerlerini yaşama aktaran örtüşen bir yönetim anlayışını ifade eder. Rehberi bilimdir. Bilim ve teknolojik gelişmelerin ortaya çıkardığı değerlerdir. İnanç değerleri bireyselleşmiştir. Başı açığı da, başı örtülüsü de namazını kılar, orucunu tutar. İnanç özgürlüğü vardır. Kimse kimseden daha fazla dindar değildir. O değerlendirme yaratanındır.

Laiklik ilkesi dışlanarak çağdaş demokrasi tartışılmaktadır. Katı laiklik sözcükleri durmadan eleştiri konusu olmaktadır. Var olan inançların kurumsallaşmasının, toplumda yaratacağı çatışmaları yok mu sayacağız. Kendiliğinden doğabilecek toplumsal baskıları, sosyoloji bilimini inkar ederek kabul etmeyecek miyiz? Böylesi bir ülkede, çağdaş demokrasiden sözü edilebilir mi?

Türk devletinin kuruluşundan bu güne kadar aydınlanmanın önüne koyulan engeller nedeniyle batı devletlerinin gerisinde kaldığımız gerçeğini hangi örtü ile kapatabileceğiz?. Oy uğruna, tüm tutucu değerlerin etkili olabilmesi için yarış yapılmadı mı? Sayın kılıçdaroğlu’nun “Turban sorununu biz çözeriz” tümcesi de bu yarışın bir sonucu değil midir? Kimsenin kılık kıyafetine de karışmayacağız tümcesi de, boş söylenen tümcelerden biridir.

Dinimizin ibadet şekillerini, giysilerle örtüştürürsek, böyle bir yaklaşımda çağdaş demokrasiden söz edilebilir mi? Başı açık olan namaz kılmaz, kısa şort giyen oruç tutmaz, İçki içen kelimeyi şahadet getiremez gibi yaklaşımların sonuçlarını kestirebiliyor muyuz? Bu anlayışla batı toplumların arasına nasıl katılacağız? İnançların kardeşliğinden nasıl söz edebileceğiz?

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı devrimler, düşünce sisteminde teokratik anlayıştan, kadercilikten çağdaşlığa doğru atılan adımın felsefesini ortaya koymaktadır.

Demokrasi halkın iradesidir. Çağdaşlık iradenin niteliğini belirler. Yaşam biçimi, var olan değerler, çağdaş değerlerle örtüştüğü sürece aydınlanmanın gerçekleştiğini söyleyebiliriz. 26 Eylül tarihli hürriyet gazetesinde Sayın Soner Yalçın Tophanedeki rasathanenin, Padişah Üçüncü Murat zamanında “Meleklerin bacaklarına bakılıyor” diyen bir anlayışın baskısı sonucu yıkıldığını anlatan yazısını okumalarını öneririm.

Çağdaş olabilmek için, bilimi özümsemenin gerekliliği ortadadır. 29.09.2010

 
Toplam blog
: 97
: 463
Kayıt tarihi
: 07.02.09
 
 

1944 yılında Arapgir'de doğmuştur. İlk ve orta öğretimini Arapgir'de, lise öğrenimini Ankara Gazi Li..