Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mart '07

 
Kategori
Doğal Hayat
 

Çağlar, çağıllar (buradan biraz gidelim)

Çağlar, çağıllar (buradan biraz gidelim)
 

Neden koşturup duruyoruz ki? Nasıl olsa çiçekler gelip konacak ve açacak tüm kokular içinde senin. Bense büyük bir yanılgının peşinde koşmaya devam edeceğim. Kader dediğimiz ve bilhassa yaşamaya mecbur bırakıldıklarımız her daim bizimle birlikte nasıl olsa. Öyle değimiydi yoksa? Yollar yürünecek ve iki dakika bir yerlerde soluklanılacak. Ve sanılacak ki ben senin bir şeyinim. Her hangi bir yerinde durduğum gibi değişgen ve devingeninim... Nasıl olsa kim ne ise öyle kalacak. Ve olacak olanlarınla yaşayacaksın. Sana göre hava hoş.

Çaldığım ve söylediğim şarkılar gibiyim. Çok hoş. Mevsimlerin içinde yaprak gibi süzülüyorum. Yerçekimi koltuk altlarımdan yakalıyor, zihnim senin şu meşhur bulanıklığına gebe. Tüm belirsizlikleri sahipleniyorum. Tüm uçurumlar benim. O uçurumların kenarında oynayan çocukluğum gösterime girmiş. Ne zaman sevmekten söz etsem ve ne zaman okşasam bir çocuğun başını kaçıp gitmek oluyor tüm gülümsemeler. (buna da kader diyelim istersen).

Kalemim kırılmayı hak ediyor. Belki de sen kırılma diye. Hiç kimse kırılmasın diye. Sen ki; tüm çağların esrik tatlarısın, tüm demlerin en güzel kokusu. Eski çağlardan kalma unutulmuş bir yalnızlık ezgisisin. Ve göğsünün orta yerinde büyüyemeyen bir çocuk besliyorsun. Biliyorum yalnızlıktır payına düşen. Düştüğün yerden çağırılmamayı öğrenmişsin. Ah görmesem seni. Bilmesem.

Zira unutulduğum yerlerde son çağrı gibi son pişmanlıkta var. Bir yerlerde daha olmuştu ve bir kere daha cılk ve vıcıklaşan düşüncelerle boğuşmuştum. Sığ sularda gezmek, menekşelerin hercai rengine kaptırmak için kendimi yollara vurup, her şeyi kıskanarak unutmaya çalışmışlığım var şu şanlı tarihimde. Herkesin tarihi kendine. Herkes herkes için biraz herkes gibidir zaten.

Ben sen diyorken başkaları geliyor aklıma. Başka coğrafyalar, başka aşklar, başka başka yalnızlıklar. En çokta uzun ve meşakkatli bir uğraşla unutmaya çalıştıklarımız gelir aklıma. Beş dakika önce olanla beş asır önce olanın o küçük dimağlara giriş çıkış vizelerini. Düşünüyorum -öyle ise- var mıyım? Felsefe yapmak yasaklandı. Konuştuklarımızı unutmaya başladım bile. Kimileri beni zenci sanıyor. Oysa gürbüz bir çocuğum. Büyüyemeyen bir büyünün sarmalında debelenip duruyorum işte.

Sana göre hava hoş. Kader var yanı başında. Ellerinin beyazlığı, gözlerinin içine çöreklenen sevi masalı bir rüyayı andırsa bile, uzlaşmaz tavrına ekleyecek bir demet çiçeği kökünden koparabilirim istersen. Ve belki o çiçeği koparmadan koklayabiliriz. Sen bilirsin. Herkes herkesi bilir zaten.

Yeni bir istasyondayız. Bekleme süresi keyfime göre, keyfinize göre her şey. Birazdan kapılar açılır. Bir dilencinin sakalında dalıp giderim. Yürüdüğümü unutarak seni düşünürüm. Kimdin, neydin, nerelerdeydin? Nerelerde kaldın ve kalacaksın. Keşkeler boğazıma düğümlenmesin. Süreyi uzun tutsunlar. Hareket vakti geldiğinde nasıl olsa herkes –herkes- gibi çekip gideceğiz bu istasyondan. Elimdeki kitaba dalarım biraz. Sonra göğsüme kapatarak uyurum.

NOT: Resmi fotokritik sayfasından aldım sahibinide bulamıyorum beni bağışlasın.. Tebrik ederim..

 
Toplam blog
: 19
: 1423
Kayıt tarihi
: 18.09.06
 
 

Şu kainat beni içine aldığından beri Rodin'in heykeli gibi olmak yani düşünen adam olarak kalmak ist..