Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Temmuz '10

 
Kategori
Güncel
 

Çağdaş hukuk

Çağdaş hukuk
 

msn den


Toplu yaşamı kamu vicdanını incitmeyecek bir orta yol niyetiyle düzenleyen yasalar, uyulduğu sürece kamu düzenidir.

Toplumsal güven; bireysel güvencelerin temin edilebildiği kadardır. Bireysel hak ve hürriyetler adil kullanılabildiği oranda sosyal barıştan söz edilebilir.

Yerleşik yaşam alışkanlıkları; kamu vicdanında gelenekselleşmiş, kendi içinde süreğen tutarlılığı olan, bağlantılı farklılıklarla kendiliğinden bütünsel bir yaşam kültürüdür. Bu durdurulamaz süreğenlik, tepeden yönetilemez. Yaşam kültürü; bağlantılı farklılıklarla birbirini bütünleyen yapıda olduğundan, yasa koyucu, bütüncül gözetimle ve sivil inisiyatiflerin talebini dikkate alarak yasama yapmak durumundadır.

Yürürlükte olan yasalar karşısında bireyler eşit varsayılmış, uygulamada karşılaşılan uyuşmazlıklar mahkemelerde, millet adına davranma zorunluluğu olan hakimler savcılar eliyle çözümlenmek zorundadır. Mahkemeler; toplumsal düzeni, bütüncül gözetim ile düzenleyen yasalara uyulmaması halini, ceza kanunları ile caydırmaya yöneliktir.

Millet adına savcı, hakim, yargıçlık yapan adli personel; kamu vicdanında karşılığı bulmuş yasalara uygun işleyen –işlemek zorunda olan- bir sistemdir. Bütün dünya hala tartışıyor olmakla beraber, mahkemelerin tarafsızlığı hukuk devletlerinin hala en güncel sorunu olmaya devam ediyor. Bu sorun; batılı devletlerde, sivil toplum örgütlerinin duyarlılıkları ve doğru yerde durmaları sayesinde ülkemize nazaran daha az yaşanmaktadır.

Mesela; bizde olduğu gibi bir savcı bir subay hakkında iddianame hazırladı diye meslekten çıkarılmıyor. Veya general olduğu için mahkemeye ifade vermeye gelmemezlik etmiyor. Ya da üst düzey kamu görevlisi olduğu için mahkeme karşısında kamu vicdanına hesap vermeyi bir seviye düşüklüğü saymıyorlar. Hatta; bu ülkelerde haklarında kamuoyunda çıkan söylentiler karşısında direnmeyip görevlerinden istifa ederek bulundukları makamları kirletmiyorlar. En önemlisi bu ülkelerde izleyebildiğimiz kadarıyla yüksek yargılarının tarafsızlığı tartışma konusu değil. Ve dümenlerin en koyusu yüksek yargı eliyle çevrilmiyor.

Mesela pek konuşulmaz ama maalesef gerçektir. 2001 banka soygunları, fedakar mahkemelerimizde bir şekilde karar bağlanmış olabildiğince kamu zararları gözetilmeye çalışılmıştır. Ama bu mahkemelerin kararları temyiz edilerek ya zaman aşımına uğratılmış, yada yüksek mahkeme tarafından taraflılık ilkeleri! bağlamında örtbas edilmiştir. Bir ülke düşünelim ki; Atatürk milletine ve o milletin özgüvenine dayanarak bir modern cumhuriyet kursun, üstelik bu cumhuriyetin çağdaş medeniyetler seviyesi gibi bir hedefi olsun. Fakat o ülkenin üst düzey yöneticileri cumhuriyetin savcısına, hakimine, yargıcına ifade vermesin.

Cumhuriyetin savcısının kendisi hakkında hazırladığı iddianamenin hesabını vermek için cumhuriyetin mahkemesine gitmek yerine, makamının gücünü kullanarak o cumhuriyetin savcısın meslekten attırsın. Bir ülke düşünelim ki; devletin bankalarının için boşaltanlar boşalttıkları bankaların zararlarını ve bu bankalardaki insanların üç kuruşluk mevduatlarını devlet ödesin. Ve cumhuriyetin mahkemesinin verdiği banka boşaltan hakkındaki mahkumiyet kararı yüksek yargıda bozulsun. Nihayet 2001 de içi boşaltılan bankaları boşaltan bu paralarla sefa sürsünler üstelik hiç hapse girmeden.

