Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Temmuz '08

 
Kategori
İş Yaşamı - Kariyer
 

Çalışan yalnız kadınlar

Her sabah, aynı hızla çıkar oturduğu apartmanın kapısından ve arabasının kapısını açmadan önce başını yukarıya kaldırır, kendi penceresine bakar, gülümser ve yola koyulur. Penceresinde kendisine el sallayan, gözden kayboluncaya kadar arkasından bakan tanıdık bir yüz yoktur aslında. Ama her sabah başını yukarıya kaldırmadan binmez arabasına ve yola çıkmaz.

Tüm sevdikleri ya telefonun diğer ucundan, ya da bilgisayar ekranından kendisine nasılsın der çoğu zaman. Teknoloji olmasa belki nasılsın diyenler bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır yaşamında. Nasıl olduğunu anlatmak istediği kimi günler, ne telefon çalar, ne de bilgisayarda kendisine gülümseyen yüzler vardır.

O da çalışmak uğruna yaşamı erteleyen yalnız kadınlardandır. Mecburdur, yaşamak istiyorsa, ayakta kalmak istiyorsa mecburdur çalışmaya. Hayata küskün değildir, kendi seçimidir yaşadığı ve şikâyet etmek neredeyse günahtır onun için.

Tüm günü ‘merhaba’ diyerek yanından geçen yüzler, yaptığı işlerin bin bir detaylı raporlarını isteyen yöneticiler, patronlar arasında geçerken, kendisini çoğu defa unutarak çalışır. Herkes akşam yorgunluğu içinde evine gitmeye hazırlanırken, kimi eşi ile, kimi sevgilisi ile, kimi ailesi ile planlar yaparken o daha ağırdan alır günü bitirmeyi. Akşam kendisini karşılayacak kimse yoktur evinde, ya da ‘günün nasıl geçti ‘ diyecek bir hayat ortağı yoktur. Alışmıştır yalnızlığına ama bazen can yakar bu sessiz yalnızlık.

Aranmakta geç kalınmış arkadaşların programları, sesinden güç aldığı annesinin uzak yolları vardır. Akşam evinin önüne geldiğinde yine başını yukarı kaldırır ve yine ışıkları yanmıyordur. Her akşam asansörden inerken aynı şeyi düşünür, birileri gelmiş olsa kapıya bir not, bir işaret koysa… Akşamı keyiflendirecek bir sürpriz beklese onu kapıda. Fakat çokça zamandır böyle bir an yaşamamıştır. Kapısında bulduğu tek not, ya su faturasıdır ya da elektrik.

Etrafında oluşan yapay dünyada aslında kendisinin yerinde olmak isteyen çok kadın vardır. Dışarıdan bakıldığında imrenilecek haldedir. Yalnız yaşayan, kariyer sahibi ve en önemlisi kendisi için kazanan kadındır o. Hesap verdiği, sorumlu olduğu kimse yoktur yanında, özgürdür.

Aslında kendisi gibi olanların dışında kimse bilemez yalnız yaşamanın ne demek olduğunu. Evet, yalnızlık güzeldir, sadece kendisine karşı sorumludur o evde. Kariyer denen kimlik küçük bir hatadan dolayı kaybedilme ihtimaline rağmen güç verir, bastığı yerden ses getirir, kendisi için kazanmak, kendisi için harcamak zevklidir.

Fakat sabahları uyandığında ‘günaydın ‘ diyen bir ses, Pazar sabahları kendisi için kızartılmış ekmeğin kokusu, hasta olduğunda ilaç saatini kaçırmaması için bekleyen bir anne, kendisini iyi hissetmesi için çabalayan birileri yoktur o yalnız yaşadığı evde.

Her şeyi ile kendisi ilgilenmek zorundadır, akan musluk için tamirci, kapanmayan ya da kapansa açılamayan balkon kapısı için bile dışarıdan birilerini bulup getirmek, kaloriferlerin havasının nasıl alındığını bilmek, gittikçe artan apartman aidatı için yönetimle konuşmak onun işidir. O evi ayakta tutmak sadece kendi sorumluluğundadır ve yapılması gereken işlerden birini atladığı an, evinin tüm dengelerinin bozulacağına inanır. Sıkışmış zamanlarda koştura koştura işleri sıraya koymaya çalışır. Nefesi kesilir ve isyan eder.

’Şu hale bak! Sen git koca bir şirket yönet, ama evinin prizlerini değiştirecek bir adam için saatlerce koştur’ gibi bir dünya söylenmeyle geçirir tatil günlerini. Ama ertesi gün işinin başında, gelen telefonlara tüm sakinliği ile yanıt verir, aksayan işlerde soğukkanlılığını korumaya çalışır, ekibine talimatlar vererek işlerin yürümesini sağlar. Fakat diğer yandan sürekli damlayan musluk aklından çıkmaz. Çantasında bin bir çeşit tamirci, elektrikçi, anahtarcı kartı olsa da bir tanesine ulaşamaz, bir tanesiyle anlaşamaz.

Kuralları vardır, hafta arası evine misafir kabul etmez ama ‘o adam’ sanki kurallarını yıkmak için ortaya çıkmış gibidir. Her yalnız kadının bir adamı vardır ve o adam nedense ihtiyacı olduğu veya istediği zaman yanında olmaz. Sıradan ya da normal bilinen birliktelikler gibi değildir yaşadığı ilişkiler. Çoğundan şüphe duyar kendisine yaklaşanların. Çalışan ve yalnız yaşayan kadın kimliği, kendi kimliğinin önüne geçmesin diye çaba gösterir sosyal yaşamında, herkese şüphe ile yaklaşır ve uygun gördüğünü kendisi seçmek ister, seçilen olmak işine gelmez. Ama o adamda kendisi gibidir ve bundan dolayı yörüngeleri hiç oturmaz.

Yalnızlık uzar, sıkıntı verir; çalışmak, uğraşmak ve o adamları beklemek yorar. Terapiler, kişisel gelişim çalışmaları, meditasyon seansları, okunan kitaplar, sağlıklı beslenme çalışmaları, sabah sporları derken hayatı tamamen tek başına sırtlar gider. Kendisi gibi olanlarla daha fazla yakınlaşmaya başlar. Ama içindeki boşluğu dolduramaz hep bir şeyler eksik gelir.

Akşamları yatağına yattığı zaman, kendisin iş düşünürken yakalar, ’keşke şöyle yapmasaydım, umarım böyle olur, bunu yapayım, gider gitmez halledeyim’ ile biten işle ilgili bir dünya cümle geçer aklından. Bunu fark ettiği zaman kızar kendisine.’Burası senin en kıymetli, en sıcak alanın ve sen bu alanı iş ile meşgul ediyorsun’ diye söylenir kendine. Sonra sevdiklerini düşünerek uykuya dalar.

Çalışan ve yalnız yaşayan kadınların çoğunun ortak özellikleridir bunlar. Ayakta kalmak zorundadır, hayat peşindedir ve o her sabah hayat kendisini yenmesin diye işine gider. O işi sevse de sevmese, hasta olsa da olmasa da, az kazansa da, çok kazansa da gitmek zorundadır.

Kendi hayatını kazanmak zorundadır, yaşamı kaybetse bile…

 
Toplam blog
: 20
: 1392
Kayıt tarihi
: 02.06.08
 
 

Profesyonel İnsan Kaynakları Danışmanı, Eğitmen, Kendi halinde yazar-çizer... ..