- Kategori
- Şiir
Çal Dağı
O hep orada
Efsanelerle doğmuş, büyümüş
Efsaneler eskitmiş
Sanırsın Rüstem’le arkadaş olmuş
Rüstem’le at koşturmuş
Övüncüymüş devasa cüssesiyle Rüstem ak saçlı Zal’ın
O koymuştur bekli de adını Çal’ın
Çal! Cennet gibi bir doğanın başında
Dersin ki Bilgi Ağacı burada kök salmış, yeşermiş
Dersin ki burayı yurt tutmuş Anka
İyiliği buradan taşımış dünyaya
Ay biliyor serüvenini, tanığı güneş
Zaman uçtu, yer sallandı, toprak kaydı
Ovalar dağ, dağlar ova oldu
Dağlar kayboldu
Nice şafaklarda bulutlar kızardı
Nice hazanları rüzgâr süpürdü
Çal bunları yaşadı gördü
Çal hep orada
Çal hep önde
Çal dimdik
Taşı sıksa un eder
Eksik olmaz başı kardan, dumandan
Dostudur bulutlar
Körfeze vakur bakar
Körfeze hayran
Kimler kondu kimler göçtü üstünden, kimler
Taşa can veren Likyalı
Sabrı harmanlamış, işlemiş
Taşı yontmuş, can vermiş
Romalı, Selçuklu, Osmanlı
Taş kondurmuş üst üste, kaleleri yükseltmiş
Güneşi eksilmeyen bu yurtta usta
Yeşille, kumla, denizle kavrulmuş
Bugün de sanata kanat olmuş
Bir gün eteğine yolun düşerse
Rüzgârında tarlakuşunun sesini dinle
Bu sesle yorulmadan
Zamanı fark etmeden
Yürüyüp ormanın ruhuyla birlikte
Çatallı bir ardıcın dibinde Çal’ın
Yakınlarını tanıyacaksın
Kardeşini, Çiçekdağı’nı göreceksin
Sinesinden çiçekleri derilir
Uzaklardan kokuları sezilir
Çiçekdağı çiçeksizde sevilir
Onlara Sandıraz dağları derler
Görülmesi ömre değer
Dalıp her bakışımda Çal’a
Sanki bir efe durur karşımda
Mağrur bir edayla gülümser
Güneşte bakışlarından
Körfeze serinlik akar
Bulutundan bolluk yağar
Boynunda süsüdür Çal, Meğri’nin
Meğri ona minnet duyar
Meğrili candan bakar
S Dündar