Bir ülke ki; Atatürk gibi 80 yıl öncesinden bu günü düşünerek hiçbir ideoloji ile açıklanamayan modern bir zemine yep yeni bir sistem öngören devleti tasarlayıp, bu günün sözde aydınlarının ‘göbeğini kaşıyan adam’ aşağıladıkları adamlarla çağdaş bir devlet kursun. Ve bu devletin aydınları, devletin üst düzey yöneticileri, Atatürkçü görünüp bu maskesiyle devlet içinde her türlü dalavereyi çevirsin. Sonra çıkıp hukukun üstünlüğünden söz etsin ama asla cumhuriyetin savcısı, hakimi, yargıcından oluşan millet adına yargılayan mahkemesine hesap vermeyi aşağılanmakla eş değer görsün. Üstelik bu gibi yüksek devlet yöneticileri suç işleyince, yada cumhuriyetin savcısı kamuoyunda oluşan kanaat üzerine kendisi hakkında soruşturma başlatınca, bazı politikacılar, ‘aydınların, üst düzey yöneticiler, saygın kişiler yargılanıyor diye yaygara çıkarsın. Birde bu adamlar; baz memur maaşından SGK pirimi ödeyecekler, amma emekli maaşları hesaplanırken çalışırken tüm kazançları üzerinden (yaklaşık 7500, 00-9800, 00tl) üzerinden hesaplanacak.

Parlamentodan 5510 sayılı SGK kanunu çıkacak ve bu kanun ‘her kes SGK pirimi ödediği kazançlar üzerinden hesaplanmış emekli maaşı alacak’ la ilgili maddesini, Anayasa mahkemesi ‘kazanılmış hak geri alınmaz’ diyerek “tabi olarak anayasa mahkemesi üyelerininde kazanılmış hakkı olduğu için” iptal etsin. Bu yüzdende eski emekli yeni emekli ayrımı ortaya çıksın ve 4, 5 milyon işçi emeklisi 1999 yılında çıkartılan 4447 sayılı kanunla açlığa mahkum olsun. Bu yüksek düzeyli yöneticiler; katsayı üzerinden emekli maaş zammı almaya devam etsin.

Amma 4, 5 milyon işçi emeklisi 1999 tarihli 4447 sayılı kanunun emrettiği gibi TÜFE artışı kadar ama kalkınma payı hariç olmak üzere zamma mahkum olmaya devam etsin. 5510 sayılı kanunun ilgili bu maddesini sosyal devlet ilkesine aykırı düşüncesiyle iptal etmesi talebiyle anayasa mahkemesine götüren ana muhalefet partiside bununla öğünüp dursun. Fakat yine aynı ana muhalefet partisi; dönüp iktidara, ‘açlık sınırının altındaki işçi emeklileri vicdanınızı sızlatmıyormu?’ diye sorsun. Bir ülke ki; hukukun üstünlüğünden söz edilsin.

Amma sakın bu üstün hukuk, seçkinlere, yüksek kamu yöneticilerine, 60.000$ maaşla çalışan gazetecilere, baba mesleği politikacılık icra edenlere, yüksek mahkeme mensuplarına, en önemlisi anayasa manayasa dinlemeyen darbecilere dokunmadığı sürece üstün olsun.

Ve… bu ülkenin saygın! gazetecileri, hukukçuları, üniversiteleri, aydınları ve sosyal demokratları halkın iradesine sırtını dönüp darbe şak şakçılığı yapsın. Ancak; sosyolojik gelişim süreçleri dinamiktir.

Halk; gelişen iletişim araçları sayesinde her şeyi kendi gözleriyle görerek, cumhuriyetin mahkemelerinden kaçanları kendi vicdanında yargılayıp mahkum ediyor. Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin, hukuk devletinin ve demokrasinin ne anlama geldiğini iyi biliyor artık.

1970’li yıllarda kominizim geliyor diye, şimdilerde de şeriat geliyor diye korkutmaya çalışanların bu oyunlarını ezberledi.

Çağdaş hukuk ve hukukun üstünlüğü, istisnasız her vatandaşın yargı önünde eşit muamelesiyle ve yasaların uygulamada kamu vicdanını incitmemesi ile ulaşılabilecek bir gelişmedir.

 
Toplam blog
: 191
: 540
Kayıt tarihi
: 01.06.08
 
 

Yerel bir gazetede yazıyorum. Okumayı severim, şiir okumayı severim. Emekli işçi olarak sosyal ak..