Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mayıs '20

 
Kategori
Sosyoloji
 

Cahile Övgüde Yarışıyoruz

Nedendir bilmem, cahile övgüde yarışıyoruz

Siyasette mesela, en cahil, en görgüsüz kimse, parasına en fazla kim güveniyorsa, gider onu bulur, en tepeye onu oturturuz. Ondan sonra işin yoksa ayıkla pirincin taşını!

Edebiyatta onca yetkin kalem dururken, sayısız değerli yazın adamımız varken; gidin bakın, kimlerin kitabı en çok satmış ve düşünün, o kelam sahibinin entelektüel seviyesi nedir?

Diyelim bilim konuşuyoruz. Konumuz deprem olsun örneğin. Ahalinin en çok itibar ettiği kimse, en yüzeysel, en popülist, en bilim dışı açıklamalar emin olun o zatı muhteremden gelir! Malum, halk, kendisini mutlu edeni tercih eder, doğru söyleyeni değil. Gerçekler kimin umurunda? Sırası gelirse onu da tartışırız!

En hassas kavramlardan din gündeme geldiğinde, en yuvarlak, en genel geçer fikirleri beyan eden, yarışı en önde tamamlar! Sözün tutarlılığına bakanı, bilginin değerini ölçeni ara ki bulasın! Mühim olan, gönülleri fethetmek. Gerisi hikaye!

İster savunma sanayimiz görüşülsün ister toplumsal davranışlarımız anlatılsın. En çok bağıran, en az dinleyen hangi konuşmacıysa, onun borusu öter toplantının sonuna dek! İster toplum psikolojisi incelensin ister ortak sosyal yanlarımız… Adım gibi eminim ki, topu en hızlı taça atan, tribünlere en güzel numaralarını sergileyen kimse; alır eline sazı, bir daha da bırakmaz!

İster iç ister dış politikadan bahsedilsin. En amiyane tabirleri kullanan, en ucuz demogojilere abanan, en basit, en sulu ifadelere espri kılıfını en güzel kim giydirmişse kat kat… Günün kazananı odur.

 Bilim, teknik, teknoloji, uzay mekiği… Sosyoloji, psikoloji, felsefe, insan davranışı… Her ne varsa aklınızda, ne dillendirilmeye başlasa kamuoyu önünde; bilgili görünen/sanılan birkaç suret arzı endam eyleyip döktürmeye başladığında hikmetlerini… Azıcık meseleye hakimseniz, acı acı gülümsersiniz: “Popüler kültürün, medyatik oluşumların, toplumsal unsurların seviyesizliğe bunca tapınması, vasatı döne yıkıla baştacı etmesi ne vakit nihayetlenecek kim bilir?” düşünceleri eşlik ederken izlediklerinize.

İşin garip yanı, tüm bunların iletişim çağında yaşanması. Bir yandan ölçülemez büyüklükte bilgi akışına, enformasyon bombardımamına tutulan insanlığın, bir yandan yalan yanlış belge-haber yığınıyla aldatılması; ortak akılla, sağduyuyla böylesine dalga geçilmesi kabul edilemez. En azından ben bunu kabul edemiyorum.

Kitleyi memnun etme ihtiyacı, topluluklarla etkileşim içinde bulunma zorunlulukları bazen çıtayı düşürmek zorunda bırakabilir bazılarımızı. Ama bu hal süreklilik arzettiğinde, bir tek şey gelir aklıma: İnsan zekasıyla alay etmenin bir bedeli olmalı. Elbette herkese neden oldukları yanlışların faturasını ödetmek mümkün değil ama… Meydanı boş bulup durup dinlenmeden Hasan Ali türküsü söyletmek de, cehalete böylesine methiyeler düzenleri bu derece hoş görmek de akıl alır şey değil doğrusu.

Ne cahili övelim ne cehalete prim tanıyalım. Ahalinin tüm zorlamalarına karşın, liyakatı esas almak temel yaklaşımımız olmalı. Aksi takdirde ne bir adım ileri gideriz ne olup bitenlerin farkına varırız. Dolap beygiri gibi döner dururuz etrafımızda: Cahile övgünün bizi götürebileceği başka bir adres yok çünkü. Böyle bir yeryüzü parçası keşfedilemedi henüz!

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..